Giriş
Gülümseyerek yere çöktüm ve karşımda bulunan kameraya tekrar gülümsedim. Patlayan flaş gözlerimi alırken bu ışığa ne kadar alıştığımı düşündüm.
Arkadan gelen "Tamamdır, bitti," sesiyle üstüme düzelterek ayağa kalktım ve kabine doğru ilerledim. Kendi kıyafetlerimi hızlıca giyip dış kapıya giden koridora doğru ilerlemeye başladım.
Baran gülümseyerek bana doğru geliyordu. Şu koridorda bir kere karşılaşmasak olmuyor muydu? Yalaka. "Harikaydın bebeğim," dedi yavşakça sırıtarak. Ona gözlerimi devirdim.
Aşağılayıcı bir şekilde bakarak "Biliyor musun Baran? Her çekimden sonra aynı şeyi söylemenden bıktım ve şimdi gidiyorum," dedim. Otuz iki diş bir şekilde gülerek üzerime doğru yürüdü.
"O zaman diğer çekimden sonra... ıhmmm..." diyerek düşünüyor gibi ellerini anlına yerleştirdi.
"Bu kadar çok düşünmemelisin Baran. Beynini yakabilirsin," dedim. Onu her ne kadar aşağılasam da bundan bıkmayacağını biliyordum. Bu yüzden fazla bir şey diyip kendimi yormak istemiyordum.
Sırıtışını sanki imkanı varmış gibi daha da yayarak (ki bu kadar geniş nasıl gülebiliyor kavrayamıyordum) "Yine çok güzel pozlar verdin, güzellik derim," dedi sanki buluş yapmışçasına. Bu kadar derin düşünüyor gibi görünüp bu kelimeleri birleştirmesi tuhaftı. Cidden bu kadar beyinsiz nasıl olabiliyor aklım almıyordu. Bir elini hemen arkamda bulunan duvara yasladı ve mal mal duvarı izlemeye başladı. Duvarı izlemesine anlam verememiştim. Elbette duvar yerine beni izlemesini istemezdim ama yine de saçmaydı. Gerçi Baran nerde saçmalık oradaydı.
Daha fazla yaklaşmasına izin vermeyerek hızlıca göğsünden ittirdim ve çıkışa doğru tekrardan yürümeye başladım. Arkamdan ıslık çalarak saçma sapan haraketler yaptığını farkedebiliyordum.
Tam olarak Baran'ın aptallığına anlam veremezken sağ tarafımda kalan patronun odasını gördüm. Bugün de maaşımı vermedikleri aklıma geldi ve kapıya tıklayarak içeri girdim. Patronum bir kadındı. Kelimenin tam anlamıyla bir kadın. Kırmızı uzun gür saçları vardı. Kocaman kahverengi gözleri, kalın kaşları ve ince dudakları vardı. Yüzü çok güzel olmasada yaptığı makyajla bu açığı kapatıyordu. Tombul olan yanakları sert hatlara çeviriyordu. Aslında o bir makyajördü. Her neyse işte. Profesyoneldi makyaj konusunda.
Yanına doğru yaklaştım ve " Zeynep Hanım maaş günümün üzerinden tam olarak 8 gün geçti ve benim paraya ihtiyacım var ne zaman alabileceğimi sorabilir miyim?" dedim. Yavaşça bana dönerek sert bir şekilde gözlerimin içine baktı. Oturduğu koltuğa daha da yayılarak ayağını masaya uzattı.
"Gördüğün üzere şu anda meşgulüm ve bununla ilgilenemem daha sonra ki çekimde gel," dedi. Anlamsızca baktım. Yeter ama kaç gün geçmişti ve hala ödenmemişti. Ben burada babamın hayrına gelip mankenlik yapmıyordum. Kaşlarımı çattım ve konuşmak için ağzımı açtım. "Şimdi çıkabilirsin," diyen sert sesine kadar kavga yapmayı düşünüyordum. Daha fazla ortamı gerginleştirip işimden kovulmamak için sinirle kapıyı çarparak odadan çıktım. Lanet olsun! Bu insanlar neyin kafasındaydı. Ödemem gereken bir ev kiram, faturalarım ve almam gereken kitaplarım vardı. Sinirle tısladım ve stüdyonun kapısından dışarı çıktım.
Kapıyı sertçe arkamdan kapattım. Duyduğum yüksek sesin ardından bedenim hızla geriye savrulurken en son hatırladığım şey kafamı hızla yere çakışım ve etrafa benim gibi savrulan bedenlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFER
ActionGün Atatürk'ün bizlere emanet ettiği bu vatanı kurtarma günüdür. Gün onlarca şehitin intikamını alma günüdür. Gün ihanetlerinin her birinin hesabını sorup bedelini ödetme günüdür. Gün gözlerini diktikleri toprakları kurtarma günüdür. Gün Samsun'...