Demek adı Averice idi. Kapıdan çıkarken saçları dalgalandı. Kokusu odanın öbür ucuna kadar geldi. Kapıdan içeri yeşil gözlü dağınık saçlı bir çocuk girdi.
''Nihayet beklediğim adam geldi. Percy Jackson!'' Şarapçı adam tekrar konuşmuştu.
''Yeni melez mi?'' diye sordu Percy.
''Anladım. Ona kampı gezdirmemi nerede kalacağını göstermem gerekiyor değil mi? Yaklaşık 500 bininci kez.''
''Merhaba dostum. Ben Percy. Arkadaşlarım bana kısaca Percy der.''
''İan. İan Kjerk.''
''Vakit kaybetmeyelim. Beni takip et.''
Percy'yi takip ediyordum. Bana kulübeleri ve diğer yerleri gezdirdi burası harika bir yerdi. Her yer huzur doluydu. Kampın neredeyse her yerini dolaştıktan sonra
''Dostum. Burada okul yok değil mi? Okuldan nefret ederim.''
''Emin ol. Olsaydı burada bir dakika bile durmazdım.''
''Benim için bile mi?'' Arkadan bir kız sesi gelmişti.
''O zaman şartları zorlayabiliriz.'' ''Annabeth bu İan. Yeni melez. İan, bu Annabeth, kız arkadaşım.''
''Demek yeni melezsin. Annen veya Baban belli mi?''
''Aslına bakarsanız annemle beraber yaşıyordum. Sonra o pislik herifle evlendi. Ve annemi neredeyse her gün dövdü.'' Sinirlendiğimi hissedebiliyorlardı. Evet sinirleniyordum. O pislik herifi her hatırlayışımda sinirleniyorum! '' En son sinirlenip onu camdan atana kadar.''
''Üvey babanı camdan mı attın?'' Dedi Annabeth.
''Bunu Haketmişti!''
''Tamam dostum. Sakin ol. Şimdi bunları hatırlamaya hiç gerek yok. En önemli kısıma geldik. Yemekhane! En sevdiğim kısım!''
Yemekhane dediği yer kamp ateşi etrafına kurulmuş 10-15 masadan ibaretti.
''Yemek saati gelmiş olmalı. 5 dakika var.''
Yemeklerimizi aldık. Percy bana adak sunmayı gösterdi. Benim babam daha belli olmadığından bende adağımı playstation 4'e adadım. Bir tanrı sinirlenmiş olacak ki kolam üstüme dökülüverdi.
''Sen Ciddi misin? Gerçekten adağını Playstation4'e mi adadın?'' dedi Percy.
''Bunu bir daha yapmayacağımı öğrenmiş oldum en azından. Ama kabul et iyi bir fikirdi. Herneyse gidip üstümü değiştireyim.''
Yola koyuldum. Percy bana hermes kulübesinde kalacağımı söylemişti. Babası - Annesi belli olmayan çocuklar ve Hermes çocuklarının hepsi burada toplanmıştı. Tabii ki gittiğimde kulübe boştu. Herkes yemekte olmalıydı. Tişörtümü çıkardım. Üstünde kampın adı yazılı olan turuncu bir tişört giydim. Sonra kamp ateşine doğru yöneldim. Kamp ateşinin başında gözüme tanıdık bir yüz göründü. Kalbim küt küt atmaya başladı. Bunun mümkün olamayacağını düşünmeye başladım. Onun ölmüş olması gerekirdi. Yani onu öldürmüşlerdi. O kurtulamamıştı. Ama nasıl.. O da mı bir melezdi? Burada ne işi vardı? Sonra onun da beni fark ettiğini gördüm. Gülümsedi. Ve bana doğru koşmaya başladı.
''ŞAPŞAAL! Senin öldüğünü sanıyordum!'' dedi ve eskiden yaptığı gibi karnımı cimciklemeye , sıkmaya başladı.
''Ben asla inanmadım. Yani inanmak istemedim. Öldüğüne..'' ''Seni orada asla yalnız bırakmamalıydım. Evine kadar götürmeliydim! Seni tam 5 yıl göremedim. Kayboldun. Haberlerde herkes öldüğünü söylüyordu.''