Çok soğuktu. Soğuğu iliklerime kadar hissedebiliyordum. Gözlerimi açamayacak kadar ağır geliyordu göz kapaklarım. Sanki bütün bedenim bir şekilde uyuşmuş ve bana itaat etmiyor gibiydi. Yine yalnızdım. Her şeyde olduğu gibi yine yalnızdım. Şu an neredeydim ben? Birinin nefes alışverişini duyuyordum. Şu an her neredeysem yanımda birileri vardı. “Kızı ne yapalım patron?” Ses gelmedi. “Peki patron.” Sesi geldi sonra. Ve sonra bir telefon kapanma sesi. Ayak sesleri duydum ve bir kapı açıldı. Sonra da pat diye kapandı. Hala gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Zor da olsa bunu yapıp nerede olduğumu bilmeliydim. Göz kapaklarımı yenip yavaş yavaş gözlerimi açtığımda önce etraf çok bulanık gözüktü. Ve hala üşüyordum. Cisimler yavaş yavaş gözümün önünde belirmeye başladığında büyük yıkık dökük bir odada olduğumu fark ettim. Kırık bir sandalye, çatlak ve boyaları dökülmüş duvarlar, eski bir kapı, eski bir yatak –şuan onun üstünde yatıyorum- , gazete kağıtları ve gelişigüzel çakılı tahtalarla kaplanmış pencereler, yatağın yanında küçük bir sehpa. Üşüdüğüm için ellerimi kendime doğru çekmeye çalıştım fakat çok ağır geliyorlardı. Hareket etmek istemiyordum. Neler olmuştu? Neden buraya gelmiştim ki ben?
Son olanlar kısım kısım aklıma gelmeye başlamıştı. Yurttan çıkışım, yolda yürüyüşüm, köşeyi dönüşüm, yanımda duran siyah araba, arabadan inen o adamlar, kaçmaya çalışışım ve şuan buradaydım. Nasıl buraya gelmiştim ki? Ayak sesleri duymaya başlamıştım. Fakat ardından yine uzaklaştı. Korkmaya başlamıştım. Ayrıca açtım, susuzluktan ölüyordum ve üşüyordum. Yattığım yataktan kalkmayı denedim. Zorlukla da olsa ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım. Kollarımı kendime çektim ve küçük bir dönüş kalkış arası hareketle yatakta oturma pozisyonuna geldim. Ellerimi yatağın iki yanına koyarak destek aldım. Kalkmayı denedim fakat ilk denememde başarısız oldum. Başım dönüyordu ve ayağa kalktığımda dengemi kaybedip yatağa tekrar oturmuştum. Biraz bekledikten sonra tekrar ayağa kalkmayı denedim ve bu sefer başarılı oldum. Şimdi işin en önemli kısmına gelmiştik. Buradan nasıl çıkacaktım?
Yatağın yanından pencereye doğru yaklaşmaya başladım. Tahtaların arasından dışarıya baktığımda beni kaçıran siyah arabanın orada olduğunu gördüm. Aynı adamlar arabanın yanında bir şey konuşuyorlardı. Bunlar kimdi? Ben kimseyi tanımıyordum. Kafam yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Çabuk ve sessiz adımlarla kapıya kadar yaklaştım. Tam açmak üzereyken biri olup olmadığını bilmediğim aklıma geldi. Kulağımı kapıya dayayıp dinlemeye başladım. Hiçbir ses duyulmuyordu. Kapının deliğine doğru eğilip dışarıyı gözetlemeye başladım. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kapıyı yavaşça açtım. Umarım gıcırdamaz. Şansım vardı ki gıcırdamamıştı. Parmak uçlarımda kapının dışına çıktım ve koridorda yürümeye başladım. Parmak uçlarımda yürümek ağıran ayaklarım için çok zor geliyordu. Koridor, uyandığım odadaki gibi kırık dökük duvarlardan oluşuyordu. Koridor bittiğinde sola dönecektim ki birinin telefonu çalmaya başladı. Kalbim ağzıma gelmişti. Çok hızlı atıyordu. O şokla kendimi duvarın dibine geri çektim. Dinlemeye başladım. Telefonu çalan kişinin ayak seslerini duydum. Uzaklaşıyorlardı. Kafamı uzatıp kontrol ettim. Kimse yoktu. Hızlı adımlarla odayı geçtim ve duvara yaslandım. Bir koridor daha vardı. Sonra kapıya ulaşıp dışarı çıkabilirdim. Göğsüm hızla kalkıp iniyordu. Duvara yaslanmış beklerken telefonla konuşan adamın ayak sesleri yaklaştığını duydum. Çok yakından duyabiliyordum. Tekrar telefonu çalmaya başlamıştı. Tanrım beni yalnız bırakma! Köşeyi dönseydi burun buruna karşılaşacaktık. Ayak sesleri yine uzaklaşmaya başladığında sessizce dinledim. İçimden dua etmeye başlamıştım. Sesler kesildiğinde yavaşça kafamı uzatıp göz attım. Görünürde kimse yoktu. Koşarak koridoru geçtim ardından kapı ve pencere arasında durdum. Kalbim ve nefes alışverişim hiç düzenli değildi. Gözlerimi kapattım ve düzene sokmaya çalıştım nefesimi. Zamanım yoktu hızlı olmalıydım. Gözlerimi açıp kafamı yavaşça pencereden uzattığımda birinin hala orda olduğunu gördüm. Arabaya yaslanmış sigarasını içiyordu. Duman yavaş yavaş etrafa yayılıyordu. Ne yapabilirdim? Yaklaşan ayak sesleri vardı yine. Başımı sola döndürmemle beni kaçıran adamlardan biriyle göz göze gelmem bir oldu. Adam ağzından “Siktir. Jake kız kaçıyor tut!” diye bağırmaya başladığında kapıyı açıp hızla dışarı kaçtım. Ve koşmaya başladım. Arabaya yaslanan adının Jake olduğunu öğrendiğim adam elindeki sigarayı hızla yere atıp bana doğru koşmaya başladı. “Buraya gel seni küçük sürtük!” diye arkamdan bağırdı. Hızımı kesmeyip koşmaya devam ettim. Beni yakalarsalar başıma gelecekleri bilmiyordum. Kaçmalıydım, evet kaçmalı ve kurtulmalıydım. O yıkık dökük evden çıktığımda direk ormana daldım. Zaten ev ormanlık alandaydı. Bayır vardı. Hızımı alamıyordum ve dikenlere takıla takıla, kollarımı çizdire çizdire, odunların , bitkilerin üzerinden atlaya atlaya ormanın içinde koşmaya devam ettim. Adamlardan biri hala peşimdeydi. Yorulmuştum ama kaçmalıydım. Şimdi duramazdım. Arada sırada arkama bakıyordum adam hala peşimdeydi. Zayıftı ve hızlı koşuyordu. Aramızda çok uzak olmasa da mesafe vardı. Hızlanmalıydım. Adam koşarken ayağı takıldı ve yere düştü. Sinirle ağzından bir küfür savurdu. Bu sayede bende hızımı biraz attırarak arayı açmaya çalıştım. Adam hızla ayağa kalkıp tekrar beni kovalamaya devam etti. Kollarım ve bacaklarım çizik içinde kalmıştı. Hala koşmaya devam ediyordum ve artık hızla nefes alıp vermekten ciğerlerim acımaya başlamıştı. Boğazım kurumuştu ve soğuk havayla birlikte boğazım da acıyordu. Gözlerimde acıdan dolayı yaşlar birikmişti ama devam etmeliydim. Bir süre sonra sağ tarafımdan diğer adamında geldiğini fark ettim. “Kaçma seni sürtük!” diye bağırmaya başladı. İki adam arkamda hızla koşuyorduk ormanda. Biraz daha koştuktan sonra önüme çok hızlı akan bir nehir çıktı. Şimdi ne olacaktı? Ben yüzme bilmiyordum ve tahminimce nehir boyumu geçerdi. Adamlar yaklaşmışlardı. Bir şeyler düşünmeliydim. Birinin “Noldu sürtük korktun mu?” dediğini duymuştum. Sağıma ve soluma baktığımda sol tarafımda yıkılmış uzun bir ağaç gördüm. Arkama baktım ve adamların neredeyse geldiklerini gördüm. Ağacın olduğu tarafa doğru koşmaya başladım. Ağacın olduğu yere ulaştığımda derin bir nefes daha aldım. Ciğerlerim patlayacak gibiydi artık. Bir adım attım ve ayağımın altındaki ağacın sağlam olup olmadığını kontrol ettim. Bir şey yoktu. Seri adımlarla ağacın üstünde yürümeye başladım. Nehir hızla akıyordu. Çok hızlıydı. Eğer düşersem kurtulamazdım. Ağacın sonuna geldiğimde içimden sevinç çığlıkları atıyordum ama sanırım çok erkendi. Jake bana yetişmişti ve ağaca ilk adımını atmıştı. Dinlenmeye vakit bulamadan yine koşmaya başladım, tükenmiştim artık. Bacaklarım titremeye başlamıştı, hava soğuktu ve donuyordum. Adamlara bakmak için başımı döndürdüğümde önümdeki taşa takıldım ve düştüm. Düşerken sağ bacağımı çok sert bir şekilde taşa çarpmıştım çok ağrıyordu. Ayağa kalkmayı denediğimde bacağımı kıpırdatamadım. Canım çok yanıyordu. Tuttuğum göz yaşlarım buz gibi yanaklarımdan yavaş yavaş iniyordu. Sıcaktılar… Tekrar elimle yere baskı uyguladım ve sol ayağımdan destek alarak kalkmayı denedim. Jake denen adam yaklaşmıştı ve yüzünde çok sert bir sırıtış vardı. Ayağa kalkmayı başarmıştım fakat kaçışım buraya kadardı. Jake kolumdan yakalamıştı. “Bırakın beni lanet olasıca! Sizi tanımıyorum bile ne zararım oldu pislikler!” diye bağırdım. Diğer adam nefes nefese yanımıza geldiğinde sol yanağıma sert bir tokat attı. Başım sertçe yana düştü. Gözlerimdeki yaşları tutamıyordum artık. Tükenmiştim.
Jake beni sertçe yere attı. Bacağım felaket ağrıyordu. Biri karnıma tekme attı ve bağırmaya başladı. Cenin pozisyonunu almıştım. “Seni lanet olasıca! Geberticem seni! Sen de annen gibi sürtükmüşsün!” Annem mi? Annem mi demişti o? Canım daha çok yanmıştı. Annemle ne alakası vardı? Ne zaman kapattığımı hatırlamadığım gözlerimi açıp adamın yüzüne bakmaya çalıştım. “Şerefsizler! Anneme laf etmeyin!” diye kuruyan boğazımla bağırmaya çalıştım. Bu cesaret nereden geliyordu bana? Bu adamlar beni tek hamlede öldürebilirlerdi. Silahları vardı bellerinde. Jake bir tekme daha vurdu karnıma. Acıya dayanamıyordum artık. Karanlık yine yaklaşıyordu. Son olarak birinin beni sürüklediğini hissediyordum sonrasıysa büyük bir boşluk. Bu oyunda benim rolüm neydi? Bu küçük bedenimle benim bu oyunda ne işim vardı? Kimdi bu adamlar? Benimle ne ilgileri vardı? İşte tüm bu sorular kilitti. Ve bu kilidin anahtarı sadece zamandı benim için.
Vote vermeyi unutmayın lütfen ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"KİLİT NOKTASI"
Teen Fiction"Her başlangıç bir sonu getirir beraberinde ve her son parçasıdır bir başlangıcın."