bölüm 2 Kabul edilemeyen gerçekler

364 13 0
                                    

Merhaba arkadaşlar ben Defne bu hikayeyi arkadaşım Tuğçeyle birlikte yazıyoruz umarım ilgi duyar ve beğenirsiniz :)

                   Kuşların seslerini duyuyor gibiydim. Rüzgar hafifçe tenime sürtünüp geçiyordu. Islak toprak kokusunu her nefes alışımda hissediyordum, göz kapaklarım hafifçe aralandı ilk başta her yer bulanıktı sonra görüşüm normale döndü köknar ağaçlarının arasındaydım toprak yeşil renge bürünmüş uzun otlarla kaplıydı uzaktan bir yerden akan su sesi geliyordu yattığım yerden doğrulmaya çalıştım kıyafetlerim yırtılmıştı kollarım ve bacaklarım kurumuş kan ve toprak içindeydi üzerimde bana ait olmayan özel dikim siyah erkek ceketi örtülüydü. Bu kime aitti?  en önemli soru ise ben buraya nasıl gelmiştim? Elimi saçlarımın arasında  gezdirmemle acının vücuduma yayılması bir oldu  başımda kocaman bir şişlik vardı bu nasıl oldu? Ayağa kalkıp evin yolunu bulmayı ümit ederek yürümeye başladım hala buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyorum ama hatırlayamıyorum. Annem ve babamla arabada olduğumuzu yağmurun yağdığını annemin radyoyla uğraştığı gözümün önünden şerit gibi geçiyor fakat geri kalan kısım sanki hafızamdan silinmişti. Bir dakika annem ve babam beni bulamayınca meraktan ölmüşlerdir  'onları üzmek istemem' diye fısıldayıp adımlarımı hızlandırdım bu saçmalığı tabiki de başka zaman düşünebilirdim  çıkış yolunu bulabilmek için bir saatten fazla yürümek zorunda kaldım. Sonunda ana yola çıkmıştım yanımdan arabalar hızla geçiyorlardı tabi bana attıkları garip bakışları söylemiyorum bile 'kesinlikle orman kaçkınlarına benziyorum' dedim kendi kendime arabalara aldırış etmeden yürümeye başladım bu yolu biliyordum evime en az 10 km uzaklıktaydı kendimi çok yorgun ve aç hissediyordum ayrıca sıcak bir duş için can atıyordum üşümüştüm kafamı kaldırdığımda karşıda polis arabasını gördüm bana doğru geliyordu içimdeki bütün korku ve tedirginlik yerini huzura bıraktı, beni eve bırakabilirlerdi polisler beni görüp arabayı durdurdular tam beni eve bırakır mısınız? diye sorucakken sarı saçlı kahverengi gözlü hafif şişman polis 'Petra Harper?' dedi ismimi söyleyince telaşa kapıldım ama sonra aklıma geldi annemle babam polise haber vermişti demek vay be durumun bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiştim kaç saat yatmıştım ki orda? benim bildiğim 24 saat geçmeden kayıp ilanı verilmezdi hiç birşey hatırlayamadığım için kendi kenime sövdüm arabadaki diğer polisler beni incelerken düşüncelerden sıyrılıp 'e- evet benim' diye cevapladım başka bir polis güneş gözlüklerini çıkarıp bana üzgün gözlerle baktı ne diye trajedik olmaya çalışıyo ki bu adam diye düşündüm ama sonra içim sızladı adamın gözleri simsiyahtı ve gözlerinin altındaki halkalar çok yorgun olduğunu belli ediyordu 'çok üzgünüm tatlım bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum her yerde seni aradık...' daha fazla konuşamayacağını belirterek kafasını salladı ve arkadaşına baktı 'neyi söyleyeceğinizi bilmiyorsunuz?' rahatsız olarak olduğum yerde kıpırdandım şişman olan polis arabadan inip arka kapıyı açarak binmemi işaret etti ayaklarım titriyordu vücdumu hareket ettiremiyormuşum gibi hissediyordum zorla arabaya doğru ilerleyip kendimi arabanın arka koltuğuna bıraktım şişman polis kapımı kapatıp öndeki yerine geçti arabaya çalıştırıp ilerlemeye başladı uzun bir süre kimse konuşmadı bu durum beni iyice işkillendirdi soruma hala cevap alamamıştım sonunda siyah gözlü polis bana dönüp 'iyi misin? Kıyafetlerin ve sen garip görünüyorsun' dedi Tanrım tahmin ettiğimden de kötü görününüyordum sanırım ama şu an önemli değildi ve sorusuna verecek cevabım yoktu çünkü lanet olası bu olayın nasıl olduğunu bende bilmiyordum 'bilmiyorum uyandığımda ormandaydım' 'o ceket senin mi?' sanırım o cekette bir sorun olduğunu anlamıştı 'hayır benim değil ormandayken üzerimde buldum' iki poliste birbirlerine baktılar  şişman olan konuştu ' önce seni bir hastaneye götürelim' dedi hastaneye falan gitmek istemiyordum eve gidip üzerimde ki bu pis kokudan kurtulup uyumak istiyordum gerçi cekete pis diyemezdim üzerine tuhaf bir şekilde kirlenmemişti ve rahatlatıcı kokusu vardı belki de bu zamana kadar sabır limitimi artıran da bu kokuydu 'beni sadece eve götürebilirmisinz?' diye sordum aslında bir sorundan çok emir gibi olmuştu artık rahatlatıcı koku bile daha fazla sabır sentezleyemezdi şişman adam siyah gözlü adama bakıp ' artık söylememiz lazım' dedi diğer polis uzun bir iç çekti 'neler olduğunu biriniz bana anlatacak mı gözümü oraya nasıl gittiğimi bile bilmediğim bir yerde açıyorum kafamda kocaman bir şişlik var ve kıyafetlerim sanki 2.Dünya Savaşından çıkmışım gibi yıpranmış ayrıca kimin olduğunu bilmediğim bir ceketi sırtımda taşıyorum ve daha fazla sabrımı denemeyin!!' bunları söylerken bağırdığımı fark etmemiştim ama biraz da olsa göğüsümdeki şişkinlik inmişti polis arabayı kenara çekip ' akşam evinizin  yakınındaki köprüde trafik kazası yaşandı 'bunun benimle ne ilgisi var' acıma modunda değildim polis gözlerini dışarıda rüzgarın savurduğu yapraklara dikti bu durumdan sıkılarak homurdandım polis bana dönerek 'kazayı yapanlar senin annen ve babandı çok üzgünüm' dedi söyledikleri beni bitkisel hayata sokmuştu sanki olduğum yerde dimdik oturarak nefesimi tuttum kalbim sıkışıyordu bugün bir kabusa uyanmıştım sanki evet evet bir kabustan  daha farklı bir açıklama olamazdı, olmamalıydı kendimi cimcikledim yanaklarıma giderek sertleşen tokatlar atmaya başladım gözlerimi açıp kapatıyordum 'uyan artık! uyannn!' diye kendi kendime bağırıyor çığlıklar atıyordum şişman polis ellerimi tutarak gözlerimiz içine baktı 'bu bir rüya değil' olabildiğince şefkatli bir fısıltıyla söylemişti bunu ama bir faydası yoktu tüm bunlar gerçek olamazdı annemle babam ölemezdi bunu düşünmek bile beni öldürüyordu ben niye yaşıyorum ki? diye düşündüm bütün vücuduma iğneler batıyordu ellerimi polisin ellerinden hızla çekerek başımın arasına alıp ağlamaya başladım yaşadıklarım katlanılamazdı cehennem ateşinde yakılsam aynı acıya denkti bunlar..

KOVULMUŞ ŞEYTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin