hoşgeldin diğer yarım canını çok mu yakmıştım

383 36 68
                                    

"Ya, velet kalk artık!" Evet, mükemmel bir güne karnınızın üzerine bırakılmış son derece ağır bir spor çantasıyla başlamazsınız. Mükemmel bir güne kıçını olduğu yerden hareket ettirmeye bile üşenen ama sizi her gün on kilometre koştururken mutlu olan bacak boyunda bir Min Yoongi'nin kafanızın dibinde bağırmasıyla da başlamazsınız. Hatta o mükemmel güne hayatınızın bir köşesinde Min Yoongi adında bir gerizekalı varsa hiç başlayamazsınız.

"Hyung, idmana daha iki saat var, alarmım sabah 6 için kurulu, sabahın köründe ne bok yemeye kafamda dikildiğini sorabilir miyim acaba?" Ettiğim lafın üzerine arkasında kalan koltuğa oturup son derece pis bir sırıtışla yüzümü izlemeye başladı.

"Çünkü seni gerizekalı, bugün arkanda bıraktığın en masum insan geri dönüyor. Çünkü gerizekalı bundan 3 yıl önce ortada bıraktığın çocuk Busan'a dimdik bir şekilde geri dönüyor. Ve seni aptal, karşındaki adam senin 3 yıldır geceleri onun eski resimlerine baktığını da biliyor. Senin yerinde olsam bir an önce kendime gelirdim." Kurduğu cümlelerin ağırlığını henüz atlatamadan omzumu patpatlayıp odadan çıktı.

Tamam tamam, buraya kadar her şey çok karışık değil mi? Baştan başlayalım. Bundan 3 yıl önce henüz boksun zirvesine yeni yeni tırmanırken ortalarda dolanan minik bi sevgilim vardı. Ringe her çıktığımda köşede benim adımı bağıran, korkuyor olmasına rağmen o köşeye gitmekten asla vazgeçmeyen, her yumruk yememde gözlerini sımsıkı kapatan, nakavt olduğum her maçta gözlerinden akan yaşları gizlemeye çalışarak bana gülümseyen, sorun olmadığını söyleyen minik bir sevgilim vardı. Ama o zamanlar benim beynim yoktu. Evet hikayem burda farklı bir yola sapıyor. Beynimi kullanamadığım zamanların birinde ona sıkıldığımı söylemiştim, evet çok saçma biliyorum ama eh beynim olmadığını söylemiştim. Sevgi o gidene ve ben bununla yüzleşebilecek hale gelene kadar benim için sadece cinsellikten ibaretti. Tabi bir şeylerin farkına çok sonradan varmakta rakip tanımadığımı da söylemeden geçmemek lazım. Yani uzun lafın kısası o minik kalbi parçalarına ayırdıktan sonra gidip tekrar birleştirecek yüz de bulamamıştım. Ve ah, tahmin edin bakalım tüm bunlar olurken hangi gerizekalı yanımdaydı da 3 yıl sonra bana onun geri geleceğini söylüyordu. Doğru, Min Yoongi. Ve küçük bir detay daha tahmin edin bakalım kim onun vanilya kokusunu özlemişti. O da doğru Jeon gerizekalı Jungkook.

"Ya..."
"Ya, velet..."
"Jeon Jungkook!" Ben düşüncelerime dalmış kendi içimle boğuşurken bana seslenen hyungu duymamış olmalıyım ki çareyi kafama vurarak ben kendime getirmekte bulmuştu.

"Şimdi seni gerizekalı boksör kalkıyorsun ve bugün çıkacağın maç için doğru düzgün bir idman yapmaya gidiyorsun çünkü..."

Tam burada yutkunup olacakları tahmin edemediğini belli eden bir surat ifadesiyle karşısındaki duvarı uzun bir süre izledi. "...çünkü o ismini vermeyen rakibin Park Jimin. Ve kook onu bende tanırdım biliyorsun." Kafamı sallayıp yutkunmaya çalışarak yatağa tekrar oturdum.

"Hyung, devam et." Kaldıramadığım şey tam olarak neydi bilmiyorum. Yumruk yediğim zaman bile gözlerini kapatıp oturduğu sandalyeye iyice yapışan biriyle ringe çıkacak olmam mı, yoksa o birinin Park Jimin olduğunu biliyor olmam mı yada ona asla vurmayacağımın farkında olmam mı gerçekten bilmiyorum. 

"Jungkook o çok değişmiş, bu görüntü olarak değil yanlış anlama. Çocuğun bakışları bile farklılaşmış. Eğer onu geri istiyorsan ki istediğini çok iyi biliyorum, işin ciddi anlamda zor." Gözlerimi yumup kendimi sırt üstü yatağa bıraktım ve cenin pozisyonunu alarak mırıldanmaya başladım.

"Hyung yemin ederim pişmanım, çok özledim onu, yüz bulup da karşısına bile çıkamadım 3 yıldır. Ama yemin ederim çok özledim. Ve bir şey sormak istiyorum. Güzel mi hala eskisi kadar?"

===============================================

Güzeldi. Hatta eskisinden bile güzeldi. O tombul yanakları gitmiş yerini keskin bir çene çizgisi almışt, hafif kilolu vücudu artık yoktu. Vücut çalışmış olduğu çok belliydi ama o kadar zayıflamıştı ki. Gözleri, bugünün en can yakıcı gerçeği şuydu ki, gözleri bana nefretle bile bakmıyordu.

"Jeon Jungkook." Gerginlikten çatlamak üzere olan havaya adımı fısıldayıp son derece alaylı bir sırıtış bıraktı. 

"Seni çok özledim sevgilim." Tükürüğüm boğazıma kaçtı. Kendim üzerine yemin ederim ki aldığım nefes soluk borumda tıkandı kaldı ve bütün vücudum bir kaç saniyeliğine işlemeyi bıraktı. Elimden sadece adını fısıldamak gelebildi. Tam olarak 2 dakika sonra ağzının burnunun birbirine gireceğinin bilincinde olan bir insan olarak elimden sadece bu geldi. Çünkü çok iyi biliyordum ki o ringte ona asla vuramazdım. Hatta vuruşundan kaçamazdım bile, yüzüm yoktu.

"Kook gel buraya." Yoongi hyunga kafamı sallayıp çağırdığı yere doğru ilerledim.

"Çocuğu gerizekalı gibi izleyeceğine bir şeyler yap. Ben maçı iptal ettirtiyorum sen de kolundan tutup götürür müsün yoksa sırtına alıp götürür müsün bilemem ama onu al ve gidip konuş. Bu arada kendimi affettireceğim derken onun da değiştiğini sakın ama sakın unutma." Değişip değişmemesi pek de umrumda değildi açıkçası çünkü o çocuk benimdi ve ne olursa olsun benim kalacaktı, ben sadece o ringte biraz hıncını alsın istemiştim. Yine de hyunga kafa sallayıp gülümsedim. 

Hadi bakalım Park Jimin başlayalım, ne kadar derine gömmüş olursan ol benim için atan o minik kalbi bulup çıkaracağıma söz veriyorum.

Coming form the past [jikook]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin