Anormal Bir Doğum Günü

733 27 2
                                    

Y/N: Merhaba :) Bu hikayeyi çok uzun zamandır paylaşmak istiyordum ama bir türlü cesaret edemiyordum. Sonunda cesur olup paylaşmaya karar verdim ve işte buradayız. Umarım hoşunuza gider ve umarım yalnız olmadığınızı anlarsınız. İyi okumalar :)

Y/N: Ufak değişiklikler yaptım. Tekrar iyi okumalar :)


Yeşil gözler.

Yeşil, çam iğnesi, yaprak yeşili gözler bana bakıyordu. Kaçıyordum ama kurtulamıyordum. Biri elini uzatıyordu. Tutmaya çalıştım ama yapamadım. O el buhar oldu bir anda. Çok sıcaktı. Terliyordum. Bağırıyordum ama sesim çıkmıyordu. Simsiyah bir mağarada çıplaktım sanki. Koştum ama hiçbir yere varamadım. Nefes alamıyordum. Sonra uzaklardan bir yerden bir melodi geldi kulağıma. Ses gittikçe şiddetlendi ve gözlerimi açtım. O kadar terlemiştim ki pijamam üstüme yapışmıştı. Derin bir nefes alıp doğruldum ve başucumdaki suyu içtim. Bu rüyalar gittikçe sıklaşıyordu. Ya sık sık uyanıyor ya da çok zor kopabiliyordum bu rüyalardan.

Kafamı salladım. Yatağımdaydım, iyiydim. Bir an gözlerimi kapatınca rüyama karışan melodinin ne olduğunu çözdüm. Annem mutfakta radyoyu açmıştı. Yemek ya da iş yaparken müzik dinlemeyi çok severdi. Aynı şekilde ben de çok severdim. Elimi telefonuma attım. Saat 11 olmuştu. Normalde hiçbir kuvvet beni yataktan kaldıramazdı. Yani en sevdiğin oyuncu gelmiş deseler yastığımla sahne çekmeye devam ederdim. Ama son zamanlarda zorlanmadan çıkıyordum yataktan. Belki kâbuslarımın da etkisi vardı buna. Aklımı kötü rüyalardan alıp güne odaklanmaya karar verdim. Banyoya gidip yüzümü yıkadım. Üzerime kırmızı bir bluz ve altıma da kot geçirirken mutfaktan gelen şarkıya eşlik etmeye başladım.

"Belki bir gün düşer yolun sahil kenarına

Durma haydi selam ver martılara

Götürsünler selamını uzaklara

Uçup uçup konsunlar küçük kızın umutlarına la la la..."

Sol tarafımdaki aynanın önüne geçip kendime baktım. Üzerimdeki bluz mavi gözlerimi daha çok ortaya çıkarmıştı. Omuzlarıma dökülen kahverengi saçlarımı taradım. Boynumdaki gözyaşı şeklindeki beyaz inci kolyeye dokundum ve gülümsedim. Anneme benziyordum.

Yatağımı toplarken mis gibi omlet kokusu geldi burnuma. Karnım guruldadı, çok acıkmıştım. Zıplaya zıplaya holü geçip mutfağa geldim. Annem bir yandan omlet yapıyor bir yandan radyodaki şarkıya eşlik ediyordu. Kahverengi saçlarını topuz yapmıştı. Üzerinde yeşil bir bluz ve kahverengi bir pantolon vardı. Yanına gidip arkadan sarıldım. Annem kıkırdayıp bana döndü. "Günaydın sultanım!" dedim kocaman öperek.

"Doğum günü kızı uyanmış mı?" dedi yanağımı sıkarak.

"Bu yumurtanın kokusunu kim duysa uyanır annem." dedim geri çekilirken. Ellerimi belime koyup başımı arkaya attım.

"Nasıl, büyümüş müyüm? 16 gibi duruyor muyum oradan?" diye sordum. Annem mutlulukla baktı bana. Bir an bir hüzün geçti gibi oldu yüzünden.

"Evet, kazık kadar oldun."

İşte beklediğim an. Anneme hınzır bir şekilde baktım."Artık gece geç gelebilir miyim yani eve?" Dikkatini omletten ayırmadan, "Tabii ki. İstediğin kadar geç gelebilirsin. Nasılsa kütüphanenin kapanma saatleri belli." İkimiz de gülmeye başladık. O sırada babam ve ablam geldi oturma odasından. "Biz içeride masa kuralım, siz burada gülüp eğlenin. Neye gülüyorsunuz böyle?"

Babam hafif kır saçlı, yeşil gözlü uzun boylu bir adamdı. Kırk beş yaşında olmasına rağmen hiç de öyle gözükmüyordu bana. Zaten hangi baba yaşlı gelir ki kızına? Ablam ise çok güzeldi. Benim gibi değildi. Ben mavi gözlü, kahverengi saçlı orta boylu bir şeydim ama ablam ince ve uzundu. Babamınki gibi ela gözleri anneminki gibi kahverengi saçları vardı. İnce uzundu. Gördüğünüzde dönüp bir daha bakardınız.

Ruh AkademisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin