MERHABA ARKADAŞLAR. BİRAZ ARALIKLI OLARAK BÖLÜM PAYLAŞTIĞIM İÇİN KUSURA BAKMAYIN. YAZ DÖNEMİ OLDUĞU İÇİN, GEZİ, TATİL GİBİ DURUMLAR SÖZ KONUSU OLUYOR.
BU BÖLÜMDE GEÇİŞ YAPMAK İÇİN BİR TEMEL HAZIRLIYORUM. HİKAYEMİZE YENİ BİR KARAKTER KATILIYOR. BÖYLECE SIRLARIN AÇIĞA ÇIKMASI İÇİN, GÜÇLER BİRLEŞTİRİLİYOR. KEYİFLE OKUMANIZ DİLEĞİYLE.Günler geçiyor ve yemin törenimiz yaklaşıyordu. Törenin ardından 1 ay, hatta biraz daha fazla zaman geçirecektik Kütahya'da. Ardından buraya veda edecek ve şansımıza neresi çıkarsa, usta birliği için o şehre gidecektik. Ancak önümü ve olacakları ne yazık ki göremiyordum. Bu nedenle akışına bırakmış bir halde, günlerin geçmesini ve acemiliğin bitmesini bekliyordum. Gördüğüm sanrılar ve duyduğum seslerle ilgili sorunlarım, bazen ortaya çıkıyor bazen yok oluyordu. Bu durumda ise, benim aptallığım kendini göstermeye başlıyordu. Revire çıkmak için isteyeceğim izini erteliyor, ''Sanırım bitti artık.'' düşüncesiyle kendimi rahatlatıyordum. Çünkü olan biten korkutucu olayların, ilerleyen zamanlarda çok daha kötüye gideceğini kestiremiyordum.
Bir süredir askerlik hayatı benim için sakinleşmişti. Son gördüğüm rüyadan bugüne, hiçbir ses ya da görüntü görmemiştim. Zaten gördüklerimi de bundan dolayı hayale yoruyordum. Yoksa her gün görünüp, beni sürekli rahatsız etmezler miydi? Gerçek olmadığını düşünmeme sebep olan şeylerden biri buydu. Şükür ederek günleri geçiriyordum ve bir süredir gerçekten rahatlamıştım. Klasik askerlik görevleriyle geçen bu süreçte, günler ya eğitim ve sporla ya da komutanların verdiği ayak işleriyle dolup taşıyordu. Bu durum bizi oyalıyor ve ailemizi, memleketlerimizi düşünmemize bir nebze engel oluyordu.
O günde böyle günlerden biriydi. Denetleme geleceği söylendiği için, herkes eline verilen kağıtlardaki askeri bilgileri ezberleme derdine düşmüştü. Eğitim alanında denetime katılacak olanlar bu bilgileri ezberlemeye çalışırken, atışları iyi olanlar bolca atış talimi yapıyor ve ayrıca toplu halde spor denetlemesi için hazırlanıyorduk. Anlaşılacağı gibi olağanüstü bir yoğunluk içindeydik. Ben denetlemeye eğitim alanında katılacağım için, vakit buldukça 6-7 sayfadan oluşan bilgilerin tamamına göz atıyordum. Ezberim kuvvetli olduğu için, denetleme takımında olmayı kendim istemiştim. Zaten eğitimler esnasında sorulan sorulara verdiğim yanıtlar doğrultusunda, komutanlarım da katılmamı istemişlerdi. Neredeyse tamamını bakmadan okuyacak kadar ezberlemiştim. Bu yoğunluğun üstüne temizlik işleri katılınca, iş katlanılmaz bir hal alıyordu. Öyle ki yorgunluğu üzerimizden atmak imkansız gibiydi. İşte o gun akşam saatinin nasıl olduğunu anlamamıştık bile. Kendimizi akşam üzeri içtimasına buluvermiştik. Ardından da her gün olduğu gibi yemekhanelere doğru yol almıştık.
Yemekhaneye girmek için girdiğimiz sırada, İlyas ve ben yan yana duruyorduk. Bizim diğer arkadaşlar birkaç sıra arkamızdaydı. İlyas ikimizin olmasını fırsat bilerek, durumumu kontrol etmek istiyordu. Bir süredir olan sakinliğimi neye yoracağını bilemediği için, benden cevap almaya çalışıyordu:
- Erhan, bayadır iyi görünüyorsun kardeşim.
- Çok şükür kardeşim ya. Galiba biraz stres altında kaldım. Şimdi daha iyiyim inan.
- Ses falan yok değil mi?
- Yok yok lan sende beni iyice deli belledin.
Birlikte gülüşmüştük ve İlyas sözlerine devam etti:
- Yok oğlum ya! Kardeş gibiyiz biz burada. Bende merak ediyorum iyi misin diye.
- Sağol kardeşim benim. Gerçekten iyiyim ve tekrar öyle birşey olursa, ilk bilecek insan sensin.
Sohbetimiz sessiz sessiz devam ederken, kendimizi yemekhane kapısında bulmuştuk. Sıra gelmiş ve içeri adım atmıştık. Mercimek, tel şehriye çorbası, makarna, komposto vardı menüde. Aç kalmaktansa yiyelim diyebileceğimiz bir tabldottu. Mercimeği çoğu insanın aksine severdim. O yüzden aç kalmak gibi bir sıkıntı yaşamıyordum. Yemeklerimizi aldıktan sonra her zamanki masamıza geçtik ve diğer arkadaşlar geldiğinde yemeye başladık. Masayı dolu dolu ve neşeli bir sohbet ortamı sarmıştı yine. Herşey oldukça iyi gidiyordu o günde. Nerden bilebilirdim ki birkaç saat sonra, korkunun iliklerime kadar işleyeceğini!
Yemeğimizi yedikten sonra çıkıp, koğuşlara doğru yol almıştık. Üzerimizi değişecek ve eşofmanlarımızı giyecektik. Ardından serbest zaman olduğu için, ailelerimizi aramaya gazinoya doğru gidecektik. Çok geçmeden hazırlanıp yola çıktık. Koskoca bir taburun içinde, gazinoya kadar yürüyorduk. Orada birçok ankesörlü telefon bulunuyor ve rahatça evimizi arama şansımız oluyordu. Boş bir telefonun başına geçerek kartımı taktım. Evin numarasını çevirdim ve çalmasını bekledim. Anlaşılması zor bir cızırtı geliyordu telefondan. Ne olduğunu anlayamıyordum ve hat bozuk diye düşünüyordum. Telefonu kapatıp yeniden açtım ve kartımı taktım. Numarayı çevirip çalmasını beklerken, bir an için çevreme bakındım. Herkes ailesiyle konuşuyor ve yüzleri gülüyordu. İşte o anda yeniden bir cızırtı sesi geldi. Bu kez telefonu kapatamamıştım. Gözlerim büyümüş ve dinlemeye devam etmiştim. O cızırtının arasından birşeyler duyuluyordu. Anlamaya çalıştığım şey, yarım yamalak geliyordu kulağıma.
- B...n Mur..t. Mu...t! B.zi öld....ü! Ben ....at!
Kesik kesik ve cızırtı arasında zor duyulan ses bu şekildeydi. Anlamaya çalışıyordum ama olmuyordu. Kesintiye uğruyor gibiydi cümleler. Ter atmaya başlamıştım. Neydi bu olan? Telefonun ucundaki kimdi? Ne anlatmaya çalışıyordu. Etraftaki uğultudan dolayı duymak daha zor olduğu için, diğer kulağımı elimle kapadım ve telefonu kulağıma sıkıca bastırdım. Aynı sesler kesik kesik gelmeye devam ediyordu. Ancak son anda duyduğum şeyin ardından, telefonu korkuyla elimden bırakmıştım.
- Bizi öldürdü! Bul bizi! Bul! Bul!
Elim ayağım titriyor, alnımdan ter süzülüyordu. Önceden duyduğum seslerde olduğu gibiydi. Net olarak duyabilmiştim ve onları bulmamı istiyordu biri. Kim olduğunu bilmediğim biri, beni her şekilde buluyor ve korkutucu sesini bana duyuruyordu. Etrafa korkulu gözlerle bakmaya başladım. Acaba biri şaka yapıyor olabilir mi düşüncesi aklımdaydı. Gerçek olmaması için, paranoyakça açıklamalar bulmayı umuyordum işte. Ancak beni telefonla kimsenin araması ve işletmesi mümkün değildi. Önceden duyduklarımın aynısını yeniden duymuştum. Bu psikolojik birşey olamazdı. Buna artık emindim ve birşeyler yapmalıydım. Fırsat buldukça araştıracak, usta askerlerle ortam kurarak ağızlarından laf almaya çalışacaktım. Birileri ölmüş olabilirdi. Bunu bilen askerlerde olabilirdi. Duyduğum cızırtıların arasındaki kelimelerden, Murat ismini tahmin edebiliyordum. Murat diye bir isim geçmişti cümlelerin içinde. Murat kimdi ve ne anlatmaya çalışıyordu. Öldürülen kişi olabilir miydi? Bu kişi gördüğüm askerlerden biri miydi yoksa? Hepsinin bir açıklaması olacağını düşünüyordum. Bunun peşini bırakmayacaktım. Çünkü onlarda benim peşimi bırakmayacaklardı. Tüm bunları düşünürken kendimi kaybetmiş, İlyas'ın yanıma koştuğunu farketmemiştim. İlyas'a zorda olsa birşeyler söyledim:
- Yine, yine oldu! Beni bul diyor biri.
- Nasıl oldu oğlum neler oluyor böyle?
- Evi arayayım derken cızırtılar duydum. Murat diye bir isim duydum ve bizi öldürdüler diyordu. Onları bulmamı istiyordu.
Bunları İlyas'a biraz yüksek sesle anlatmıştım. O korku ve heyecanla ses tonumu ayarlayamamış olmam, bunu sadece benim yaşamadığımın göstergesi olacaktı. Çok geçmeden yanımıza bir asker yaklaştı ve hiç tereddüt etmeden söze girdi:
- Ben, şey...Ben konuştuklarınıza kulak misafiri oldum. Şey, aynıları banada oluyor! Korkuyorum ve napacağımı bilmiyorum. Ama bununla ilgili çok şey düşünme şansım oldu. Bunu birlikte çözmeye çalışabiliriz.
Bir şok daha yaşamıştım duyduğum karşısında. Tek değildim ve birileri bize birşey anlatmaya çalışıyordu. Ortaya çıkarmamız gereken bir sır olduğuna artık emindim. Bu durum psikolojik değildi ve bir başkasıda yaşıyordu. Bundan sonra yaşanacak her konuda, aynı sorunlarla karşı karşıya kalan Mert'de bize dahil olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKERDE
HorreurBir tabur komutanlığında, askerler kaybolmaya başlar. İlk zamanlar firar olduğu düşünülen bu olaylar, dehşet verici ölümlerle devam edecektir. Bu olayların arkasındaki gizemi ortaya çıkarmaya karar veren bir grup asker, beklediklerinden çok daha faz...