Bugün de tinerciler gibi uyandığım bir gündü.
Lanet olası California'nın bu bölgesi neden bu kadar sıcaktı?
Her gün prensesler gibi uyanmayı bekliyordum ama güne saçlarım alnıma yapışmış, ve sıcaktan kuruyan dudaklarımla uyanıyordum. Durum o kadar vahimdi!
Ama bu sabahın bir ayrıcalığı daha vardı. Sabah, telefonumun o bok sesiyle uyandım. Hayır sabah sabah kimse Jingle Bells melodisini duymak istemez!
Bu zil sesini daha sonra değiştireceğim diye kendime söz verdim -her seferinde unutuyorum.-
"Hı?" diye soludum uykulu bir sesle.
"Hı ne hı? Öküz hı ne? Günaydın." diye sitem etti Emma.
Aynı onun gibi sitem ettim. "Günaydın başbelası arkadaşım."
"Alli hala mı?"
Saniyesinde gözlerim açılmış ve beynimde çalan soyut alarmlar ile gerilmiştim. "Alli değil!" Sertçe uyardım onu. "Emily."
Telefonda konuşmak bile tehlikeliydi. Şimdiden rahatsız olmuştum.
"Herneyse Emily. O güzel kıçını kaldır ve güzel bir kahvaltı hazırlamaya başla. Kurt gibi açım."
Ben bir şey demeden telefonu yüzüme kapatmasıyla homurdanarak yataktan kalktım.
Telefonu koltuğa bir yere fırlattıktan sonra tuvalete girdim.Sonra dünkü içtiğim suları özgürleştirmeye koyuldum.
Neyse.
İşimi hallettiğimde dişlerimi fırçaladım ve ağzımı macun ile köpürttüm. Ağzım mavi mavi köpük olduğunda buna kıkırdadım.
Bu yaptığım salakça şeyden sonra, macun neredeyse gırtlağıma kaçıyordu. Küçük bir öksürük krizine girerek, ağzımı iyice çalkaladım ve kendimi hemen odama attım.
Altıma kot şortumu geçirip, üstünede beyaz kısa kollu gömleğimi giydim.
LANET OLSUN HAVA ÇOK SICAKTI!
Yuvarlak siyah gözlüklerimi aldım ve gözlerime geçirdim. Sonra evin içinde gözlükle dolaşmama kanağatına geldim ve gözlüğü çıkarıp telefonumu fırlattığın yere yolladım.
Sonra daha fazla oyalanmam gerektiğini hatırlayıp hızlıca kapıyı açtım. Çünkü Emma aç olduğu zamanlar evi birbirine katardı.
Bir gövdeye çarptığımda durdum.
Kafamı ovuşturup son iki yılda çok fazla oranla değişen kardeşime baktım. "Önüne baksana kas yığını!"
Bir kaç kez gözlerini kırpıştırdı sonra etrafına baktı. "Bana mı dedin?" dedi uykulu sesiyle. Saçını kaşıdı ve eliyle dağıttı.
Merdivenlerden inerken bağırdım. "Yok ebenin körüne!"
"Emma geliyor, Austin. Evde baksırla dolaşma, üstüne birşeyler giyin!" diye çığırındığımda sertçe kapı kapanma sesi duyuldu.
Omuzlarımı silkip mutfağa yöneldim. Ve normal bir kahvaltı hazırlamaya başladım.
Mutfaktaki küçük radyoya elim gitti ve rastgele bir numara tuşladım.
WAKA FLOCKA FLAME - NO HANDS
Kulaklarımı dolduran melodi ile istemsizce sırıttım.
"Girl drop it to the floor I love the way yo booty go! All I wanna do is sit back and watch you move and I'll proceed to throw this cash!"
Tüm gücümle bağırdım ve ritme göre kendimce dans etmeye başladım.
Zil'in çalmasıyla şarkının büyüsü bozuldu. Gözlerimi devirip sarsak adımlarda kapıya ilerledim. Kapıyı açtım ve Emma'nın geçmesi için çekildim.
Beyaz mini bir şort ve koyu pembe belden bağlamalı bir gömlek geçirmişti üstüne. Saçlarını düzleştirmişti. Beyaz cilalı topuklu ayakkabılar, aynı marka beyaz cilalı mini çantasıyla kendi edasıyla içeriye adımını attı. Girer girmez bağırdı.
Kuş gibi cıvımasıyla yüzümü buruşturdum. "Bende bir şey fark ettin mi?" Kaşlarımı çattım ve onu inceledim.
"Bugün giyiniş açısından fazla iddalısın." Omuzlarını silkti ve dudağını büktü. Her zaman ki halim dercesine kafasını salladı. O sırada salona Austin girdi. Kendini koltuğa attı ve Emma'yı inceledi. Müzip bir fikir bulmuş gibi sırıttı.
"Kilo almış olabilir misin? Bana öyle geld-" Daha cümlesinin bitiremeden yüzüne yediği yastıkla susmuştu. Kıkırdayıp mutfağa geçtim.
"Bilemedim. Söyle." Arkamdan gözlerini devirdiğine adım gibi emindim.
"Göbeğimi deldirdim!"
Tekrar geri adım attım ve bakışlarımı göbeğine sabitledim. Ah evet göbeğinin bel kısmında gümüş bir küpe vardı.
Aman ne başarı dememek için zor tuttum kendimi.
"Güzel olmuş."
Peşimden koşarak geldi. "Sadece bu mu? Güzel olmuş mu?"
Gözlerimi deviridm ve hazırladığım sofrayı gösterdim.
"Buraya gelirken kurt gibi aç olduğunu sen söylememişmiydin? Al hadi tıkın!"
Hızlıca sandalyeye çöktüm ve yanıma homurdanarak yanıma oturmasını izledim. Ardından Austin içeriye telefonuyla girdi. Yanıma oturdu ve telefonunu masaya koydu.
"Bir arkadaşımı çağırdım bayanlar. Bize eşlik etmesinde sorun olmaz değil mi?"
Emma muzipçe sırıttı. "Yakışıklı mı?"
Austin onu terslemek üzereyken, "Kim?" dedim aynı zamanda portakal suyumdan yudumluyordum.
"Justin Bieber. Tanımazsı-"
Kulaklarıma çarpan isim ile Emma ve ben aynı anda dehşetle bağırdık.
"NE?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Can Not Change
FanfictionErkekler kızlar gibi sevmez derler. Onların yapısı böyle derler. Ama bilmiyorlar ki Justin-Alli aşkını. Romeo-Juliet, Bonnie-Clyde, Adam-Eve... Bunların arasına bir aşk daha eklemeye hazır mıyız? Aksiyon, Heyecan, Adrenalin, Şehvet, İhanet, ve en ö...