1. Bölüm

6.9K 211 43
                                    

   Geçen gün kitapçıda gördüğüm kişi geldi aklıma. Askerdi galiba. Huysuzdu biraz da sanırım. Ama hakkını yememek lazım,yakışıklıydı. Güldüğünde gözleri kısılıyordu yanlış hatırlamıyorsam.
     O günden sonra bir daha görüşmemiştik. Ama tanımak istiyordum onu,bir askerle konuşmak,neden bu mesleği seçtiğini öğrenmek istiyordum. Meraklıydım,fazlasıyla.
     Fotoğraf makinemi de yanıma alıp evden çıktım. Bir umut ya,o kitapçıya gittim yine. Yoktu orada ama olsun. Aldığı kitabın olduğu rafa doğru yürüdüm yavaşça. Kitabı elime alıp incelemeye başladım.
Hemingway-Silahlara Veda
Sayfaları çevirdim yavaş yavaş. Birkaç satır okudum. Kitabı kapatıp bir sayfa açtım ve o sayfayı okumaya başladım. Güzel bir kitaba benziyordu. Kapağı kapatıp kitabın fiyatını ödedim. Biraz yürüyüp bir çay bahçesine oturdum,ilk sayfayı açıp okumaya başladım.
     Ne yaparsam yapayım,kitaba veremiyordum kendimi. Sonunda kitabın kapağını kapatıp düşünmeye başladım. Neydi beni kitapla bile başbaşa bırakmayan?
     Etrafı,insanları incelemeye başladım. İleride ki masada tek oturan kişi dikkatimi çekmişti. O da kitap okuyordu. Evet,bu oydu. Çantamı ve kitabımı alıp onun masasına doğru yürüdüm. Masanın yanına geldiğimde "Selam!" diyerek yanında olduğumu belirtmiş oldum. Cevap vermediğinde sandalyeyi çekip oturdum bende.
"Naber?" diye başka bir soru yönelttiğimde sanırım buradan gitmeyeceğimi anlamıştı.
"Pardon da,sana ne?"
      Cevabı kalp kırıcıydı evet,ama bunu fazla takmadım. Doğaldı böyle bir tepki vermesi.
     "Ben Eylem," dedim elimi ona uzatarak,"Eylem Mercier!"
    Elim havada kaldığında indirdim. Sanırım kendi hakkında konuşmak istemiyordu. Ama ben onunla askerlik hakkında konuşmakda kararlıydım. Merak ediyordum işte,elimde değildi.
    "Güzel kitap." dedim gülümseyerek. Gözlerini kitaptan çekip bana doğrulttu.
"Sende mi okudun?"
"Hayır,ama okuyorum." diye cevap verdim kitabımı masaya koyarken.
"Güzel seçim." dedi gülümserken.
"Anlamadım?"
"Yani,bu kitabını okumayı seçmen güzel."
     Sanırım kitaplar hakkında konuşmayı tercih edecektim. Bu konuyu konuşmayı seviyor gibi duruyordu.
"Fethi," dedi ben düşüncelere dalmışken.
"Ne?" diye karşılık verdim.
"Adım,Fethi. Fethi Kulaksız."
"Memnun oldum," dedim gülümserken.
Fısıldayarak "Ben pek olamadım,ama olsun." dediğini duyduğumda kaşlarımı çattım.
"Duyuyorum!"
"Tamam ya kızma."
Gülümsedi...
"Burada mı yaşıyorsun?" sorusuna başımı sallayarak cevap vedim.
"Kısa bir süreliğine buradayım. Otelde kalıyorum."
Telefonu çaldığıda dikkatini telefonuna verdi.
"Efendim komutanım,tamam hemen geliyorum!"
Telefonu kapattığında aceleyle kalktı masadan.
"Kusura bakma,gitmem gerekiyor." diyerek açıklama yaptı.
"Sorun değil," dedim gülerek. "Sonra konuşuruz yine!"
"Olur,çevremde bu kitabı okuyan nadir insanlardansın. Konuşuruz."
Hızlı adımlarla yürüdü. Ben ise hâlâ konuştuklarımızı düşünüyordum. Onunla konuşmaya çalıştığımda takmamıştı beni,ama kitap konusu açıldığında ise konuşmaya başlamıştı.
     Kitaplara değer veriyor olmalıydı. Ya da bu kitaba değer veriyordu,ama neden?
    Güldüğü an geldi aklıma,güzel bir gülüşe sahipti. Birçok insan gülüşü için bile onu sevebilir,hatta ona aşık olabilirdi. Kitabımı alıp masadan kalkacakken onun da kitabını burada unuttuğunu fark ettim. Kitabı elime aldım. Başka bir zaman görüşmek için bahanem olabilirdi bu kitap.
Fethi'den...
     Erdem Yarbay,Çolak ile ilgili bazı bilgilere ulaşmış ve bize anlatmıştı. Konuşması bittiğinde kitap okumak için odama geldim. Ama kitabımı bulamıyordum ki. Neredeydi?
     Hazırlanıp dışarı çıktım. Muhtemelen çay bahçesinde unutmuştum. Yürüyerek oturduğumuz yere doğru yürüdüm. Yoktu işte,yoktu!
    Aklıma o kızın almış olabileceği geldi. Olabilirdi. Eylem'di sanırım adı. Otelde kaldığını söylemişti. Zaten bir tane otel vardı.
     Otele doğru yürümeye başladım. Otelin içine girdiğimde girişte oturduğunu gördüm. Yine o kitabı okuyordu. Bir süre öylece onu izledim. Bu kitabı herkes okumazdı. Çevremde bu kitabı okuyan ilk insan bile olabilirdi. Oturduğu yere gidip yanına oturdum. Kitaba o kadar çok dalmıştı ki beni fark etmedi.
"Güzel kitap," dedim onu taklit ederek. Gözlerini bana çevirdiğinde heyecanlandı sanki,ya da bana öyle geldi.
"Sakin ol,insan yemiyorum." dedim gülerek. O da güldü.
"Şey,bir an da seni karşımda görünce,yani beklemiyordum." dedi elini saçları arasında gezdirirken. Elini saçından çektiğinde saçının bir kısmının dağıldığını fark ettim. Nazik hareketlerle düzeltmeye çalıştım. Elimi saçlarından çektiğimde artık dağınık gözükmüyordu.
"Böyle daha iyi," dedim gülümseyerek. Karşılık vermedi. Sadece saf bir gülücük ile yetindi.
      Buraya gelme sebebimi hatırlayıp konuştum.
"Kitabım sende mi?"
Kafasını salladı. "Odamda,bekle burada hemen getireyim."
     Cevap beklemeden odasına doğru gitti. Birkaç dakika sonra geri geldi. Nefes nefeseydi. Sanırım merdivenlerden hızlı inip çıkmıştı.
     Kitabı bana uzattığında teşekkür ettim. Arkamı dönüp gidecekken gitmek istemediğimi fark ettim. Onunla kitap hakkında konuşmak,biraz tanımak istiyordum. Bu kitabı neden okuyor merak ediyordum doğrusu.
"Yürüyelim mi?" diye sorduk aynı anda. Sonrası kahkaha.
     Gülmeyi kesip "Olur,yürüyelim," dedim ona bakarak. Yürümeye başladık boş sokakta.
     "Bu kitabı okumanın,herhangi bir sebebi var mı?"
Cevap vermedi önce. Düşündü bir süre.
"Aslında bir sebebi yok,yani merak ettim,okumaya başladım. Senin?"
    Bu konunun açılmasını istemiyordum ama madem açıldı cevap vermeliydim.
"Bu kitabın acılarımı dindirdiğine inanıyorum. Ya da inanmak istiyorum. Bilmiyorum."
     Elimi saçlarıma daldırıp dağıttım. Dağınıkken daha çok seviyordum saçlarımı.
"Dertlerini anlatmak ister misin?" diye sordu meraklı gözlerle. Kötü bir niyetinin olmadığı belliydi aslında gözlerinden.
"Şimdi değil de," dedim tebessüm ederek;"belki ileride iyi birer dost olursak,anlatırım."
Dost kelimesini duyunca gülümsemesi silinmişti yüzünden. Yanlış bir şey mi söylemiştim?
"Çok üzmüşler seni," dedi elini yanağıma koyarak. "Gülüşünden belli."
"Nesi var ki gülüşümün?" dedim merakla.
"Çok güzel gülüyorsun,yani yanlış anlama. Dostça söylüyorum bunu."
   Dost kelimesi bıçak gibi saplandı göğsüme. Neden bilmiyordum.
Belki de dostum dediğim insanın,pardon şerefsizin sevgilim ile çıkmasındandır diye düşündüm.
"Utandın mı?" diye sordu yanağımdaki elini çekerek.
"Hayır,neden utanayım?" diye cevap beklemediğim bir soru attım önüne.
     Elimi omzuna atıp kendime çektim Eylem'i. Öylece yürümeye devam ettik. Konuşmadık,sadece yürüdük. Ta ki arkadan Keşanlı'nın sesini duyana kadar...
"Lan Avcı!"
"Hass*ktir!" diye küfür ettim sessizce. Anlamayan gözlerle bana bakıyordu Eylem.
"Bak şimdi,bu adam deli gibi bir şey tamam mı? Yani fazla takma dediklerini!"
Keşanlı yanımıza geldiğinde Eylem'i resmen ittim yanımdan. Arkadan da Feyzullah koşarak geliyordu.
"Siz bizi mi izliyordunuz lan?!"
     Feyzullah gülerek cevap verdi:
"Ohoo,en başından beri komutanım!"
Bak birde cevap veriyor,diye geçirdim içimden.
     Keşanlı,Eylem'e baktı ve konuşmaya başladı. "Selam,yenge!"
Keşanlı'nın kulağına eğilerek "Lan oğlum geri zekalılık yapma ne yengesi?"diye sordum.
"Amaan be Avcı!" dedi ben sinirden kudururken. "Oy oy kıyamam," dedi Feyzullah. "Utanmış mı benim komitişkom!"
Yaktım seni Feyzullah! bakışı attım Feyzo'ya.
    Eylem'e çevirdim bakışlarımı. "Sen git istersen. Kusura bakma rahatsız ettim."
Gülümsedi ve "Sorun değil." dedi. Şimdi sıra bunlara Eylem ile aramda bir şey olmadığını anlatmaktaydı.

Eyfet | Sen GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin