Şşşt! Buraya bakın! Bu hikâyeyi okurken gülmeyen varsa, onun etrafında bir çember oluşturup gıdıklayıp güldürüyoruz. Yani; gülmek zorundasınız! Gülmek herkese yakışır. Siz de gülün.
Bölüm parçası: Europe-Rock The Night
İyice saçmalamadan susuyorum. Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...
Sabah durakta gördüğüm Mars, kapıdan içeri girdi. Gözleri sınıfta gezinirken, benim gözlerimi buldu. O an, içimde tuhaf bir şey oldu. Aşk? Asla. Sevinç? Alakasız. Heyecan? Sanırım.
Hem bu çocuk ne diye bana bakıyor ki? Belki de beni durakta görmüş ve şimdi de tanımıştır. Bakamaz mı sanki? Hem güzele bakmak sevaptır. Gerçi ben güzel değilim. Yoksa öyle miyim? Kafamda deli sorular, kolayca çözemiyorum.
Serdar Ortaç'a da bağladığımıza göre, birazdan içeriye elinde beyaz gömlekle iki tane sağlık görevlisinin girme ihtimali oldukça yüksek.
Gönül Hocanın sesi ile gözlerimiz ayrıldı ve ikimizde ona döndük.
"Evet, canım? Nasıl yardımcı olabilirim?"
Hemen de kibarlaşır. Evde kalmış bunak işte. Onunsapı. Ona taktığımız isim. Anlamı yok aslında. Kötü olan bir kelimeyi kullanıma hazır hale getirdik diyelim şuna.
"Merhabalar efendim. Geciktiğim için üzgünüm. Bazı kayıt işlemleriyle ilgilenmem gerekiyordu. Girebilir miyim?"
Of anam of yani. O ne güzel bir ses ve aksan öyle. Kelimelerin ihtişamından bahsetmiyorum bile. Resmen, çocuğu padişah yaptım ya. İyice Büşra'ya benzedim ben de.
Ama konuşmasında bir gariplik vardı, Türkçeyi tam konuşamıyordu sanki. Fransız aksanı vardı biraz. 'Biraz' pek olmadı aslında. Baya belli oluyordu yani. Kesin Fransa'dan gelmiştir. Fransız tipi yok ama. İlginç bir durum.
"Tabi ki gelebilirsin. Ama önce kendini tanıtmalısın. Yabancıları sınıfa alamam yakışıklı."
Of. Kadının esprileri bile kötü ya.
"Adım Efe. Fransa'da yaşıyordum. Türkiye'ye bu yaz geldim. Aslen Türk'üm." -Bingo! Fransa'dan gelmiş ama Türk. Çok zekiyim ben ya. Ve 'Bu çocuk çok havalı dostum.' Tamam, kızmayın. Sustum.- "Bazı özel nedenlerden dolayı orada yaşıyordum. Sanırım bu kadar. Artık beni sınıfa alacak mısınız?"
"Tamam yakışıklı. Hadi geç bakalım."
Çocuk ismini söyledi, artık onu kullansan iyi olur yani. 'Yakışıklı'ymış. Onunsapı işte, ne olacak!
Adının Efe olduğunu öğrendiğim namı diğer Mars, yan sıramda, en arkadaki boş olan yere geçti. Ama onu görmek için başımı biraz arkaya çevirmem gerekiyor. Her neyse.
Bizim sınıftaki hiçbir kızın yakışıklı bir erkek görünce içine düşme gibi bir huyu yoktur. Büşra da dahil. Ama Onunsapı'nın durumu tam tersi. Her gördüğü erkeğe yavşar. Bazı kro erkekler için 'nefes alsın yeter' ifadesi, Onunsapı için 'erkek olsun yeter' olarak değişime uğramış durumda.
Namı diğer Mars, tek başına öylece oturmaya başladı. Onunsapı da bu fırsatı kaçırmadan hemen yanına oturup Efe'yle konuşmaya başladı.
Efe'nin bu konuşmadan çok sıkıldığı her halinden belliydi. Sürekli derin nefesler alıp sesli bir şekilde bırakıyordu. Onunsapı'nın anlamasını umuyordu belki ama bu çok da kolay bir şey değildi. Yardıma ihtiyacı vardı.
'Süşemsever Elvan' iş başında! ['Süşemsever' kelimesinin anlamını tahmin edin bakalım. Ben açıklamayacağım. En azından şimdilik.]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TON FARKI
Teen FictionBirbirinin kopyası olan iki kız kardeş hayal edin. Her şeyleri aynı olan iki kız kardeş. Birkaç dakika arayla dünyaya gelen iki kız kardeş. Aralarında fark bulunmayan iki kız kardeş. Eyşan ve Elvan Şimdi hayal etmeyi bırakın. Çünkü bu, başkası taraf...