Kaç! Kaç!
Buradan kurtulmalıyım.
Gözlerimi zorlayarak açtım ve başımda birkaç erkek dikiliyordu. Tanrım, hangi cehennem çukuruna düşmüştüm? İlk içgüdüm kaçmak olmuştu. Beynimde dönen tek şey buydu.
Kaç! Kaç! Kaç! Kaç! Kaç!
Ancak birkaç saniye sonra panikten tamamen donmuş halde olduğumu, hareket edemediğimi fark etmiştim. Nefes alamıyordum. Ağzımı açıp konuşmaya çalıştığımda ağzımdan kelimeler dökülmüyordu. Tek yapabildiğim etrafımı incelemekti ama onu da pek yapabildiğim söylenemezdi çünkü başımdaki bu salaklar yüzünden çevreyi bile doğru düzgün inceleyemiyordum. Şu pozisyonda nerede olduğumu kestirmem imkansızdı. Lanet olsun biriniz bir şey söyleyin, diyordum içimden. En sonunda esmer olanı konuşmaya başladı, işin aslı tek bir kelimeydi. " Uyandı."
Harika. Kimsenin fark etmediği bir şeyi söylemişti.
Yüzlerine baktım, hepsi beni sanki porselen bebekmişim de her an kırılabilirmişim gibi temkinli bir şekilde izliyorlardı. Ama gözlerindeki merakı hiçbiri gizleyemiyordu.
Kaçmam gerekiyor.
Oğlanların hepsi yüzlerini buruşturdu, birkaçı ellerini başına götürdü. Sanki bir sesi duymamaya çalışıyor gibiydiler. Birkaç saniye sonra hepsi kulaklarını kapatıyordu. İstemsizce geri çekildiklerinde beyaz duvarlı, parlak floresanlı bir odada olduğumu anladım.
Buraya ait değilim.
Burası neresiydi ki? Beynimde yankılanan ses sanki bana ait değildi. Neden kaçmam gerekiyordu ki? İşte o anda hafızamın boş bir kuyudan farkının olmadığını fark ettim. Hiçbir şey hatırlamıyordum.
Burada kalmaya devam edersem zarar göreceğim.
Düşüncelerim benden önde gidiyordu, başım delicesine ağrıyordu. Nerede olduğumu bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum yalnızca bir çınlama duyuyordum. Ardından bir kapının açıldığını duydum. İçeri onu takip eden üç erkekle dikkat çekici derecede kısa sarışın bir kız girdi. Kızın yüzü tamamen duygusuzdu, belki de gerçek değildi. Ama gözlerim kızı incelemeyi bitiremeden arkasındaki uzun figüre kaydı. Bir şekilde o farklıydı, bana müzede ilk defa gördüğü bir şeymişim gibi bakmıyordu. Yüzünü buruşturmuyordu bana bakarken diğerleri gibi. Aslında bana hiç bakmıyordu. Gözlerim onun baktığı yere kaydı bu sefer de. Köşeye çekilmiş oğlanlara bakıyordu.
Kaç!
Beynim bana emirler yağdırıyordu ama vücudum hiçbir şey yapamıyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Birisinin bir şey söylemesini artık durumumu açıklığa kavuşturmalarını istiyordum.
Kız kısa olmasına kısaydı ama o küçük vücuduyla hiçbir şey söylemeden başımdaki kalabalığı dağıtmayı başarıp kendisini en öne geçirmişti. Hemen yanımda duruyordu, yatağımın yanında bana bakıyordu.
Derin bir nefes aldı gözlerini benden ayırmadan. " Hepiniz dışarı, gösteri bitti. " dedi yüzüyle eşit derecede soğuk bir sesle. Kimse itiraz etmedi. Odada şimdi dört kişi kalmıştı. Uzun çocuk kendine odanın köşesinde yer bulmuştu. Bir şekilde bana bakmasa bile bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Sarışın kız doğrudan gözlerimin içine baktı. Yeşilin tanıdık bir tonuydu.
Bu o değil. Seni kandırmasına izin verme.
Bu kız kimdi? Kızı tanıyor muydum? Eğer ben onu tanıyorduysam da o beni tanımıyordu belli ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)
Science Fiction--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini yabancı bir evrende bulur. Kafasındaki bir ses sürekli olarak kaçmasını söylüyor. Ama bir yabancı. Tek bir yabancı. Kalmasını sağlayan tek ş...