BÖLÜM 4: BİR CÜMLE BİR RUH

31 15 14
                                    

Sözler tuz buz olur. Geride giden yolcular bırakır bize...

Ruelle- Bad Dream

BÖLÜM 4: BİR CÜMLE BİR RUH \\

Her tarafta ağaçlar var. Bir ormanın içindeyim. Ağaçlar uzun. Hava alacakaranlık. Ne akşam diyebilirim ne de sabah. Çok farklı bir vakit çünkü geceyi gündüzden ayıramıyorum. Güneşi göremiyorum ya da geceden kalma ayı. Ağaçlar çok uzun. Üzerimde beyaz bir elbise var. Ayaklarım çıplak. Ormanı hissedebiliyorum. Her adımım sanki ormanın kalbini hızlandırıyor. Bir telaşı var sanki. Nereye gideceğimi bilmeden yürüyorum. Belki biri karşıma çıkar umuduyla yürüyorum.

"Kimse yok mu?" Sesim yankılanıyor. O an anlıyorum yalnız olduğumu. Korkuyorum ve üşüyorum. Her şeye rağmen ilerlemeye devam ediyorum. Ayaklarım kan içinde kalıyor. Dallar çiziyorlar, yerde olan sivri taşlar batıyor ama umursamıyorum. Yürüyorum hala ama bir yere varamıyorum. Her yerde ağaç var sanki aynı yerdeyim. Umudumu yitirmiyorum. İlerlerken karşıma bir ayna çıkıyor. Kaşlarımı çatıyorum. Koskoca ormanın içinde bu aynanın ne işi var diyorum. Aynaya karşı ilerliyorum. Yakınlaştıkça yansımam netleşiyor. Ama bu yansıma da bir sorun var... Karşımdaki kız bana hiç benzemiyor. Benim gibi ama kan onu çirkinleştirmiş.

Saçları salık benim gibi. Yüzünde bir sürü çizik. Çizikler yansımamın yüzünü çirkinleştirmiş. Boynunda kurumuş kan lekeleri var. Bedeninin her yerinde yaralar, çizikler ve kanlar var. En büyük kan birikintisi ise sol tarafında kalbinin üstünden başlıyor ve bembeyaz olan elbisenin büyük bir kısmını kaplıyor. Korkuyorum. Yansımanın gerçek olmasından çok korkuyorum. Bedenime bakıyorum. Hiçbir yerimde çizik ya da kan yok. Elbisem hala bembeyaz. Korkum daha çok artıyor. Geriye doğru adımlar atıyorum. Kız gülümsüyor bana. Arkasında ise tanıdığım bir sürü insan var. Hepsi çok farklı bakıyor bakıyorlar bana. Üzgün gibi duruyorlar.

"Ben senin ruhunum Miray. Benden kaçma çünkü varabileceğin bir çıkış yok. Beden ruhundan kaçamaz ve gelecek kaçınılmaz." Kalbim sıkışıyor. Çok hızlı atıyor. Sanki birazdan göğüs kafesimden fırlayacak gibi. Geri attığım adımlarımın sonunda düşüyorum. O hala orada. Korkuyorum. Ruhumun yaralı hali çok korkutuyor beni. Ağlamaya başlıyorum. O ise bundan zevk alır gibi gülüyor. O an kalbim sıkışıyor. Nefes almam zorlaşıyor. Aynadaki kız başını eğip bana bakıyor. Gülüyor. El sallıyor. Ölüyorum. Orada gözyaşı ve korku içinde ölüyorum. Gözlerim kapanıyor. Karanlık her yerde... Buradan çıkış yok. Burası benim ormanım ve ben buradan çıkamıyorum. Her gecede kalana bir gündüz doğardı mutlak. Alacakaranlıkta kalanlara ne oluyordu peki?

Bir anda kan ter içinde uyandım kâbustan. Ellerimle çarşafı sıkıca tutmuştum bunu fark edince ellerimi saldım. Gözlerimi kapattım. Sadece saçma sapan bir kâbustu işte. Ama fazla gerçekçiydi. Sanki gerçekten oradaydım ve o da oradaydı. Zihnimin bana oynadığı bu kısa kâbus sonunda bitmişti. Derin bir nefes aldım. Sadece kabus... Gerçek değil. Kabus. Bunları kendime sayıkladım. Kaç kere söyledim bilmiyorum ama beynim artık ikna olunca gözlerimi açtım. Gerçekten çok terlemiştim. Yatakta yavaşça doğruldum. Yataktan ayaklarımı sarkıttım. Ellerimle şakaklarımı ovalamaya başladım. Kabusu aklımdan bir kez daha canlandırmaya çalıştım.

O bedenimdeki daha doğrusu yansımamdaki kanlar insanların bana verdiği acılar olabilir miydi? Bu olmalıydı sanırım. En büyük acıyı da kalbime almıştım bu yüzden oradaki kan diğerlerine göre daha fazlaydı. Kalbim çok kırıldı. Hele bazı insanlar bende kalp falan bırakmadı. Öyle yaktılar ki canımı bir cümleleri ile bir daha romanlar yazsalar düzelmez o yaralar. Arada aşınır kanar. Varlığını hiç unutturmaz bana.

Yatağımın yanındaki şifonyere baktım. Bir dakika boyunca bomboş gözlerle baktım. Daha sonra üstündeki saati elime aldım ve saatin kaç olduğuna baktım. Saat 07.13'tü. Ne geç ne erken. Alacakaranlık gibi. Başımdan bu düşünceyi attım. Saati yerine koydum ve yataktan yavaşça ayaklandım. Birkaç adımda odamdan çıktım ve yan taraftaki banyoya girdim. Kapıyı olabildiğince sessiz açmaya çalışmıştım. İçeri girdikten sonra arkamdan sessizce kapattım. Lavabonun önüne geçtim ve kendime baktım. Saçlarım dağılmış hatta birbirine girmişti. Gözlerim yarı kapalıydı. Birkaç yıl önce kestirdiğim kısacık saçlarıma baktım. Omuzlarımın üstündeydi. Açık bir sarıydı. Biraz beyaz gibi belki de. Güldüm. İnsanlar erken yaşlandırdı beni.

Kayıp Gidenler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin