''Onu yemeyi düşünüyor musun?''Ucuna iliştirilen küçük lale figürü bile elimdeki çatalı, tırmık olmaktan çıkaramazken tabakta ilgi bekleyen cheesecake e umursamaz bir bakış atarak tabağı Uzay'a ittirdim.
''Yiyebilirsin.''
Yıldız taşını andıran koyu yeşil gözlerine üzerime diktiğinde Nes, ilgimi çekmekten çok uzaktı.
''Kızım, kendine gelsene. Demin de dağıtmışsın zaten ortalığı. O çirkin yüzün gülsün biraz.''
Uzay, dikkatini yemeye verdiğinden midir bilinmez bizden soyutlanmış gibiydi.
''Kızın neler söylediğini duymadın ayrıca sevgilisi beni ezmeye çalıştı.''
Sesim hala unutamadığım yenilginin artçılarıyla sarsılırken yanaklarımı şişirdim ve öksürmeye başlayan Uzay'a eşlik eden irileşmiş gözleriyle Neslihan'a bakmayı sürdürdüm.
''Ciddi değilsin herhalde.''
Nes'e omuz silktikten sonra ayaklandım.
''Bugünlük bu kadar goy goy yeter eve gidiyorum.''
Yaklaşık yarım saat sonra halamın 3 katlı villasına ulaştığımda kendimi cesaretlendirmek için her şeyi yapıyordum ama içimde bir yerlerde utanmasını bertaraf edemeyen küçük kız parça pinçik olmuş cesaretime gülüyordu.
''Evet, yapabilirim. Yapabilirim.'' dedikten sonra derin bir nefes alarak elimi zile götürdüm. İki gündür Neslihan'da kalıyordum ve bu utançla yerin dibinde kalsam daha iyiydi. Şenay halam, hayattaki tek akrabam olmasının yanı sıra babam öldüğünden beri velim olmuştu ve bana...
Bana...
Hayır 'annelik' yapmamıştı. Zaten bu yüzden bağırmamış mıydım ona? Girişim'den ayrılmamı istediğini söyleyince önce onu reddetmiştim ardından konu nereden geldiyse annelik mevzusuna gelmişti. Ve ben ona 'Sen benim annem değilsin.' demiştim.
Bir bakıma doğruydu.
O sadece benim annem olmamıştı ki. Babam ölmeden önce de ondan sonra da ailem olmuştu ve beni bir an için bile yalnız bırakmamıştı. Peki benim derdim neydi de onu bu denli kırmıştım. En kötüsü de onu kırdığımı bile bile hiçbir şey olmamış gibi yapmasıydı Suratıma bakmaması gerekirken o hala aynıydı. Ne kadar üzülürse o kadar gülerdi dışarıya karşı.
"Kendimden nefret ediyorum.''
Elim bir kez daha zile gittiğinde evin görkemli çelik kapısı yağlanmasını hatırlatan bir gıcırtıyla açıldı ve ben klişe bir şekilde halamla karşı karşıya kaldım. Babamın dediği gibi 'Belki de en iyisi akışına bırakmaktı'. Bir saniyelik bakışmamızda bile gözlerimin dolduğunu hissederken elindeki çantaya aldırmadan boynuna atladım.
"Özür dilerim. Şımarığın tekiyim ben, seni hak etmiyorum!''
Açıkçası bu kadar duygusal olacağımı ben de beklemiyordum ama kavga ettiğimiz andan beri içimde bir şey yer etmişti ve ondan ayrı kaldığım için beni bırakıp gideceği gibi aptal bir düşünceye kapılmıştım. Yere düşen siyah portföyüne aldırmadan zayıf kollarını belime doladığında boynunu ıslattığımı hissediyordum.
"Ah, Peri. Ağlama lütfen.''
Sırtımı sıvazlaması bende geri çekilme hissi uyandırırken yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.
"Özür dilerim.''
Saniyeler sonra geri çekildiğimde benim aksime renkli gözlerinde şefkat pırıltıları barınıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİ MASALI
ChickLit... ''Peri!!'' Adımlarım boş okul koridorunda yankılanırken acelesiz arkama döndüğümde mahcup olmasını istiyordum. Madem canımı yakmış, kalbimi kırmıştı en azından farkında olmalıydı. Yüzümün her zamankinin aksine düşük olduğunu biliyordum ve göğsü...