Multimedya Emir ve Umut (saçma sapan bir şey yaptım utandırmayın) Bu bölüm biraz çiftler içindi. Biraz kalbimiz ısınsın, değil mi?
-Bu,bu nasıl olur? Üstünde öldürüldüğüne dair hiçbir iz yok.
Ellerimi başıma götürüp saçlarımı geri ittim. Bunun nasıl olduğuna dair bir fikrim bile yok. Kimsenin bir fikri yok.
-İntihar etmiş olamaz, değil mi?
Başımı iki yana salladım. Ece güzel bir fikir yöneltmişti ama uyuşmuyordu.
-Yatarken mi? Hiç sanmıyorum.
Bir süre Emir'e baktım sadece. Ellerini kenetlemiş, öyle oturuyor. Başka hiçbir şey yapmadan.
-Verdiğiniz uyku ilacı ve sodada bir şey yoktu, değil mi?
Rüzgar, uzun bir aradan sonra konuşmuştu. Sebebinin kıskançlık olduğunu düşünüyorum. Emir ile yaşadığımız anlardan sonra. Rüzgar zaten çok mu çok kıskançtır.
-Bilmiyorum, bilemiyorum.
Aramızda ne kadar mesafe olsa da birbirimize olan bakışlarımızı kesmiyorduk. Verdiğimiz ilaçta bir şey olma olasılığı imkansızdı. O ilacı ben içiyordum. Sodaya ise sadece süt katmıştım. Bozuk olsa bile öldüreck kadar değildi.
-Onu bunu boşverin, Emir çok kötü gözüküyor.
Meryem'in fısıltıya benzer sesi Emir'i dünyaya geri getirsede bakışları değişmiyordu.
-Ben iyiyim, atlatıyorum.
Kaşlarımı kaldırıp yapma bir gülüş sundum ona. Atlatması imkansızdı.
-Pek öyle görünmüyor.
Hızlıca kafasını bana çevirdi. Kaşları olabildiğine çatık, gözlerinden alev çıkan o yüzünü görünce Rüzgar'ın yanına oturdum, aslında sığındım. Ben küs olduğumuzu düşünürken, otrduğum gibi göğsüne koydu kafamı.
-Umut haklı Emir. Saçma sapan tripler atma, hâla atlattığın söylenemez.
Meryem'in beni desteklemesi üzerine ayağı kalkıp "Ne oldu,gerizekalı!?" diye bağırmak istesemde kedi gibi girdiğim göğüsden çıkmadım.
-Ya ben gayet iyiyim, siz kendinize bakın!
Diyerek kalkınca içimde peşindn gitmem gereken bir his oluştu ancak gitmeyecektim. Banane, ölürse ölür.
Derken karnımdan gelen sesle irkildim. Rüzgar bunu duymamış olsun diye dua ederken, kıkırdadığını gördüm,
-Ne var be, senin karnın hiç acıkmıyor mu?
Diyerek tripli bir kız edasıyla kalktım. Bu 'huzurlu' odadan çıkmak istemesem de yemek yemem lazımdı.
-Umut herkes acıkmıştır ya, şöyle topluca bir şeyler al gel.
Ece'nin acıktığını duyduğumda gülümsedim. Ece vejeteryandı. O yüzden nadiren acıktığını belli ederdi.
-Tamamdır komutanım!
Diyerek gülümsemesini sağladım. Ardından içim rahat bir şekilde mutfağa yürümeye başladım. Yol karanlık değildi ve ışıklar açıktı, Emir açmış olmalıydı.
-O değil ben Ece'ye ne bul-
Kolumdan tutulmamla bir odaya çekilince çığlık atmak için ağzımı açtım ancak ağzımı kapatan kişinin Emir olduğunu görünce hemen kapadım.
-Sessiz olsana!
Kafamı sallayarak ağzımdaki elinden kurtuldum. Ne yapıyor bu? Delirmiş mi, yoksa deliriyor mu?
-Bir katil varken odaya çekilince tabii çığlık atarım, aptal!
Sesli konuşmam onu rahatsız etmiş olmalı ki gözlerini büyüttü ve ağzımı tekrar kapadı.
-Bağırma diyorum bağırma!
Emir Fısıltıyla konuştuktan sonra, debelenip duvarla onun arasında kaldığım durumdan çıkmaya çalışıyordum ama çıkamıyordum.
-Amacın ne, ne yapıyorsun? Yoksa, yoksa sen...
-Saçma sapan konuşma!
Diyerek ellerini göğüsünde bağladı. Sonunda ondan kurtulmanın verdiği rahatlıkla kapıya yöneldim ancak bileğimde duran elini unutmuştum. Ah, yere mi düştüm ben?
-Bak, bu günlerde bana yaptığın şu kendini birşey sanma hareketleri hoşuma gitmiyor. Benle düzgün konuş, ben Rüzgar değilim.
Bu mu? Cidden mi? Bu kadar mı? Amacı neydi, bunun için mi buraya getirmişti? Ben açım, aç!
-Sen ne diyorsun be?! Allah allah, bunun için beni böyle saçma bir duruma düşürmene gerek yok. Zaten hâlâ yerdeyim, çekil be! Açım ben aç aç!
Hızlıca yerden kalkıp kapının kolunu tuttum. Tam aşağı indirirken beni yine durdurdu.
-Umut!
Arkamı dönünce açık kalan ağzı ile çok salak duruyordu. Evet evet, salak! Yanlış değil!
-Buyur?
Ağzını derin bir nefes verip kapadı.
-Yok bir şey.
Yüzümü "ne diyorsun sen?" şeklinde bir şeye soktuktan sonra sabır dileyip odadan çıktım. Amaçsız mıydı, gereksiz miydi, neydi?
-Umut, nerde kaldın ölüyorum burda mide yok oluyor!
Ece'nin yakarışları ile büyük bir nefes aldım.
-Geliyorum, yemek arıyorum!
Hızlıca mutfağa girdim. Abur cubur çekmecelerinde veya buz dolabında bir şey yoktu. Tam ağlamaklı bir şekilde mutfaktan çıkacakken, bir dolap çarptı gözüme. Minik, yarım bir ahşap dolap. Bunun dün burda olmadığına yemin edebilirim.
Meraklı bir şekilde sağıma ve soluma bakınca kimsenin olmadığını fark ettim ve hızlıca dolabı açtım. Dolap iki raflıydı. Ve iki pizza kutusu vardı. Yoksa, yoksa içi dolu mu?!
Kutulardan biri kocaman, biri küçücüktü. Tabii ki ilk küçüğü açacaktım. Yavaşça elimi uzattım ve kucağıma aldım kutuyu. Gördüğüm notu elime alıp okumaya başladım.
-Ece vejeteryan, ona bunu verirsin. Açlıktan değil benim öldürmemi istiyorum. Zehir falan da yok.
Etrafıma baktım tekrar. Kimse yoktu yine. Bu katilin/katillerin işi olmalıydı! Nefesimi verip kutuyu kenara koydum. Ve büyük olana yöneldim. Ondada bir not vardı tabii.
-Senin en sevdiğinden, Bibersiz, zeytinsiz, bol salçalı.
Benimle dalga geçiyordu herhalde!
-Belanı bul, lanet!
Hafif bir bağırış yaptıktan sonra iki kutuyu da kucağıma aldım. Kapıyı zor çabalarla açıp, tekrar zor çabalarla kapadıktan sonra salona ulaştım.
-Rüzgar, ben bunları mutfakta buldum. Bu-bunlar..
Ece hariç herkes korkuyla bakıyordu bana. Ece tabii ki aç aç bakıyordu.
-Pizza.
Herkes gözlerini devirince kutuları ortadaki sehpaya koydum. Ece hemen küçük olanı aldı, büyük ihtimalle koku almıştı.
Büyük olan kutu açılınca ben hariç herkes bir dilim aldı ve yemeye başladı. Rüzgarın yanına oturdum.
-Sen niye yemiyorsun?
Derin mi derin bir nefes aldım. Korkuyordum. Gözlerimi etrafta gezdirdim.
-Rüzgar, bu pizzalar katilden.
Bir anda söylediğim şeyle öksürmeye başladı. Herkes ona dönünce, "iyiyim." şeklinde bir açıklama yaptı.
-Ne,ne demek Umut bu?!
Ona döndüm. Korkusunu yakınlığımızdan anlıyordum. İlk defa bu kadar korktuğunu belli ediyordu.
-Bilmiyorum. Bir dolap buldum, içinde bunlar vardı ve saçma sapan notlar işte.
Dilimi hızlıca oraya koydu.
-Niye bize bunları yediriyorsun?! Sen...
Kaşlarımı çattım. Yoksa beni, o olarak mı düşünüyordu?
-Cidden böyle mi düşünüyorsun Rüzgar?
Verdiğim cevap olabildiğine sert ve duygusuzdu.
-Hayır ama-
-Hayır, öyle düşünüyorsun. Ben sana sonuna güvenirken sen bana güvenmiyorsun. Bana güvenmiyorsun.
Düşündüm. Gerçekten delilikti bana söylediği.
-Bitti, Rüzgar.
Hızlıca yanından kalktım. Çok kırılmıştım, çok. Bana güvenmiyordu. Ben ona kendimden bile daha çok güvenirken o bana güvenmiyordu.
-Size afiyet olsun.
Adımlarımı sıklaştırarak tuvalete girdim. Hüngür hüngür ağlamak istiyordum, ama aynadaki ben pek de öyle değildi.
Tam burnumu silmek için peçeteye uzanacakken, yine ve yine sarı bir notla karşılaşmıştım. Bu sefer korkusuzca açtım notu.
-Oysaki belki bana yüz verseydin, şuan hem ölmek zorunda olmayacaktınız hem de mutlu bir çift olacaktık be güzelim.
Ne demekti şimdi bu? Benim eski bir sevgilim yoktu ki!
O sırada kafama dank etti.
Ya bir platoniğim varsa?
-Ne demek bu?!
Ellerimi saçlarıma götürüp çekikten sonra notu çöpe attım. Ne yapmalıydım? Şuan nereye gitmeliydim? Ne demeliydim?
Hızlıca tuvaletten çıkıp mutfaktaki balkona gittim. Bu bir zemin kat balkonu olmasına rağmen hoş ve güzeldi, manzarası güzel ve ışıklı bir şehirdi. Bu kadar yakınken uzaktı çıkışımız.
Omzuma dokunan sert ve büyük bir el hissettim. Ani bir hareketle arkama dönünce yine onla karşılaştım. Oysaki ben Rüzgar'ı bekliyordum. Benden özür dilesin, öpsün...
-Rüzgar'ı bekliyorsun, değil mi?
Omuzlarımı silktim. Nerden biliyordu?
-Konuştuklarınızı duydum.
Korkuyla ona dönünce yüzünün bana dönük olmadığını fark ettim. Bu içimi rahatlattı bir nebze.
-O sana güveniyor, Umut. İçeride ağlıyor.
Ciddi miydi? Rüzgar ve ağlamak? Çok uzak kavramlar bunlar. Soğukla sıcak gibiydi ağlamak ve Rüzgar. En son kardeşini kaybettiğinde ağladı. Bir daha da görmedim...
-Sen ciddi-
-Evet, evet. Az önce herkes yemek yerken o köşeye sinmiş ağlıyordu, gördüm.
Bu kadar seviyor muydu beni? Kardeşi kadar?
-Bana ulaştırdığın için teşekkürler, Emir.
Ağlamaklı suratını bana çevirdi. Yoksa sende mi, demek istedim ama ayıp olurdu. Umarım Meryem ile birşey yaşamamışlardır.
-Ne demek.
Sandalyeden hızlıca kalkıp koşar adımlarla salona girdim. Rüzgar oradaydı, köşede.
Kalbim ona yaklaştıkça atıyordu. Daha sert. Ve daha sert. Ve daha da sert.
En sonunda yanınanda durdum. Titreyen elimi yavaş yavaş omzuna koydum. Anında bana döndü. Yutkundum. Boğazım acıdı.
-Rüzgar ben..
Konuşamadım çünkü bana sarılan kolları böldü beni. Lafı balla kesmek bu olmalıydı.
-Özür dilerim, herşeyi berbat ettim.
Gülümsedi. Ve saçını okşadım. Dağılmıştı.
-Ben özür dilerim, unutalım gitsin hadi.
Sunduğum teklifle birlikte hızlıca elinin tersiyle gözyaşlarını silmeye başladı. Ben de yardımcı oldum.
-Hadi biraz pizza yiyelim.
Diyerek güldüm. O da gülümsedi.
-Hadi, yiyelim bakalım.BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut
Mystery / ThrillerElde kalan tek umutlarını korumak için ölüyorlardı... Bir grup liseli, sömestr tatilinde bir dağ evinde kalmaya karar verirler. ama olaylar, pek istenilen şekilde gitmez. Her gün birinin öldüğünü bilmek, hem de katilin en yakın arkadaşının bile olab...