Ebedi Köle (Bir umudun çöküşü)

81 0 1
                                    

O günden sonra Ceyhun ve sakat çocuğun araları sıkı sıkıya düzelmişti. Birbirlerinin dostları olmuşlardı. Ekmeklerini bile birbirleriyle paylaşıyorlardı. Birkaç hafta sonra satışların gerçekleşeceği dedikodusu tüm kampa yayıldı. Kimileri buradan kurtulacaklarına sevinirken, kimileri gideceği yerlerin buradan daha kötü olabileceği endişesiyle korkuyorlardı. Bu dedikodu Ceyhun ve sakata kadar ulaştı. Tabi sohbet konuları da bu oldu. Ceyhun'un üzerindeki yaralar geçmişti. Kırbaç olayının ardından yaralara düzenli olarak bir merhem sürülmüş ve merhemin etkisiyle yaralar geçmişti. Ceyhun satışı duyduğundan beri düşünceler içindeydi. Kendisinin satılıp satılmayacağı, satılırsa kime satılacağını merak etmişti. Aslında ara sıra dışarı hava almaya etrafı duvarlarla örtülü kampın bahçesine çıktıklarında bazılarının satıldığını görürdü. Ancak bu satılanlar genelde tek kişiye olurdu. Tabi karşılığında iyi paralar da alınırdı. Üç gün önce de böyle bir durum yaşanmıştı. Satılan kişi, bir zamanlar Ceyhun ile kavga edendi. Ceyhun sakat olana hitaben:


-''Ne dersin belki seni alırlar da kurtulursun buradan.''

-''Kim alır beni, hiç bir işe yaramam ben. Hem beni alacak kişi ancak bir dilencidir. O da beni dilendirmek için.''

-''Ne biliyorsun. Belki biri sana acır da seni buradan kurtarır.''

Aslında Ceyhun da bu söylediklerine inanmıyordu. Ama içinde her zaman bir umut beslemek isterdi. Bu umutlardan biri de Tek gözü öldürmekti.

-''Aslında o olur bak. Sonunda tüm insanlar kötü değildir ya. Aklına takılan ne biliyor musun?''

-''Hayır neymiş söyle bakalım.''

-''Söylesene hangi iyi insan buranın yolunu bilir. Ya da şöyle sorayım iyi bir insanın burada ne işi var?''

-''Sen de haklısın ama bir umut...''


-''Bekleyeceğiz.''


-''Evet bekleyeceğiz...''


Ceyhun duydukları karşısında ezildiği hissine kapıldı. Sakat olan haklıydı. İyi bir insanın burada ne işi vardı? Burayı nasıl bilsin, nasıl bulsun? Onun kölelikle işi olmazdı ki. Ama o her zaman için bir umuda tutulmayı isteyen biri olarak umudunu yitirmemişti. Sonradan anlaşılan ise bu satış işinin bir dedikodu olmadığıydı. Gerçekten de satılacaklardı.

Sene 2011 Temmuz ayının ortalarında, esirlerin tacirlere satışı için sergilendiği gündü. Oraya gelenler ise genelde organ satışı yapanlar, dilenci çeteleri ve kendisine hizmet edecek birini bulmaya çalışan insanlardı. Tek gözlü de oradaydı. Ceyhun ona baktıkça annesini, babasını ve dedesini görüyordu sanki. İntikam alacaktı. Buna yemin etmişti. Bugün olmazsa yarın, ama mutlaka bir gün bu intikam alınacaktı. Ceyhun için ötesi yoktu. Zaten onu hayatta tutan alacağı intikam hevesiydi. Neredeyse her gece intikamını düşlüyor, o adama yapacaklarını planlayıp, onun kendisine yalvaracağını düşünüyordu. Bu ona zevk veriyordu. Hatta bazen bu olayları düşlerken zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamıyordu. Daha sonra da bir umutsuzluk hissine kapılıyordu. "İntikamını nasıl alacaktı?" Bu zamana kadar fırsat kollamış ancak istediği anı bir türlü yakalayamamıştı. Elinde onu öldürecek bir malzeme de yoktu. En azından bir bıçak, o bile yoktu. O olsa dahi onun yanına nasıl varacaktı? Demir parmaklıklar arasında kafes gibi bir yerdeydi. Ancak parmaklıklara tutunuyor ve o adamı göz hapsine alıyordu. Gözleri hırstan kızarmıştı. Ayağı ise sıcaktan yanma derecesine gelmişti. etrafı parmaklıklarla çevrili zeminin taştan olduğu bir yerde, ayağına giyecek hiçbir şeyi yoktu. Ayağını nereye indirirse yanıyordu. Yanmanın etkisiyle bir ayağını kaldırıyor. Diğer ayağı yerde kalıyordu. Bir süre sonra diğer ayağını kaldırıyor, ve az önce kaldırdığını tekrar indiriyordu. Aslında hiçbir şey yapmayıp oturabilirdi de. Ancak tacirler, satacakları esirlerin ayakta kalmasını istiyordu. Bu sebeple sakat hariç bütün esirlere dinlenmek dışında oturmayı yasaklamışlardı. Bazı esirler atletlerini çıkarıp zemine serdi. Dinlenecekleri zaman atletlerin üstlerine oturuyor. Kalkacakları zaman da atletlere basıyorlardı. Aslında tacirler buna çözüm bulabilirlerdi fakat bu görüntü gelenler tarafından pek de ayıplanmadığı için bir uğraş vermek istemediler. Hatta kimi gelenler bu manzarayı izleyip esirlerin ezikliğinden zevk alıyordu. Sakat olan da aynı şekilde oturuyordu. Etrafındakilere bakıp satılma ihtimalini düşünüyordu. O durumda yeni bir hayata başlayacaktı. Başlayabileceği yeni hayatı düşlüyordu. Oysa düşlerinde bile mutlu değildi. Buraya geldikten sonra ''Mutluluk'' kelimesinin anlamını dahi unutmuştu. Ceyhun parmaklıklara tutunmuş geçenlere bakıyordu, sonrasında onu kaçıranlar ile bir başkası arasında geçen konuşmayı dinlemeye koyuldu. Duydukları kan donduracak cinstendi. Dinlediği diğer adam dilenci çetesinden biriydi. Buraya birini alıp dilencilik yaptırmaya gelmişti. Parmaklarıyla sakat olanı işaret etti. Sakat bunu görünce Ceyhun'da doğru sevinçle bağırarak


-''Ceyhun görüyor musun? Beni işaret ediyor, beni buradan kurtaracak herhalde''


Ceyhun onu duymadı bile, önünde duranları dinliyordu. kendisini o işe o kadar vermişti ki onu işaret edenleri farkında bile değildi. Ama nedense kendisini işaret edenlerin yanına biri yaklaşıyor ve Ceyhun'u satmayacaklarını söylüyorlardı. Bu yüzden diğer köle adaylarını alıcılara sergiliyorlardı. Ceyhun duydukları karşısında şoka girmişti. Bunlara inanmıyordu. Kulaklarına inanmıyordu. Adam sakat olanı yanına alacaktı, almakla kalmayıp çocuğun bir kolunu daha kesecekti. Onun özrünü kullanıp insanları soyacaklardı. Bunu yaparken de çocuğa bakıp, bakıp gülüyordu. Bazen ona göz kırptığı bile oluyordu adamın. Kim bilir daha neler geçiyordu aklından? Küçücük çocuğun hayatı zaten çekilmezdi. Bir de bu olay yaşanırsa çocuk cehennemini bu dünyada yaşayacaktı. Dünyadaki suçlara karşı kurulan kuruluşlar, hani bunlar tüm dünyayı korumaya çalışan kuruluşlardı. Onlar göremiyorlar mıydı burayı? Nasıl oluyor da göz yumuyorlardı. Kim bilir belkide gerçekten göremiyorlardı ama bu kadar insanın burayı bilmesine rağmen onların bilmemesi... buna inanmak güç bir durumdu. Dünyanın en güçlü devletlerinde böyle durumlar söz konusuydu. Tek gözün bir zamanlar okuduğu bir gazetede 2011 yılına yakın bir zamanda İngiltere de bile bir çete yakalanmıştı. İnsan pazarlığı yapılan bir çete. Bir kadını evlerinde yıllarca tutmayı başaran bir çete. Kim bilir, ne tür çetelere kaç insanın satılmasına yardım etmişlerdi. Kaç organ bulmuşlardı bunca yıl boyunca. Resmiyette kölelik yoktu ama köleliği yapmak isteyen insan için kanunları tanımamak, birazda gizlenme becerisi ve insanları atlatabilecek kabiliyet varsa bunu yapmaya kalkışabilirdi. Dilenci lideri onun kolunu kesecekti. Küçük bir çocuğun kolu. sırf dilendirmek için, biraz daha para kazanabilmek için. Üstelik bunu yapanlar merhametli insanlardan faydalanacaklardı, en kötü olanıysa parayı alanları tamamen merhametsiz olmasıydı. Ceyhun duyduklarını sakat olana anlatmak istemedi. Ama sonrasında ona anlatmak mecburiyetinde kaldığını hissetti. Onun yanına doğru yavaş ama bir o kadar da sert adımlarla gidiyordu. Çocuk bir kez daha Ceyhun'a doğru seslendi:


-''Ceyhun görüyor musun. Adam beni işaret ediyor. Hem bana gülümsüyorda. Senin bana anlattıkların gerçekten de doğru çıktı. Sen kahin misin nesin? Bak bir kez daha gülümsedi bana.

 O beni buradan kurtaracak. Hem baksana iyi bir insana benziyor. Umarım sen de kurtulursun...''

O daha sözüne deva etmeden Ceyhun onun konuşmasını yarıda böldü:


-''Tam olarak öyle değil.''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 14, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

EBEDİ KÖLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin