Ağzına çamur dolmamıştı ancak burnunda biraz vardı. Emmeyi denedi. Olmuyordu. Lu' ya sert bir tokat attı. Nabzına baktı.
Attığını duyunca, uzun zamandır ilk defa hıçkırarak ağlamaya başladı. Nefes alıyordu. Lu inledi.
"Cehennemde miyim yine?" diye fısıldamasıyla, Can "Niye benim olduğum yerin cehennem olduğunu dünüyorsun?" diye fısıldadı kafasını öperken.
"Öyle düşünmüyorum. Burnum çok sızlıyor. Ve yüzüm." dedi Lu.
"Ama dün... Kendini öldürmekten vazgeçmiş gibi görünüyordun. Neden?"
"Bir yerde, gerçekten intihar edenlerin kimseye bir şey demeden sessizce intihar ettiklerini duymuştum. Onları anladım. Öyle hissettim. Sanki sıradan bir şeymiş gibi. Değersizmişim gibi... Öyle zaten."
"DEĞİL!" bağırdı Can. Ardından onu kucaklayıp kaldırdı. Dere yolundan çıkarken kuruyan gözleriyle ileriye bakıyordu. Lu' ysa tuhaf duruyordu. Çamur içinde ve ifadesiz.
Can' ın mutfak, banyo, salon ve yatak odasından oluşan evine gittiklerinde, Can Lu' yu banyoya götürdü. Sıcak suyu açtı. Küvet yavaşça dolarken Lu' yu klozet kapağının üzerine oturtup soymaya başladı. Lu pek tepki vermiyordu. Ama iç çamaşırlarını çıkartırken onu engellemeye çalıştı.
"Bırak!" diye bağırdı ancak Can' ın umrunda gibi değildi. Kaşlarını çatarak onu tamamen soyduğunda yavaşça küvete bıraktı.
"Bu izler ne böyle gerizekalı?" diye bağırdığında Lu korkuyla sindi. Karnında ve göğsünde morluklar vardı.
"Kendine yapıyorsun değil mi?" diye sorduğunda Lu dondu. Sonra yavaşça "Evet." diye fısıldadı.
"Biliyor musun, şımarığın tekisin." dedi Can nefretle. Lu kendini tutamayarak hıçkırmaya başladığında ellerini başına götürdü. Şımarıklıktan öyle uzaktı ki oysa. Onunla ilgilenen kimse olmamıştı düne kadar. Onu az da olsa önemseyen tek bir kişi. Ona hiç kimse hediye almamıştı, kimse öpmemişti, kimse ona gülümseyerek "tatlım" dememişti, kimse onu bu sefillikten kurtarmaya çalışmamıştı.
Can kafasından aşağı bir maşrapayla su boşalttığında, buna hazırlıksız olduğu için su boğazına kaçtı. O öksürürken Can kafasını şampuanlamaya koyuldu.
Lu elleriyle yüzünü kapattı. Saçlarını iki defa şampuanlayınca vücudunu yıkamaya geçti Can. Elleri her yerdeydi ve bu Lu' nun korkunç utanmasına neden oluyordu. Elleri oraya gelince irkildi. Can ellerini çekip bacaklarını yıkamaya geçti. Bacaklarını da bitirdiğinde ayağa kalkmasını emretti. Lu ayağa kalkmaya çalıştı ama olmadı.
"Sana kalk dedim!"
"Deniyorum." diye fısıldadığında Can dudağını ısırdı. Sonra hızla onu kolundan tutup kaldırdı. Tamamen çıplak bir şekilde karşısında dikilirken, Can' ın bakışları onu ve gururunu çok yaralıyordu.
Dolaptan bir havlu çıkardı.
"Ellerini omzuma koy." Tek başına ayakta duramamak çok utanç vericiydi. Ama çok güçsüzdü ve başı dönüyordu.
Bir eli onun omzundayken, Can onun tüm vücudunu yavaşça kuruladı. Lu derin bir nefes almayı denedi ama burnu ve genzindeki yanma bunu engelliyordu. Can yavaşça havluyu Lu' nun saçlarına sarıp yalın bedenini kucakladı.
Onu yatak odasına götürdüğünde, Lu belki de ona tecavüz edeceğini düşündü. O kadar kötü olmamalıydı, zaten yaşamaktan vazgeçmiş biri böyle şeylere alışkın olmalıydı. Can onu yatağa yatırdı. Dolaptan bir üst, erkek iç çamaşırı ve yün çoraplar buldu. İç çamaşırı Lu' nun dizinden bir karış yukarıda bitiyordu. Bunları Lu' ya giydirirken oyalanması Lu' nun sinirini bozmuştu ancak bir şey demedi. Lu' nun saçlarındaki havluyu çıkarıp masasından tarağı aldı. Bir şey söylemeden onu kollarından çekerek oturur konuma getirdi. Arkasına geçip saçlarını özenerek ama bu işte pek tecrübeli olmadığını belli ederek taramaya başladığında Lu kendisini çok kötü hissediyordu. Aşağılanmışlık ve fazla yakın hissetme duygusu, üzüntüyle birleşince katlanılmaz bir hale gelmişti.
Saçlarını taramayı neredeyse bitirdiğinde,
"Sence bir iki gün ömrü kalmış birinin saçlarının taralı olup olmaması bir önem teşkil eder mi?" dedi çatlak sesiyle. Can' ı yaralamayı isteyerek.
Karşıdaki aynadan Can' ın bakışlarının donduğunu gördü. Tarak elinden kayıp düştü, sonra güzel yüzünü bir öfke kapladı. Bir elini sertçe kendi dağılmış saçlarına daldırdığında Lu birden sözlerini sadece onu yaralamak için söylediğine pişman oldu. Can hızla yataktan kalkarken çektiği vicdan azabı Lu' yu şaşırttı. Neden onu umursuyordu ki?
Can odanın kapısını çarparak çıktığı saniye onu özlemeye başladı. Onu yanında istiyordu ve pişmanlık karnına darbeler vuruyordu.
Sendeleyerek ayağa kalktı. Hedefi duvara kadar -yaklaşık iki metre- tek başına gidebilmekti. Sonra duvardan destek alarak ilerleyebilirdi.
Olmadı. Yere düştü. Görüşü karıncalanmaya başladığında durup dinlendi. Sonra kendini sürükleyerek devam etti.
Kapıya ulaşması yaklaşık altmış saniye aldı. Kapıyı açınca, kulbunu tutarak ayağa kalktı. Can giriş kapısının önünde arkası dönük oturuyordu. Adımları hızlandı birden.
Ona varmasına bir adım kalınca gözlerinden yaşlar da düştü onunla. Can ona bakmıyordu bile.
"Can!" diye fısıldadı. Son bir sürüklemeyle kokusunu alabilecek kadar yakınına gelmişti.
Arkadan kollarını ona doladı. Bu onu rahatlatmıştı. Kafasını boynuna koydu.
"Özür dilerim." Niye özür dilediğini bilmiyordu. Onu isteği olmadan soyan, ona dokunan, ona hakaret eden Can' dı.
Ama aynı zamanda, delirtici biçimde tahmin edilemez olan, onu defalarca yokluğuyla korkutan, tutkuyla bağlı olunan kişi ise Lu' ydu.
Can yavaşça kollarını sıkınca, Lu birden bunların farkına vardı.
"Bazen seni gerçekten öldürmek istiyorum" dediğinde Can, yanıt vermedi.
İkisi de sorunlu insanlarla yapayalnız olmaktan sorunlu insanlar haline geldiklerinden, dengeleyecek, basit uyuşmazlıklarda alttan alacak kimse yoktu.
Lu' ya döndü. Ona sarılınca bir an Can titredi.
"Yemek yiyorsun."
"Ama istemiyorum." Can' ın bakışları alayla ve isteklerinin bir önemi olmadığını ona anımsatarak parladı.
"Peki." dedi Lu sessizce. Yemek yemekten korkuyordu. Can onu bir sandalyeye oturttu.
"Sana ton balığı ve salata yapabilirim. Evde başka hiçbir şey yok."
"Ben et yiyemem." dedi Lu dehşetle, çünkü onu et yemeye zorlayabilirdi.
"Çok saçma." dediğinde Can umursamaz bir ifadeyle, kanı dondu.
"İstediğin her şeyi yaparım, kum bile yerim ama et değil. Lütfen." diye fısıldadı.
"Kumun sana bir faydası yok. Et yiyeceksin." dedi sertçe. Lu' nun karşısına oturup sertçe çenesini eliyle tuttu.
"Zırıldanmalarını dinlemek istemiyorum. Anladın mı?" dediğinde Lu korkuyla başını salladı. Can tezgahta yemeği hazırlarken korkuyla nasıl yiyeceğini düşünüyordu.
Midesi almıyordu. Beyaz ya da kırmızı, hiçbir eti yiyemezdi. Yumurta da yiyemiyordu. Nedense midesi şiddetli bir şekilde bulanıyordu. Ama peynir severdi.
Önüne koyduğunda korkarak ona baktı. Can karşısına oturmuş, yumuşamayan bir yüzle ona bakıyordu.
Birkaç dakika geçti. Bir türlü başlayamıyordu. Önüne canlı solucanlar koyulmuş gibi hissediyordu.
Titreyen elleriyle çatalı alıp salataya batırdı. Can onu sert yüzüyle sessizce izlemeye devam ediyordu. Salatayı yedi. Bütün tabağı bitirdi. Ton balığı dokunulmamış halde duruyordu.
"Yemeğe devam et." dediğinde Can, gözleri doldu. Bir insana ağzında kıpırdanan kanlı böcekleri yedirmek ne kadar iğrençse, ona da et yemek öyle geliyordu.
Ağzına bir lokma attı. Çok uzun zamandır balık yemediği için tadı daha da yoğun geldi. Birkaç damla gözyaşı süzüldü yanaklarına.
Ağzını kilitledi, ama öğürme refleksi iş başındaydı. Birkaç defa şiddetli bir şekilde öğürdü. Ama yemeklerin ağzından dışarı çıkmasına izin vermiyordu.
"Bırak." dedi Can. Onu dinlemedi. Önünde tükürmek istemiyordu. Midesinden tuhaf bir ses yükseldi. Boğazından bir inleme kaçtığında Can hızla sandalyesini geriye ittirerek yanına geldi.
"Bırak! Yeme!" dedi omuzlarını tutarak. Ama Lu hızla yutkundu. Yüzü sararmıştı. Parmaklarıyla metal çatalı sıkarak yeni bir lokma attı ağzına. Berbattı. Ve bunun tadında bir acılık vardı üstelik. Yine bir öğürme geldi. Can kulağına eğildi.
"Tükürsene!"
Bu lokma gitgide büyüyordu, vücudu kasılırken,
"Sana tükür diyorum!" dedi Can çaresiz bir sesle. Lu' nun omuzlarını sıkıp onu sarsınca Lu istemsizce ağzındakileri çıkardı. En azından göz yaşlarının ona eşlik etmesini engellemeye çalışıyordu.
Can yavaşça onu yanağından öptü. Çok yumuşaktı ama hiçbir şeyi telafi etmiyordu.
Sıradan biri için. Lu için Can' ı bağışlamaya yeterliydi.
Can onun neyden utandığını anlamışçasına, tabağa hiç bakmayarak çöpe döktü.
"Yüzün sapsarı oldu. Bugün oldukça yoruldun zaten." dedi, sonra onu kaldırdı. Tuvaletin önündeyken, "Girmek ister misin?" dedi sessizce. Lu başını olumsuz anlamda sallayınca şaşırmadı.
Yatak odasına girip onu bu sefer yatağın içine yatırdı. Üstünü örtmeden önce hafifçe çıplak bacağına dokunup vücut sıcaklığına baktı. Ama Lu bunu yanlış anlayarak,
"Dokunma bana!" diye tısladı.
"Donuyorsun."
Can dolaptan büyük bir eşofman altı çıkartıp yanına oturdu.
"Bugün çok halsiz düştün ve sadece bir tabak salata yedin. Sana meyve suyu sıkacağım, tamam mı?"
"Canım hiçbir şey istemiyor."
"İçince kendini daha iyi hissedersin. Sana et vermeyeceğim. Korkma."
"Tamam." dedi Lu. Ne diyebilirdi ki başka?
Can yataktan kalkar kalkmaz arkadan görüntüsüne baktı. Saçları dağılmıştı biraz.
On dakika kadar sonra, elinde büyük bir bardakla yanına geldi. Bardağı küçük masaya koyup Lu' nun doğrulmasına yardım etti. Sonra bardağı eline alıp yavaşça Lu' nun ağzına dayadı.
Lu yudumlarken tadının gerçekten güzel olduğunu farketti. Elma, portakal ve havuç sıkmıştı. Salatada da havuç vardı, demek ki evde gerçekten başka bir şey yoktu.
İnce ve uzun parmaklarını meyve suyu sıkarken düşünmek parmaklarını arzulamasına neden oldu. Elini yavaşça bardağı tutan parmaklarının üzerine koyunca Can şaşırdı. Ama bir şey yapmadı.
Kan şekeri düştüğü için meyve suyu ona çok iyi gelmişti. Bütün bardağı bitirince Can bardağı masaya koydu. Sonra Lu' nun dudaklarının üstünde kalan meyve suyunu parmağıyla sildi. Parmağını Lu' ya bakarak umursamazca emince Lu dayanamayarak kollarına yapıştı.
İki kolunu da onu bırakırsa aslanlara yem olacakmış gibi tutarken Can onu yatağa yatırdı. Kafasını Lu' ya eğdi. Dudakları alnının çok az üstündeydi. Lu beklentiyle kasıldı. Ama tek yaptığı,
"Uyu." deyip odadan çıkmak oldu. Lu kendini gevşek bıraktı. Birkaç saniye sonra açılan suyun sesini duydu. Doğal olarak, tüm gün Lu ile ilgilenmekten yıkanamamıştı.
Onu düşünerek, hissettirdiği hem olumlu hem de olumsuz şeyleri irdeleyerek uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihar
Teen FictionYalnız bir kız. Yalnız bir çocuk. Zorla tutuldukları bir yer. ~ Güvensiz bir kız. ~ Zorlayıcı bir erkek. ~ "Arkanı dön ve eğil." Lu' nun çırılçıplak olup utanması hoşuna gitmişti.