Photograph

237 13 8
                                    

   Kahvaltı için masaya oturduğumuzdan beri Elizabeth'i izliyordum. Karşımda birden büyü yapmasını ya da uçmasını beklemiyordum ama normal insanlardan daha farklı bir şeylere sahip olmalıydı. En önemliside ilk defa bir cadı ile bu kadar yakın duruyordum.

   Elizabeth ve annem çok yakınlaşmışlardı. Bir an annem bütün her şeyi bilse ne yapardı diye düşündüm ama ona hiç bir şey söyleyemezdim. Elizabeth annemin elindeki yüzüğe dokunup;

"Ne kadar hoş bir yüzük bu böyle. "

Annem sahip olduğu şeylerin beğenilmesinden çok hoşlanırdı ve babam öldüğünden beri yüzünde pek sık belirmeyen gülümsemelerinden birini kullandı;

"Aile yüzüğümdür. Yaklaşık on nesildir bizim ailemizde, benden sonrada kızımın parmağında duracak."

Annem aileye çok bağlıydı ve gelenekleri fazla önemseerdi. O sırada Elizabeth'in yüzüğü uzunca incelendiğini fark ettim. Acaba büyü yapmak için onj annemden çalmak gibi bir şeyler mi planlıyordu? Filmlerde hep böyle olurdu.

   Pek bir şey yemeden masadan kalktım ve odama çıktım. Rob'a acil buraya gel diye bir mesaj attım ve daha on dakika bile geçmeden Rob gelmişti. Ona gördüğüm ve düşündüğüm her şeyi anlattım. Bundan pek hoşlanmamış gibi duruyordu. Hoşlanması için bir sebepte yoktu zaten. Komşum bir cadıydı ne kadar hoş olabilirdi ki. Rob gergin gözüküyordu. Tüm gerginliğyle;

"Evine girmeliyiz."

"Şaka mı yapıyorsun ?"

Ciddi olamazdı, şimdi de hırsılık mı yapacaktım? Ama Rob fazlasıyla ciddi duruyordu. Ama sertçe dönüp;

"Hayır ciddiyim. Kadın sizin evinizde ne kadar durursa bizim için o kadar iyi olur şimdi hemen çıkmalıyız. "

Evet ciddiydi. Boş gözlerle ona baktım ve;

"Saçmalama Rob."

Ben konuşana kadar Rob çoktan ayaklanmıştı. Peşinden gitmek zorundaydım, yine merakım yüzündendi.

   Ev gerçekten fazla kasvetliydi. Dışarıdan bakıldığında ne kadar normal gözüküyorsa içerisi o kadar garipti. Her tarafta kalın tozlu kitaplar, mumlar, çeşit çeşit tütsüler ve değişik tılsım tarzı şeyler vardı.

   Eve Rob'ın taktikleriyle açtığımız mutfak kapısından girmiştik. Rob evin içinde dolanmaya başladığından beri sanki ne aradığını biliyormuş gibi açtığı her çekmecede karıştırılacak bir şeyler buluyordu. Bunun ciddi bir konu olduğunun farkındaydım ama etraftaki renkli sıvıları ve tılsımları incelemeyi Rob'a yardım etmeye tercih ediyordum.

   Yeşil renkli yılan şeklinde bir tılsımla oynarken Rob'ın bir kitaba ciddi bir şekilde odaklandığını fark ettim. Yanına gidip baktığımda gördüğüm şeyin bende uyandırdığı korkunun bir tanımı olamazdı. Kitabın içinde benim on, on beş ve on altı yaşlarımda çektirdiğim üç resmim vardı ve bu resimlerin bu kadının eline nasıl geçtiğini düşünmek bile istemiyordum.

   Tam o anda evin kapısının açıldığını fark ettik. Rob resimleri hızlıca eline aldı ve beni kolumdan çekerek yukarı çıkardı. Şu an muhtemelen Elizabeth'in yatak odasındaydık ve burdan hemen çıkmamız gerekiyordu. Rob odanın balkonunun kapısını açtı ve balkondan aşağıya atladı ve hiç ses çıkarmadan eliyle atlamam için işaret yaptı. Rob atlamıştı ve hiç zarar görmemişti zaten pek yüksek değildi ama yinede korkmuştum. Merdivenlerden gelen ayak seslerini duyduğum an yapacak başka bir şeyim olmadığını anladım ve anladım. Tam anlamıyla beceriksizdim. Anladım ve kolumun üstüne düştüm, gerçekten çok acımıştı. Ama Rob çok hızlı hareket ediyordu. Benim kalkmama yardım etti ve bizim eve girene kadar koştuk. Annem nereden geldiğimizi sormamıştı, hemen odama çıktık.

   Eve geleli yarım saat olmuştu. Ben koluma buz tutmakla meşguldüm, Rob ise geldiğimizden beri resimleri inceliyordu. Acaba bir şey biliyor mu diye merak ediyordum ve sordum;

"Bu resimler hakkında bir fikrin var mı? "

"Aslında hiç bir fikrim yok. "

Bu beni dahada korkutmuştu. Bizim evimize girip benim resimlerimi almış olamazdı. Bunu kontrol etmiştim aynı resimler albümümde duruyordu. Neden benim resimlerime sahip olduğuda benim için ayrı bir merak konusuydu. Acaba kim olduğumu biliyor muydu?

   Rob bir süre benimle kaldı. Saat geç olduğunda annemin ilgisini çekmemek için gitti. Yalnızdım ve yine uyuyamıyordum. Bu sefer hem kabus görmekten korkuyordum, hem de resimleri merak ediyordum.

   Gözlerimi açıp kapadığım anda karşımda Elizabeth'i gördüm. Odamın içindeydi ve bana bakıyordu. Çığlık atmaya çalıştım ama sesim çıkmadı. Elizabeth bana doğru yaklaştı ve elleriyle çenemi kavradı. Uyguladığı güç canımı acıtmaya yetmişti. Gözleri nefretle bakıyordu. Sinirli bir ses tonuyla;

"Bak küçük kız, bugün yaptıklarınızı fark etmedim sanma. Sadece sizin küçük oyununuzu bozmak istemedim. Ama resimlerimi çalmanız beni çok sinirlendirdi. Sana küçük bir tavsiyede bulunacağım. Benim kim olduğumla ilgili araştırma yapma ve benim eşyalarımı karıştırma küçük kız ve böylelikle kimse zarar görmesin."

Bunları söyledikten sonra hemen kayboldu. Kalbim delice çarpıyordu ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

   Keşke okuldan bir gün değilde bir hafta gibi bir süre uzaklaştırma almış olsaydım. Okula gelmek benim için tam bir işkence olmuştu. Gece uyuyamamıştım çünkü yine kabus görmüştüm, Elizabeth olayı zaten beni yeterince korkutuyordu.

   Bunlar yetmezmiş gibi okulda da herkes bana bakıp fısıldaşıyor, bazıları benden kaçıyordu. Willow kafeteryada oturduğum masaya oturdu. Gayet mutlu gözüküyordu. Bana zafer kazanmış gibi bakarak;

"Elloise herkes senden bahsediyor. Emin ol artık bu okulda kimse sana zarar vermeye kalkamayacak."

Gülümsemeye çalıştım. Açıkçası bu şu an pek umrumda değildi.

   Bir süre Willow'la kafeteryada oturduktan sonra sınıfa çıkmaya karar verdik. Merdivenlere doğru yürürken okul giriş kapısının önünden geçtik ve gördüğüm manzara beni bir kez daha şoka uğrattı...

HunterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin