Medya: Narcissus
Hikaye: Demeter and Persephone-10.PartGüneş kadar uzak olan silüet, yaklaştıkça sıcaklığını hissettiriyordu. Atılan her adımda, büyüleyici güzelliğiyle ve Persephone'un aklını başından alan cennet kokusuyla o muhteşem çiçek, biraz daha soluklaşıyor, o muhteşem toz pembeden eser kalmıyordu.
Gölün duru güzelliği yavaşça bozulmaya başlıyor, buharlaşan su sıcaklığını Persephone'un iliklerine kadar hissettiriyor ve naif bir ürperti veriyordu. Silüet ise mesafesini ağır adımları ile koruyor, yavaş, bir o kadar da süzülür tavırlar ile küçük Persephone'un kalbini hızlandırıyor, fakat durmuş gibi hissetmesini sağlıyordu.
Bu korku hali, çok açıktır ki Persephone'a Hades'in zalimliklerinden geriye bir armağan gibi kalıvermiş, bedenini özgür bırakmayan bir bağımlılık haline gelmişti.
Silüet aradaki mesafeyi kapattıkça, toz pembesi çiçek akıl erdirilemeyecek güzelliğini kaybediyor, fakat yaklaşan varlığın hatları belirginleşmeye başlıyordu.
"Yüce Zeus..." dedi Persephone silüet şekil almaya başlayınca. "Bu bir insan olamaz. Gözlerimi okşayan güzelliğiyle, bir insandan, bir Tanrı'dan çok daha fazlası..."
Artık ne bir silüet, ne de göz alıcı güzelliğiyle pembenin en güzel tonunu görebiliyordu kilitlenmiş gözleri. Gördüğü ve ömrümün sonuna kadar hiçbir pişmanlık duymadan izleyebileceği tek şeye bakıyordu. Narcissus...
Bir denizi andırmıyordu gözleri... Bir okyanus kadar derin ve gizemliydi. Mavi, hiç bu kadar gerçek dışı bir ışıltıyla görünmemiş, parlaklığıyla kalbini sıcak bir zincire vurmamıştı Persephone'un. Fakat o gözler... O gözler tüm Tanrılara dilediğini yaptırmak için biçilmiş bir kaftan, yaşayan herkesin gönlünü tek hamle ile ellerinin arasında paramparça etmek için varolmaya devam eden birine ait gibi görünmüştü o an.
Bütün Tanrı ve Tanrıçalardan daha güzeldi Narcissus. Güzelliğin nelere yol açabileceğini bir o, bir de Persephone anlayabilirdi belki de bu evrende sadece. İkisi de gerçek dışı güzellikleri sayesinde bir lanetin tam içinde bulmuşken kendilerini, hiç düşünmemişlerdi hayatlarının böyle geçeceğini.
Fakat Persephone ilk önce kendini kurtarırken bu lanetten, daha sonra Narcissus'a uzatmıştı narin ellerini. Ve Narcissus, bir kere daha bir çiçek olarak değil, sonsuz anlamlar barındıran okyanus gözleri ve kusursuz bedeniyle büyüleyecekti tüm kalpleri.
Persephone daha çok yaklaştı büyülü bedene, zincire vurulmuş bedeni yalnızca O'na bakmak için ayakta duruyor gibiydi. Narcissus ise, yüzüne vuran güneşi bile solduruyor, sadece kendi güzelliğiyle çıkıyordu öne. Gözlerinde acı, papatya sarısı, yumuşak saçlarında ışık görünüyordu. "Teşekkür ederim..."
Bir cümle, nasıl bu kadar sonsuz olabilirdi?
Nasıl bu kadar şehvetli görünebilirdi açılırken kuru dudaklar?
Ve nasıl olabilirdi bir ses öylesine derin?
Tüm bu sorular, Narcissus'un kusursuzluğunu anlatmak için yetersiz kalıyor fakat herkesin aklında dolanmaya devam ediyordu.
Persephone mükemmelliği karşısında ona cevap vermek için güçsüz düşüyordu. Düşüyor... Düşüyor ve soğuk bir zemine çarpıyormuş gibi hissediyordu. Fakat hiçbir zemin, O'nun sıcaklığı karşısında aynı kalamıyordu.
Cevap verebilecek kadar güç toplamak uzun zamanını almıştı ki, Narcissus'un onun hakkında kötü düşüncelere kapılmasını, özellikle de usulca arkasını dönüp uzaklaşmasını istememişti. Ona tekrar uzaktan bakıp, bu güzelliğin özlemiyle yaşamak çok anlamsız geliyordu. "Bunun hiçbir önemi yok. Lakin önemli olan bir şey varsa, bu yalnızca senin büyülü hikayen ve gözlerin olabilir," dedi merhametle parlayan gözlerini onunkilere kenetleyerek. "Lütfen bana tüm bu güzellikleri, büyüyü ve laneti öğret..."
Zamanınızı ayırıp okuduğunuz için çoook teşekkür ediyorum. Olumlu/olumsuz eleştiri ve tavsiyelerinizi yorum yazarak belirtirseniz çok sevinirim. 😘
Zaman örgüsü biraz karışık, bu yüzden başlıkların dikkatli takip edilmesini tavsiye ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Persephone
SpiritualPersephone... Güneş'im, ruhum, ölümün içindeki yaşamım... Küçük, mükemmel sevgilim... Bir kadından küçük, tüm erkeklerden güçlü Persephone'um... Bana gözlerinle umudu, kalbinle ışığı verdin. Beni aşık bir adam yaptın. Ölüm, benim var oluş sebebimdi...