''Somurtmaya devam mı edeceksin gerçekten?''
Kafamı arabanın ön camından ayırmadan cevap verdiğimde tam olarak hala somurtuyordum.
''Evet.''
Uzay, bir eli direksiyondayken diğerini açık sarı saçları arasından geçirerek kısık sesle gülmüştü.
''Hadi ama Peri, alt tarafı bir hazırlık maçıydı. Kaybetmek o kadar da önemli değil turnuva haftaya başlıyor.''
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladığımda biraz önce saçlarından geçirdiği büyük elini yanağımı sıkmak için kullanmıştı. Kafamı geriye atarak elinden kurtulduğumda otoparktan çıktığımızdan beri neşeli olan suratı gölgelenmiş, ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Öyle ki açık yeşil gözlerinde çekingenlik gördüğüme yemin edebilirdim.
''Peri...''
Devam etmesini beklediğimde eliyle havada ''boş ver.'' işareti yaparak yola dönmüştü. Kim bilir aklından neler geçiyordu.
''Özür dilerim.''
Kaşlarım kendiliğinden çatıldığında gözlerini yola çevirerek açıklama yapmıştı.
''Babanın ölüm yıldönümü...''
Elbette babamın ölüm yıldönümünün geçen hafta olduğunu biliyordu ve belki de durgunluğumu ona bağlamıştı ancak hayır ben sadece tam anlamıyla babamın kızı olduğumdan kaybetmeyi kabullenememiştim.
''Uzay, sadece kaybetmek bana göre değil. Nasıl anlatayım? Kaybetmeye dayanamıyorum.''
Anlayışla gülümsediğinde dudaklarının yanında oluşan çukurlar benim de gülümsememi sağlamıştı. Uzay, çocukluk arkadaşımdı ve belki de 18 yıldır kendimi yakın hissettiğim nadir insanlardandı. Babamın iğrenç bir kazada öldüğünü söylediklerinde 13 yaşındaydım. Kendimi bildim bileli tek isteğim ise babam gibi büyük bir basketbolcu olabilmekti. Babam benim idolümdü, en yakın arkadaşımdı, kısacası her şeyimdi. Elime ilk basketbol topunu verdiğindeyse 5 yaşındaydım. Önce elimdeki kocaman topla neye yapacağımı bilememiş babamın yardımıyla attığım ilk baskette de ''Gol attım!'' diye sevinmiştim.
Babamsa kurduğum cümleyle büyük bir kahkaha atarak beni omzuna almıştı. Babam yani Fırat Tufan ünlü bir basketbolcu ve mükemmel bir babaydı. Halamın aksine şirket işlerinden her daim nefret ederek kendini basketbola vermişti. Halam, bu yüzden dedemin babamı evlatlıktan reddettiğini söylese de hiç tanımadığım dedemin öyle bir insan olmadığında nedense eminim. Babamı kaybettikten sonra halamın yanında 4 yıl kalmıştım. Halam evli değildi, dolayısıyla çocuğu da yoktu ancak ben babam gibi ''özgür'' olma düşüncesiyle hangi yaşında ne yaptıysa onu yaparak onun istediği gibi bir evlat olmaya çalışıyordum. Babam 18 yaşındayken tek başına yaşamaya başlamıştı ve ben de sırf bu yüzden beni kendi çocuğu gibi sevdiğine inandığım halamın yanından ayrılarak bir zamanlar babamın olan evde yaşıyordum. Halam, iyi kadındı. Düşünceliydi, sempatikti ve 40'a yaklaşan yaşına rağmen fazlasıyla çekiciydi. Niye hiç evlenmediği ise bana anlatmadıkları arasında başlara yerleşen bir sırdı. Ailem bu kadar demek isterdim ama bir de adını anmaktan bile çekindiğim biri var ki... O da:
Annem.Ne babamdan ne de halamdan annemle ilgili sorulara yanıt alabilmiştim. Eskiden öldü deyip geçerlerdi ancak ergen damarımın tuttuğu bir gün halamın görkemli aile evini darma duman etmemin ardından ''Seni bırakıp gitti.'' dediklerinden bu yana ne annemin adını anıyordum ne de onu bulmak için en ufak bir çaba sarf ediyordum. Girişim Spor Kulübü, Pusu'nun, yani buranın en revaçta olan spor kulüpleri arasındaydı. Yaklaşık 6 aydır bu kulüpte oynuyordum ve takım kaptanıydım. Tıpkı babamın istediği gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİ MASALI
ChickLit... ''Peri!!'' Adımlarım boş okul koridorunda yankılanırken acelesiz arkama döndüğümde mahcup olmasını istiyordum. Madem canımı yakmış, kalbimi kırmıştı en azından farkında olmalıydı. Yüzümün her zamankinin aksine düşük olduğunu biliyordum ve göğsü...