Funeral

362 15 2
                                    

   Babamın cenazesi. Babamı yerde kanlar içinde gördüğüm o andan itibaren yaklaşık yirmi dört saat geçmişti. Bu büyük şoktan hala kurtulamadım desem doğru olur. Etrafım tanımadığım arabalarımla dolu. Aile bireyleriyle -annem ve babam dışında- aram hiç bir zaman iyi olmamıştı ve çoğunu da bu yüzden tanımazdım.

   Babamın bedenini gördüğüm an bu işte bir gariplik olduğunu anlamıştım. Hangi insan bir insanı boynunu parçalayarak öldürür ki. Özellikle de babam gibi kimseye zararı dokunmayan bir insana neden biri bunu yapmak istesin ki. Kesinlikle benim yaratıklarla olan ilişkimle bir ilgisi olmalıydı. Buda zaten kendimi kötü hissederken birde kendimi suçlamama sebep oluyor.

   Bunları düşünürken bir el omuzuma dokundu. Okulda yeni tanıştığım Willow adında ki kızdı. Burası küçük bir kasabaydı. Herkes olayları öğrenirdi. Sıcak ses tonuyla;

"Yeni tanışmıştık. Okulda. Bende yanında olmak istedim. Belki bir arkadaş iyi gelir diye düşündüm. "

Normalde insanlarla çok çabuk yakınlaşan biri değilimdir ama kendimi birden Willow'a sarılmış halde buldum. Evet, ağlıyordum, bir bebek gibi. Bütün gün kendime hakim olmaya çalışmıştım ama babamı kaybettiğim gerçeğinin yeni yeni farkına varmaya başlamıştım.

   Willow da bana sarılmışken gözlerimi açtığımda mezarlığın iç kısımlarındaki ağaçların arasında gezinen siyah bir gölge gördüm. Aniden Willow'u bıraktım ve oraya doğru koşmaya başladım. Çok değil bir kaç adım sonra bir ağaç dalına takılıp kendimi yerde bulmuştum.

   Willow ayağa kalkmam da yardımcı oldu. Ne olduğunu anlamadığı her halinden belliydi. Tabi ki ona siyah bir gölge gördüğümü ve muhtemelen bu gölgenin bir yaratık olduğunu ve onun peşinden koştuğumu söylemeyeceğim. Fazlasıyla deli gibi gözükürüm. Bu nedenle şöyle dedim;

"Sadece kaçmak istedim. Babamı düşününce. "

"Evim yakınlarda ve telefonumda her zaman açık eğer konuşmak istersen bana ulaş. "

Elime telefon numarası yazan bir kağıt uzattı.

   Neredeyse iki saat önce eve gelmiştik ama bu beni raharlatmamıştı. Evde bile yalnız kalamıyorduk. Ev bir taraftan insanları soruşturan polislerle diğer taraftan bize üzülmememizi söyleyen komşularla doluydu.

   Ama yarım saat önce gelen ve hala gitmeyi düşünmediği her halinden belli olan ve yan komşumuz olan yaşlı kadın ilgimi çekmişti. Muhtemelen elli altmış yaşları arasında bir kadındı. İlginç olan ise elinden kendi inandığı dini mezhebe ait olduğunu söylediği bir kitabı hiç düşürmemesi ve onun içinden garip bir dille yazılmış onun inancında dua olduğunu söylediği bir şeyler okumasıydı.

   Annemde polislerle birlikte gezdiği için yanlız kalmıştım ve bu yaşlı kadının yanına oturdum. Beni görünce gülümsedi ve kitabını kapadı. Sıcak ve yakınlık hissettiren bir ses tonuyla;

"Merhaba güzel kız, ben Elizabeth. Senin için zor bir gün olmalı. "

Bende onun olduğu kadar sıcak olmaya çalıştım;

"Fazlasıyla zor bir gün. Bu arada ben Elloise."

Elindeki kitapla ilgili sorular sormak istoyordum ama sanki bu ortamda uygunsuz kaçacak gibiydi. Her zaman olduğu gibi merakım diğer düşüncelerimi bastırdı ve;

"Elinizdeki kitabı inceleyebilir miyim? Tarihi ve değişik inanç içerikli kitaplara ilgim vardır da."

Bu yalan değildi. Kadın şirince gülümseyerek cevap verdi;

"Belki başka bir zaman ama şimdi hatırladım da evde yapılacak bir işim var."

Kadın aceleyle kalktı ve gülümseyip evden çıktı.

   Bugün yeterince yorulmuştum. Buna rağmen saat gece üç olsa da uyuyamıyordum. Son gördüğüm kabusu uyandığımda bütün ayrıntılarıyla yaşamıştım ve uyumak benim için gitgide korkutucu olmaya başlıyordu. Acaba gerçekten avcı olmam dışında birde kahin olabilir miydim? Pek inandırıcı değildi bu benim için. Derin düşünceler içinde yatağımda uzanırken kapının çalmasıyla irkildim. Normal bir kız gecenin bu saatinde çalan kapı için annesini uyandırırdı. Ama ben karşılaşabileceğim her türlü şeyle annemden dahi iyi savaşabileceğimi bildiğim için özellikle annemi uyandırmamaya çalıştım.

   Ama aşağıya indiğimde annem çoktan uyanıp kapıyı açmıştı. Uykulu gözleriyle bana bakarak;

"Elloise, eski okulundan arkadaşın Rob olanları öğrenmiş ve buraya seni görmeye gelmiş. "

Hızlıca kapıya yöneldim. Benim hiçbir zaman Rob adında bir arkadaşım olmamıştı ve bu kapıda duran çocuğuda tanımıyordum. Annem yukarıya çıkmadan önce;

"Rob'ı ne kadar çok sevdiğimi bilirsin. Burada kalabilir."

Rob'ı sevdiğini mi? Bu çocuk benim arkadaşım degil ki. Neler oluyor burada ?

HunterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin