Birkaç gün aradan sonra herkes birbiriyle kaynaşmaya başladı. Kaçırılanların hepsi aynı dili biliyordu. Aynı yörenin insanıydı. Birbirlerine hikayelerini ve ailelerini anlatıyorlar. Acılarını paylaşıyorlardı. Her birinin acısı farklıydı. Kiminin zaten ailesi yoktu. Kiminin ailesi kaçmıştı. Kimininse ailesi ya öldürülmüş ya da kaçırılmıştı. Birbirini tanımaya başlayanların herbiri hikayelerini anlatmışlardı. Hikayesini anlatmayan tek kişi sakat olandı. O, herkesten farklı olarak içine iyice kapanmıştı. Bir köşede durmuş insanları izliyordu. Gözleri gelen geçeni takip etmekten yorulmuyordu. Yapabildiği bundan ibaretti. Ceyhun bu çocuğu merak edip birine sormak istedi. Aslında çocuğun kendisine sormak istemişti en başında. Ama çocuğun sonradan daha fazla acı çekme ihtimalini göz önüne alarak bir başkasına sordu. Zaten kampta bulunanların hepsi yeni değil, aralarında eski esirler de vardı. Aldığı cevaplardan anladığına göre, bu sakat da eskilerdendi. Ve zamanında çok büyük acılar çekmişti. Kaçmaya çalışmış. Ancak tam başaracakken bacağıncan vurulup,yakalanmıştı. Adamlar diğer esirleri bir araya toplayıp çocuğu yaralı haliyle meydana çıkardılar. Yapacakları, kaçmayı düşünenler için ibret olacaktı. Bu kaçış onlar için ilk ve son kaçış denemesi olmalıydı. Oradakileri iyice korkutmak gerekiyordu, en azından bunu yapanlar buna inanıyorlardı. Çocuğun yaralı olan bacağına sopa ile vurmaya başladılar. Sopa darbeleriyle beraber atılmaya başlanan çığlık onların umrunda bile değildi. Hatta şu an yapılan sadece bir ön hazırlıktı. Onu daha kötüleri bekliyordu. Tabi bu sırada çocuğun çığlıkları diğer esirlerin kulaklarından çıkmıyordu. Nasıl çıksın ki insanların kalpleri buna dayanamıyordu, kimi elleriyle kulaklarını kapatıyor. Kimi bununla yetinmeyip gözlerini de kapatıyordu. Ama hisseden kulak ve göz değildi. Hisseden kalpti. Onu kapatmak mümkün değildi. Çocuk öyle bir bağımıştı ki, o çığlık oradakiler için unutulmaz bir ses olmuştu. Ancak bu bile çete için yetmiyordu. Bir kere canavarlaşmışlardı. Sonra da üzerine çivi bağlanan bir kırbaç ile onun her iki bacağınada vurmaya başlamışlar. O acı, o kadar şiddetliydi ki çocuk acıdan bayılmıştı ve yine o acıyı tarif etmek aslında acıyı tarif ettiğin kişiye uygulamaktan daha kolay değildi. Çünkü o acıyı anlamak için o acıyı tatmak ve dayanılabilirse bayılmamak gerekiyordu. Onlar ise o bayıldığı halde vurmaya devam ediyorlardı. Bu diğerleri için ibret olacaktı. Ne kadar acımasız olurlarsa, o kadar etkileyici olacaktı. Merhameti alınmış insanlar varmıydı, merhametsiz insanların olduğu bir dünya... Elbette vardı, bu insanlar bunun en büyük örneğiydi. O günden sonra çocuk içine kapanık ve felç olmuştu. Kimseyle konuşmuyordu. Çete ise bu çocuğa yaptıklarıyla amacına ulaşabilmişti. Ondan sora kimse kaçmak için yeltenmedi bile. Yeni gelenlerden kaçmaya yeltenenler, bu olayı duyunca kaçmaktan vazgeçiyorlardı. Aslında bu çocuğun, bu şekilde yaşaması ölmesinden daha iyi olmuştu. Bu canlı örneği görenler kaçmaktan hemen vazgeçiyorlardı. Ceyhun bu olayı duyduktan sonra sakat ile daha fazla ilgilenmeye başladı. Önce verdiği ilgiye karşılık bulamıyordu. Ama sonra çocuk da ister istemez Ceyhun ile bir bağ kurdu. Aralarında konuşuyorlar, sohbet edip hayal kuruyorlardı. Hayallerinde ölüm vardı. Ölenler çetecilerdi. Geçen her zaman birbirleriyle daha fazla ilgilenmeye başladılar. Bir ara Ceyhun sakat olan için kamptaki başka bir köleyle kavga etmiş bunu sonucunda düzeni bozduğu için kavga ettiği çocukla beraber kırbaç yemişti. Burada kuralları yok saymanın kuralları ağırdı. Düzeni bozmanın cezası en düşük 10 kırbaç darbesi en büyüğü ise ölümdü. Kırbaç cezasına çarpıtılan kişi ceza bitmeden bayılırsa eğer ayıldığı zaman cezası devam eder ve bitirilirdi. Ceyhun bunları bile bile sakat olan için kavgaya girmişti. Aslında kavganın çıkış sebebi yarım ekmekten ve sudan başka bir şey değildi. Birisi sakatın elinden yemeğini ve suyunu almaya çalışınca Ceyhun sinirlenip, suyu almaya çalışan ile kavgaya girdi. Kavganın kazananı yoktu. Her ikisi de kırbaç cezası ile karşı karşıya kaldı. Kırbaç ıslık sesiyle birlikte vurduğu yerden kan akıtıyordu. Çıkan kan önce kırbaç ile buluşuyor sonra kırbacın geri çekişmesiyle etrafa sıçrıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EBEDİ KÖLE
Ficción GeneralKorku, sevgi, merhamet yani duygular... İnsanın baş belası efendileri. Modern köleliğin bittiği yerde başlayan duygusal kölelik. Ve tabii vicdan mahkemesi. Kitapta hayatın korkunç yönlerini yaşayan birinin yaptığı bir hata yüzünden intihar edip etme...