İçimde daha önce hissetmediğim bir korku vardı. Gözlerim 10 dakika sonra varacağımız kumsala kenetlenmiş, titreyen ellerimle filikanın köşelerine tutunuyordum. Heyecan ve korkudan nefes almakta bir hayli güçlük çekiyordum. İki saat öncesinde yaşadığım şeylerin gerçek olduğuna inanmak o kadar güç geliyordu ki; düşündükçe beynimin daha fazla yorulduğunu hissediyordum. Ayrıca Dustin 'in kolunun yaralı olması da beni huzursuz ediyordu. Teknede kolunu sarmadan önce baktığımda yara bir hayli açılmıştı ve feci halde kanayacak gibi görünüyordu. O şekilde devam ettiği sürece kan kaybı onu sarsacak ve halsizlik yüzünden yürümeye devam edemeyecekti. bu sorunlarımızdan bir başkasıydı. ayrıca Atlantic kumsalında göze çarpan hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Sadece kumsal değil; uzaktan bakıldığında şehir de öyle görünüyordu.
-Dustin, istersen ben devam edeyim dostum, daha fazla yorulman bizi sıkıntıya sokabilir. Hem kolundaki kana...
-Adamım ! Küçük bi ısırığın beni öldüreceğini mi düşünüyorsun cidden. Sana inanmıyorum, zaten 5 dakikalık mesafe kaldı. O kadarını da yorulmadan gidebilirim.
-Küçük bir ısırık değil Rog, kan kaybının seni öldürebileceğini düşünüyorum. En kısa zamanda o çarşaf parçasından kurtulup koluna pansuman yapmamız gerek. Yoksa enfeksiyon kapabilirsin.
Kimin kürek çekeceğini tartışırken filikanın alt kısmı sarsılmıştı. Kıyıya yakındık fakat hala inilebilecek kadar yakınına ulaşamamıştık. Filikanın sağ alt kısmından su almaya başladığını fark ettim. "Lanet olsun, sanırım kayaya çarptık dostum. İnmemiz gerek." Kürekleri kayığın içine bıraktık ve yavaşça kendimizi sahile bıraktık. Atladığımız yer boyumuzu aşmıyordu bu yüzden biraz rahatlamıştık. Biraz ilerledikten sonra en sonunda Atlantik Şehri Sahili' ne ulaşmayı başardık. Yapmamız gereken şeyleri sıralamıştım ve aklımda tutmam gerekiyordu. İlki ayrılmamaktı. Ve tabi öncelikli olarak yapmamız gereken Roger ' ın yarasına pansuman yapılması lazımdı. Boş sahilde yavaş yavaş gezinmeye başladık. İki yüz metre kadar ilerledikten sonra sahilden bir plaza otoparkının çıkış kapısına varmıştık. Biraz daha ilerimizde büyük bir iskele vardı. İskelenin üstünde gezen biri dikkatimi çekti; koskoca sahilde gördüğümüz tek insan oydu. Heyecanlı bir ses tonuyla bizi fark etmesi için seslenmeye başladık.
-Heey ! Bayım ! Dostum bu taraftayız ! Bizi duyabiliyor musun ! Matt adamın bizi duyabildiğini sanmıyorum. Derken bize doğru döndüğünü fark ettik. Bir iki saniye bize baktıktan sonra iskelenin sonuna doğru hareketlendi. Az öncekinden daha hızlı bir şekilde hareket ediyordu ve sanıyorum ki hırlıyordu. O hareketlendikten sonra dikkatimizi arka taraflardan çıkan başkaları çekmişti. hızlı bir şekilde aramızdaki mesafeyi kapatmaya çalışıyorlardı." Rog kaçmamız gerek. Hadi kardeşim plazaya doğru koşmalıyız hadi !" Otoparkın içine girdik ve koşmaya başladık. Arabaları kontrol etmeyle uğraşamazdık, bu çok fazla zamanımızı alırdı. Bu yüzden en güvende olacağımızı düşündüğüm yere doğru olabildiğimiz en hızlı şekilde koşuyorduk. O şeyler her ne ise artık insan olduklarını düşünmüyordum, virüsün etkisiyle tamamen farklı şeylere dönüştüklerini anlamaya başlamıştım fakat bunu idrak edebilmemiz için yaşamak zorunda olmamız gerçekten korkutucuydu. Otoparkın ortasındayken burada da onlardan olduğunu fark etmiştim. Fakat uzaktan baktığınız zaman onları görmeniz olanaksızdı; sanki insanları tuzağa çekmek için sessizce saklanıp gelmelerini bekliyorlardı, yani bu kadar akıllı olabilirlerdi. Otoparkın yarısından fazlasını bitirdiğimiz sırada Roger yanından geçtiğimiz arabalardan birine çarptı.
-Ah ! Kodumun tenekesi ! Ayağımı hissetmiyorum lanet olsun ! Bu sırada çarptığı arabanın alarmı çalmaya başlamıştı. Bu onların dikkatini bizim üstümüze daha fazla çekmişti. Durup daha fazla oyalanamazdık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölülerin Günlüğü
TerrorTüm Dünya'yı kıyamete sürükleyecek bir hata, insanlığın sonunu getirecek bir virüs. İki farklı karakterin gözünden olaylara iki farklı bakış açısıyla Ölülerin Günlüğü tam gaz devam edecek..