Git-1

102 24 10
                                    

    Yaklaşan topuk sesleri, beni duygulardan oluşan uykumdan uyandırdı ve dünyaya döndürdü.

  Ama ben, topuk seslerinin kime ait olduğunu bilmiyordum. Gözlerimi Demir'den ayıramamıştım çünkü. En azından Demir'in gözlerini ışıldatanın ve onu gülümsetenin kim olduğunu görmek için arkama baktım.

    O yüzü tekrar göreceğim aklımın ucundan geçmezdi. Anaokulundan beri arkadaştık. Aslında...anaokulundan, Demir'le tanışana kadar arkadaştık desem daha doğru olur.

   Yeşim'le tanıştığım günü daha dün gibi hatırlıyorum.

    Okul için fazla süslü olan bileziğim Yeşim'in saçına takılmıştı. Ama Yeşim inatla gerçeği reddetmiş saçını çektiğimi düşünmüştü. Ben de, hem bu konudan sıkıldığım hem de Yeşim'in susmasını istediğim için bileziği 'günün hatırası' olarak Yeşim'e hediye etmiştim.

   Demir'le tanışana kadar aynı mayayla yoğurulmuştuk.

   Sonra Yeşim değişmeye başlamıştı. Demir ile daha çok vakit harcıyordu. Yaptığı espriler, gittikçe bel altı oluyordu. Ne zaman bir boşluk bulsa soluğu Demir'e sırnaşırken alıyordu.

   Bana tuhaf gelen kısım; Demir'in yanındaki kızlar, kendilerine nasıl davranılırsa davranılsın gülme isteğine kapılıyor, kahkaha atıyorlardı. Ve ben o kahkahaların ileride inlemelere dönüşmesinden korkuyordum. Yeşim benim arkadaşımdı, o beni artık öyle görmese bile. Onu uyarmıştım ve o beni dinlememiş, Demir'i seçmişti. Şu anda karşımda duran Yeşim arkadaşım değil, Demir'i seçen Yeşim'di.

   Demir demek, kişiliğini kaybetmek demekti.

   İkisi de bana mezuniyet gecesi aynı şekilde veda etmişlerdi. Gölgelerin daha çok bulunduğu, ayışığının daha az aydınlattığı yerde... öpüşürken.

   Demir'i son görüşümün bu olmaması ve son görüşmemizde onu böyle hatırlamamak için onları beklemiştim. Biliyordum, gözümü kapattığımda bu sahne göz kapağıma yapışmış gibi kalacaktı ve ne zaman gözümü kapatsam onları görecektim.

   Ama ben Demir'in bakışlarını hissederek veda etmek istiyordum. Bu istek o kadar yoğundu ki, gözlerimi ikisinden çekememiştim.

Kalbimin ve ruhumun birbirine düşman olduğu anlardan biriydi.

Kalbim daha fazla kanamak istemiyordu ama ruhum Demir'in son bir bakışı için kanıyordu.

   O günden sonra Demir yüzünden uyuyamadığım geceler yok olmuştu. Onu görmek için uyumaya başlamıştım. Ama o yoktu. Ne kokusu, ne ruhumu kanatan bakışları, ne de varlığı...

   Rüyalarıma uğramaz olmuştu. Mezuniyetteki 'veda'ya bile razıydım.

   "Aşkım... bu kim?" Bana gıcırtı gibi gelen topuk sesleri eşliğinde Demir'e yanaştı, kolunu omzuna doladı.

   "İlaç için geldi... bir okuyabilsem şu reçeteyi!" Demir reçeteyi -sanki böyle yapınca okuyabilecekmiş gibi- güneşe tuttu.

   Reçeteyi unut... benim ilacım sensin.

    ---

   Demir'le anıları tazeleten karşılaşmamızdan sonra eve gitmiş, test kitaplarına gömülmüştüm. Ancak bu sefer matematik kafa dağıtma konusunda benden yana değildi, aksine her bir şıkta farklı bir düşünce kapımı çalıyordu.

  Beni hatırlamamıştı... ben de hatırlatma gereği duymamıştım.

   En azından, hayallerim için elimde yeni bir malzeme vardı. Daha farklı, alaycılıktan uzak bakışlar, hiç değişmemiş olan boncuk boncuk koyu kahverengi gözler... hatta bir tebessüm.

   Mesaj sesi, sis gibi çökmüş sessizliği bölerken yerimden sıçramama engel olamadım. Ne zaman Demir'i düşünsem hayallerime varan kısa bir yolculuğa çıkıyormuş gibi hissediyordum. Ve her seferinde hayallerimi farklı bir duygu yönetiyordu.

   Gelen mesaj da bende farklı bir duygu uyandırmıştı.

    -Onun değiştiğini düşünmüyorsun değil mi? Ya da Onu gerçekten tanıdığını? Eğer senin gördüğün yüz, maskenin altındaki maskeyse ne yapardın... hala sever miydin? Hatta sadece maskelerden oluşsaydı? Herkes için farklı bir yüz... herkes için farklı bir duygu. İstediğin şey gerçeklerse, göndereceğim adrese gel.-

   Gerçekler... insan büyüdükçe anlamını unutuyordu bu kelimenin.

UnutulanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin