Gerçekler... insan büyüdükçe anlamını unutuyordu bu kelimenin.
Saate baktım. Bu saatte kız başıma dışarı çıkamazdım... o zaman erkek olarak çıkacaktım.
Evin en tuhaf kokularının merkezi olan odaya ,abimin odasına, girdim ve giysi dolabını açtım. Annem çamaşırları yeni yıkamış olmalıydı, aksi takdirde bir tane bile temiz giysi bulamazdım. Vücudumu en iyi örtenleri -bol bir eşofman altı ve aynı bollukta kapüşonlu ceket- giyip abimin parfümünü sıktım.
Merdivenlerden aşağı inerken adresin yazılı olduğu mesaj gelmişti. Kapıyı açmış tam çıkacakken annemin sesini duydum: "Oğlum bu saatte nereye gidiyorsun?"
"Oğlum" mu? Burnuma kadar gelen kapüşonun şapkası sayesinde beni tanımamıştı. Demek oluyordu ki, dışarı rahatça çıkıp 'gerçekler' neyse görebilecektim.
Sırf Demir hakkındaki gerçekleri öğrenmek için şimdiye kadar geçmediğim yollardan geçmiş, tekme atmadığım taşlara tekme atmış ve kızlar tarafından -alaycı değil de- alıcı gözlerle süzülmüştüm. Erkek olmak böyle bir şey olmalıydı... saat kaç olursa olsun dışarı çıkabilmekti. Güçlü hissetmekti, özgür olmaktı.
Adrese varmama bir sokak kalmışken telefonuma bir mesaj daha geldi.
-Abini mi getirttin? Korkak bir kız çocuğundan farkın yok.-
Kılık değiştirme fikri için kendime teşekkür edemeden, birkaç sokak öteden yükselen boğuk bir çığlık, sislere bulanmış geceye karıştı.
Elimdeki adresi unutup oraya yöneldiğimde; kumral saçları dağılmış, dudakları patlamış, yerde - tam olarak cam kırıklarının ve kurumuş kan lekelerinin üstünde- cenin pozisyonunda kıvrılmış, hissettiği dehşet ve acı yüzünden inleyen Demir'i gördüm. Elmacık kemiğinin üstünde kesikler vardı.
Onu o halde görünce dağılmış olan ruhummuş gibi hissetmiştim. Cam parçaları kalbime saplanmış, kan lekelerini kalbim pompalamıştı sanki.
Dikkatimi Demir'den çekmemi sağlayan şey Demir'in başında dikilen kişinin karanlıkta yankılanan kahkahasıydı. Elinde ilaç kutusu vardı ve kahkahasının sebebi kutudan aldığı her bir ilacı ezmesiydi. İlacı her ezdiğindeyse Demir çığlık atıyor, ilacı vermesi için yalvarıyordu. Demir'in her çığlığı ve yalvarışı onu daha çok gülmeye itiyor gibiydi.
İzlendiğini farketmiş olmalıydı ki ölümün hayat verdiği bakışları bana yöneldi. Gözleri karanlığı içine çekiyormuş gibiydi. Karanlığa rengini veren ve gücünü karanlıktan alan bir siyah. Nefretin en katı tonları...
Göz kırpmadan kısa bir sürede öldürücü bakışların yerini kontrollü bir öfke aldı. " Yasin! Gel bize katıl, bak nasıl da kıvranıyor bebe!"
Yasin? Abim... abimi tanıyordu ve ben tanımaktan fazlası olduğuna emindim.
"Sana Yasemin'den hoşlandığımı söylediğimde beni yanlış anlamış ve dövmüştün, aynısının şu piçe de yapsana! Onun yüzünden Yasemin'den uzak tutmadın mı beni? Onun yalanlarına kandığın için..."
Onu tanıyordum... sesi ve anlattıkları onu hatırlamamda yardımcı olmuştu. Yunus... adı Yunus'tu. Dershaneden arkadaştık ve sonra, nedenini bilmediğim bir şekilde, abim ondan uzak durmamı istemişti.
Anılarımın, beni geçmişe götürmek için çekiştirmesini, elindeki ilaç kutusunu sallamasıyla kesti.
"Bunlar olmadan hiçbir şey yapamaz... ve ben intikam almak istiyorum. Onun ve sevdiği herkesin canını acıtmak."
İlaçların hepsini yere döküp üstünde tepindi. Kırıntıya ve toza dönüşen ilaçları ayağıyla Demir'in önüne süpürdü. "Buyur ilaçların...hala bir işe yarayabilirse içebilirsin, en azından buna izin veriyorum."
Kapüşonumun şapkasını başımdan çektim. Oyun istemiyordum. Demir'in canının yanmasını istemiyordum, aşağılanmasını istemiyordum, köşeye sinip toza dönüşen ilaçlarına dokunmasını istemiyordum, ona sarılıp ve hiç bırakmayıp yaralarını sarmak istiyordum.
O gözlere bu bakışı yakıştıramıyordum.
Boncuk boncuk gözleri her zamanki gibi canlı bakmalıydı, ölümü ve hissizliği sırtlanmamalıydı, bu onun yükü değildi.
Yunus, kapüşonumun şapkasını çıkardığımı farketmişti, şaşkın bakışlarının sebebi bu olmalıydı.
"Yasemin?"
Soğuk, tenimi kavururken ve karanlık içime işlerken ağzımdan hissizliğimi ayna kadar net yansıtan tek bir sözcük çıktı: "Git."
"Bak, açıklayabili-"
"Git!"
"Lütfe-"
"Seni görmek istemiyorum." Gözlerime yaşlar akın ediyordu. Konuştuğumda sesim bir yabancıya aitti... cılız ve güçsüz. "Git."
Gitmesini beklemeden ilacından geriye kalan kırıntıları çaresizce birleştirmeye çalışan Demir'in yanına doğru ilerledim.
İlaçlardan ümidi kesmiş, bana bakıyordu.
"Yasemin."
"Adımı duyunca beni hatırlamış olmalısın."
"Hayır, hatırlamadım. Hatırlamak için unutmak gerekir, Yasemin. Ve ben, bende iz bırakanları unutmam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutulan
Teen FictionDemir... Bana göre farklıydı anlamı. Gözlerine bakarak yaşamayı öğrenmek ve aynı gözlere bakarak ölmek demekti Demir. Gözlerine bakarak gerçeği görmek ve aynı gözlere bakarak bir hayali yaşamak demekti Demir. Yaşadığım her şey... ve yaşa...