Midlake- Core Of Nature
Kelimeler yetmediğinde bile, hala anlatmak için çırpınanlara...
ஜ
Bazı anlar vardır, kelimelerin ruhunu çürütüp dışarıya çıkmaya çalıştığı anlar...Ne dilin döner içindekileri anlatmaya, ne de bedenin. İçindekiler uçsuz bucaksız bir kuyuya hapsolmuştur çünkü.
Sorsalar, söylemek istediğin o kadar çok şey vardır ki. Ama sen, dalga dalga olan zemheri benliğinden, o kelimeleri çıkaramazsın. Çıkarsan bile onlar seni anlamaz.
Bu gece, ellerimin bilgisayarın üzerinde hareketsiz dururken anladım bunları. Söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki, söylemezsem bile yazarak anlatırdım belki.
Ay'ın bir bitkinin çok suya ihtiyacı olup, ona su verilmemesi gibi, kuruyup solduğu an;
'Peki ya sen siyah melodi. Sen kimsin?'
Demişti. Adını bilmediğim bir yabancı.
Adının Duman olduğunu sandığım.
Duman...
İçimdeki karanlığın, yangın sebebi.
Dudaklarımdan aşağı dökülen bu isim, bir iki saniye titretmişti bedenimi. Ne düşüneceğimi şaşırdığım için, bir cevap yazmamıştım ona.
Hem ne diyecektim ki?
Tanımadığım birisine cevap verme zorunluluğum yoktu. Derin bir nefes alarak, oturduğum yerden kalktım. Sanırım iyi bir uykuya ihtiyacım vardı.
Buraya geldiğim ilk zamanlar uyuyamıyordum. Tek başına olmanın ve sevilmemenin verdiği ağırlık vardı bedenimde. Destelerce aldığım antidepresan haplarını içince, rahatça uyurdum. Fakat bir süre sonra yan etkilerini görmüştüm. Pek düzenli olmasa da arada uyuyabiliyordum. Yine üstümdekileri çıkarmadan kendimi yatağa attım.
Kasım ayına yaklaştığımız için havalar soğumaya başlamıştı. Yorganı üzerime çekerek bir iki saniye gözlerimi kapattım. Fakat zihnim, bana işkence ediyormuş gibi, her saniye o çocuğu getiriyordu aklıma.
Ay ışığının altındaki, o güzel çocuk.
Gözlerimin önündeki yansıması daha güzel geliyordu o an bana. Ve sonra tamamen yalpalamama sebep olacak bloğumdaki o çocuk geliyordu aklıma.
Uyuyamayacağımı bilerek, kafamı kaldırdım.
Ve o an şehrin soğuk ve kasvetli havası, rutubet kokulu odaya dolarken soğuktan uçuşan pencere kenarındaki küllere takıldı gözüm. Bu küller benliğimin yanık tütsüleriydi. Ne zaman gözüme çarpsa, yüreğimdeki yangını katbekat arttırır, içime yavaşça sızarak orada tekrar edip külleri dağıtırdı. Küller dağılsa da izi kalırdı derinlerde, her seferinde. Yıkık dökük harabelerle çevrili zihnimden bir çığlık kopardı... Elektrikli tellerle çevrili bedenim, dokunsalar şiddetle çarpacak gibi titrek titrek yanıp sönerdi.
Benim sakat yüreğimin dalgaları, insanların rahatlığının altında ezilerek bozguna uğradı.
Yine aklım düşüncelerimle boğuştuğu sırada, kafamı pencereye dayadım. Ve gökyüzünde tüm yıldızlara inat parlayan Ay'a çevirdim bakışlarımı.
Ay'ı seviyordum.
Ne kadar yıldızlar onu gizlemeye çalışsa da, o kendini söndürmüyordu. Gözlerimi usulca kapatıp, Ay'ın gölgesi ile ışığı arasında gidip gelen o ağır melodiyi dinleyerek uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN MELODİSİ
Novela JuvenilGecenin en koyu tonu, saçlarımın köklerini yerinden ufuladığı sırada; ay karanlığa teslim olmaya and içmiş gibi gölgesine sığınmaya devam ederken... Yıldızlar aldı Ayın fısıltısını. Büyüttü... Gece'ye ninniler söyledi siyah. Gölgeler aldı Ayın tınıs...