Bölüm 1.1- Karanlık

147 9 2
                                    


Hava kararalı birkaç saat olmuştu ve eve henüz gitmemiştim. Hafiften bir esinti cildimi okşuyor, dağınık bir şekilde omuzlarıma dökülen kahverengi saçlarımı yüzümden geriye doğru itiyordu. Soğuk değildi ama ürperdim. Bana birkaç beden büyük gelen hırkanın kollarını biraz daha bileklerime doğru kaydırıp iç çektim. Yürüdüğüm bu karanlık yol beni henüz görmek istemediğim insanların yanına götürüyordu.

Sokak oldukça boştu. İlerledikçe gece yürüyüşüne çıkmış yaşlı bir çift ve bir parkta toplanmış lise öğrencileri dışında kimseyi görmedim. Yaşlı çift yanlarından geçtiğim esnada bana boş gözlerle bakıp bir şeyler mırıldandı. Ne dediklerini anlamadım ama bu saatte yalnız başıma sokakta ne yaptığımı sorguladıklarından emindim.

Yürüdükçe ayakkabılarımın zeminde çıkardıkları ses, birkaç farklı evden gelen televizyon sesleriyle birleşerek geceye karışıyordu. Geride kalan parkta oturan gençlerin kahkahaları hala duyuluyordu.

Biraz daha ilerledikten sonra döneceğim sokağın sonunda evim vardı. Mahalledeki diğer evler arasına gizlenmiş, üç katlı sıradan bir evdi. Birkaç gün önce ilk iki katını kiralamıştık, üst katımızda da henüz tanışmadığım başka bir kiracı oturuyordu.

Üç kişi için fazlaca büyük olan eve hala yerleşebildiğimiz söylenemezdi. Odaların içi koli yığılıydı. Oysaki benim çok az eşyam vardı: dolabıma yerleştirmediğim kıyafetlerimin ve eski okulumdan kalma kitapların bulunduğu iki koli.

On dokuz yaşında bir abim vardı, Zaine. Benimle annemden çok o ilgilenirdi. Eski evimizin bahçesindeki salıncakta her akşam buluşup geçmişten bahsederdik. Birbirimizi gün içinde görmesek de hava karardıktan sonra onun orada olacağını bilirdim.

Sorun da buydu işte. Ağabeyimle buluşmalarımız hatırladığım nadir şeylerden biriydi. Geçmişimi, on yedi yaşımdan önceki hayatımı, hatırlamıyordum.

İki ay önce gözlerimi bir hastanede açtım. Annem ve Zaine'den başka kimse yoktu yanımda. Adımın Aleah olduğunu söylediler. On yedi yaşıma yeni basmışım. Onlardan başka akrabam yokmuş.

Bana anlatılanlarla yaşamaya başladım. Zaine hep geçmişten bahsetti. Annem ise geçmişe takılmamam gerektiği konusunda beni tembihleyip durdu. Ama ikisi de içinde yaşadığım bu yokluk hissini anlayamadılar. Ben de onların anlamalarını sağlamaya çalışmadım.

Düşüncelere daldığımı fark edince yürümeyi kestim. Aklımda canlanan ev resminin yerini bulunduğum karanlık sokak aldı. Sol tarafımda bir sokak vardı. Tek bir lamba ile aydınlatılmış girişi, beni evime götürecek yolun burası olmadığının göstergesiydi.

Elimle anlıma dökülen saçlarımı uzaklaştırıp arkamı döndüm fakat yürümeye başlamadan önce sokakta kapüşonlu birinin olduğunu fark ettim. Elindeki sprey boyalarla evlerden birinin beyaz duvarına bir şeyler çiziyordu.

Bir püskürtme sesi duyuldu. Ses o kadar kısıktı ki aramızdaki mesafe çok az olmasına rağmen zor duyuluyordu. Ve birkaç kez daha...

Sokağın öbür tarafında biri belirdi ve kapüşonlu çocuğa doğru yürümeye başladı. Kapüşonlu çocuk birkaç daireden ve tüy benzeri şekillerden oluşan resmine devam etti. Ne benim, ne de sokağın öbür ucundan onun olduğu tarafa doğru yürüyen kişinin varlığını fark etmişti.

Yaklaşan kişinin kumral saçları vardı. Ne renk olduğunu göremediğim gözleri karanlıkta parlayan lambaya doğru yaklaştıkça kısılıyordu. Siyah bir valiz taşıyordu. Siyah bir pantolonun üzerine gri tişört ve siyah kapüşonlu hırka giyinmişti.

Duvarı boyayan çocukla aralarında çok az bir mesafe kaldığında olduğu yerde durdu ve valizine yaslanıp kollarını kavuşturarak izlemeye başladı. Orada olduğuna yemin edebilirdim ama varlığını hissedemiyordum. Sanki bir hayalet gibiydi.

Gri tişörtlü çocuğun bakışları benimle duvardaki resim arasında gidip geldi. Hava karanlık olduğundan dolayı yüzünü net göremiyordum. Ya da sadece onu görememe sebebimin gecenin karanlığı olduğunu düşünmek istiyordum.

Onları izlediğim süre boyunca duvarda küçük birkaç halka da oluştu. Her birinin kenarlarında üçer tane tane beyaz tüy sarktı. Kapüşonlu çocuk çok hızlı hareket ediyordu ama çizdiği her bir çizgi göz alıcıydı. Elinde bir beyaz bir de siyah boya vardı. Duvarı önce siyah ile özensizce boyamış sonrasında da üzerindeki bu göz alıcı şekli çizmeye başlamıştı belli ki. Henüz bitmesine çok vardı ama ben burada daha fazla kalabileceğimi sanmıyordum.

Son bir defa resme göz attıktan sonra ilerlemeye başladım. Önce kapüşonlu çocuğun yanından geçtim. Onunla gri tişörtlü arasında kalan kısa mesafeyi yürürken gri tişörtlü çocukla yeniden göz göze geldim. Gerçekten de gözleri ne renkti öyle? Gri olmalıydı. Ya da belki de mavinin çok açık bir tonu... Bildiğim tek bir şey vardı, o da bakışlarının çok derin olduğuydu.

Yanından geçmek üzereyken yüzünde anlık bir gülümseme oluştuğunu düşündüm. Ardından gözbebekleri koyulaşır gibi oldu. Ama ben çoktan ondan uzaklaşmaya başlamıştım ve arkamı dönüp bakmaya çalışmadım.

"Seni yeniden görmek güzeldi." Diyen bir ses duydum ve hemen ardından başka bir ses daha: "Yine mi sen! Evime zarar vermeyi kes artık!"

Ardından biri hızla yanımdan koşarak geçti.

Arkamı dönüğümde sokak bomboştu. Duvarı boyanan ev sahibi bahçe kapısını sertçe kapatıp elindeki telefonla birini arayarak içeriye girdi. "Evet, bir şikayetim olacaktı."

Gece yine sessizliğe gömüldü. Sokağın başındaki lamba göz kırparcasına yanıp söndü. Duvardaki yarım kalmış şekle bir kez daha baktıktan sonra ben de evime yürümeye devam ettim. Acaba bir gün tamamlanabilecek miydi?


GüzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin