"Karanlık gözlerindeki ışık sevilmeye muhtaçtı."
🌼🌼🌼
Durduramıyordum gözlerimden
akıp giden gözyaşlarımı.
Dışarıda ağlamaktan utananlar
için yağan yağmurun sesi hıçkırıklarıma karışıyordu.
Duvarlar yankı yapıyor sesler beynimde savaşıyordu.
Ne yapcaktım ben artık .
Sonu gelmiş geçmiş ama ölmeyen yürüyen bir cesettim.
Söylemek istediğim ama söyleyemediğim sözlerin altında kalmıştım.
Herkes taşıyamadığı yükü
üstüme koymuş yaşamam için çabalamamı söylüyorlardı.
Hiçbir insan akıllı değildi gözümde.
İnsanlar başkasının kendine olan sevgisini kullanıp bir hiçe çeviriyorlardı.
Bu dünyadaki duygusuz herkes koca bir çöp yığını.
🌼
Onca şeyden sonra gene aklıma giriyor bütün beynimi kalbindeki simsiyah sarmaşıkla kaplıyor aklımı eline alıp bir oyuncak gibi oynuyordu. Bende her seferinde ona izin veriyordum .🌼
Sabah oldu.
Yatağımın yanındaki aynada kendimi gördüm. Gözlerim morarmış rengim sararmıştı. Yaptığım topuz bozulmuş
kahverengi saçlarım her bir yana dağılmış bir şekildeydi. Simsiyah gözlerimdeki yaşama ışığı sönmüştü. Siyah gözlerimden aşağı akan rimel gözlerimdeki bitmişlikle uyum içindeydi .Üstümdeki siyah elbiseyi çıkartıp. Siyah geceliğimi giydim.
Masanın üstünde bir çift papatya vazodan bana gülümsüyordu. Yanında ise sinir hapları. Dünyanın en kötü görüntüsüydü. Öyle bir güzelliğin yanına kirli haplar yakışmıyordu.
Hapları elimin tersiyle yere attım.
Evet böyle daha güzeldi.
Dünyadaki tek güzel şeydi galiba benim için o papatyalar.
🌼
Bilirmisiniz koparıldıktan sonra kokarmış papatyalar hangi canlıya yakişabilirdi böyle güzel bir ölüm.
🌼
Banyoya girdim . Girer girmez aklıma gelen görüntüyle bir daha sarsıldım. Saçlarımı burada taramıştı. Morarmış gözlerimden akan iki damla yaş daha da şiddetlendi. Duyulmasın diye suyu açtım ve küveti dolmaya bıraktım.
Tam bir korkaktım geceleri sesim duyulmasın diye yağmurun arkasına saklanıyor. Sabahları duş başlığından gelen suyun sesine saklanıyordum.
Küvet dolarken aynanın karşısına geçtim. Bir süre simsiyah gözlerimle kendimi inceledim. Uzun kahverengi saçlarımı arkaya attım. Küçük burnum aglamaktan kızarmıştı.
Rengimin sararmasına rağmen
Kıpkırmızı dusaklarıma ellerimi götürdüm. Sıcaktı.
Banyo dolabının açık kapağında görünen makasın parlaklığı gözüme çarptı. Güneş değiyordu çünkü. Elime aldım ve belime uzanan hergün öperek taradığı şarkı söyleyerek ördüğü saçları ne kadar kısalabiliyosa kısaltmaya çalıştım erkek saçına benzemişti umrumda değildi.
Ondan kalan herşey canım acıtıyor onla ilgili yaptığımız bazı şeyleri unutmaya kalktığmda kalbime saplanmış yüz binlerce cam parçacığını kalbimden birer birer çıkıyordu. Bu canımı fazlasıyla yakıyor ve acıtıyordu.
🌼
Bir insan bedeni yedi yıl içerisinden kendini yenileyip yepyeni bir beden oluyormuş. Yedi yıl sonra onun bana dokunmadığı bir bedene sahip olacaktım. Bu bana rahatlık veriyordu. Bugün sondu. Kalbim bedenime ağır geliyordu . Artık taşımak istemiyordum. Bıkmıştım.
🌼
Bir anda kapı çaldı. Tam kililidi çevirmiş kapıyı açmıştım sonrası karanlık.
🌼
Gözümü açtığımda bembeyaz bir yer gördüm ölmüşmüydüm. Hayır hastanedeydim. Ölmediğime üzüldüm yanıma biri yanaştı.
" Evren hanım korkacak birşey yok açlıktan bayılmışsınız. Size bir kaç vitamin hapı yazdım onları almanız gerekecek ve acilen kahvaltı yapmanız."
🌼
"Peki ben buraya nasıl geldim?"
🌼
"Uzay bey sizi getirdi."
🌼
Uzayda kimdi etrafıma bakındım kimse yoktu tam kalkmaya çalışırken biri içeri girdi elinde bir kaç tane poşet vardı ve bana doğru yaklaştı.
🌼
"Kendini yorma sana getirdiğim simit ve meyve suyunu iç öyle gidelim eve. "
🌼
"Sende kimsin?"
🌼
"Ben senin eve Uras beyde kalan eşyalarını getirmiştim. Kapıyı açar açmaz yere yığıldın. Bende seni direk hastaneye getirdim."
🌼
Uras mı? İsmi kulaklarımda çınladı binlerce kez . Sanki biri kalbimi sıkmıştı o an. Nefes alamadım gözlerimin dolmasına izin vermedim. Ve karşımdaki kişiye gülümsedim dünyanın en sahte gülümsemesini biraz önce görmüş oldu ama o bana tam tersi insanın içini ısıtan bir şekilde gülümsedi mutlu olmuştum. İlk defa bir insan karşımda mutluydu . Birden elime simit ve meyvesuyunu uzattı.
🌼
"Hadi hemen ye seni evine bırakayım."
🌼
"Peki"
🌼
Karşı gelmek istiyordum.
Biraz yorgundum.
Bir an önce eve gitmek istemiyordum. Eğer hayır deseydim. İki saat taksi aramak zorunda kalacaktım.
Yolda hiç konuşmadık. Kesin konuşsaydık Uras'ın muhabbeti dönerdi. Her zamanki gibi susmayı tercih ettim . Evi arabanın önüne parkedip beni kapının önüne getirmişti. Kapıyıda o kitlemişti galiba cebinden bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı be beni içeri geçirdikten sonra masanın üstüne 2 tane poşet bıraktı tam ne diye soracakken.
🌼
"Poşetlerde doktorun yazdığı vitaminler var" deyip kapıya yöneldi yüzündeki gülümsemeyi hiç yitirmiyordu. Bende gülerdim hattâ gözlerimin içi dahi bile gülerdi ama eskiden...
Kapının önüne geldiğimizde
Ona;
🌼
"Saol yardımın için"
🌼
"Önemli değil dedi" birden gözlerine takılı kaldım ne kadar koyuydu.
Simsiyahtı. Eminim 2 dakika baksanız içlerinde kaybolma ihtimaliniz çok yüksekti. Küçük bir ışık gördüm gözlerinde.
Benim gözlerimdeki kaybolan ışığım.
Galiba simsiyah gözlerindeki ışık sevilmeye muhtaçtı.
Hemem anlardım. Benimde gözlerimin içinde parlayan bir ışık vardı. Uras'ı sevdim. Büyüdü gözlerimdeki parıltı. Terketti beni. Söndürdü kendi aydınlattığı ışığı.
Gülümsedim ve merdivenlerden inişi seyrettim. Benim bir günde kaybettiğim kazandığım şey sanki onun gözünde yıllarca oradaydı
Ben bir günde sevdiğim herşeyi kaybettim ve bir anda mutsuzluk, sevgisizlik kazandım. Onunla konuşmak istedim biran . Sormak istedim. Senin yaşama sevincini kim yokedecek?Salona doğru geçerken yerde bir kutu gördüm ve açar açmaz gördüklerim karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. Urasla fotoğrafımızı görür görmez geri kapatıp kapının önünde çöpe attım o an kalbime milyonlarca diken batmıştı nefes alamadım yutkunamadım. Gözlerimden akan yaşları elimle silip salona gittim.
Ve poşetleri açtım eskiden vitamin kullanmıştım hangisinin ne işe yaradığını biliyordum şuan içmem gerekenleri içip poşeti geri yerine koyacakken bir kartvizit gördüm.
🌼
Psikolog: Uzay Kalander
Vesayre vesayre.
🌼
Şaşırdım o adam psikolog muydu?
Kartvizitin yanında numara ve adres yazıyordu. Yarın ilk işim oraya gitmek olabilirdi . Belkide tesadüf değildi bu kaderin bir oyunu olabilirdi. Doktorum ayağıma kadar gelmişti.
Oraya giden herkes deli değilim der.
En azından deliler zararsız.
İnsanlar gibi cani değiller.
🌼
Salona girdim her zamankinden farksızdı. Siyah duvarların arasındaki gri mobilyalar bardak ve paketlerden gözükmüyordu. Kırmızı televizyon sehpası tozdan kararmış siyaha çalan bir ton elde etmişti. Yüzümü buruşturdum. Gerçekten iğrenç bir görüntüydü. Yeterince midem bulanmıştı. Odama geçtim. Bi anda o odaya girmemiş gibi davranmak istedim. Beyaz çarşafların üstü akan makyajım yüzünden siyahlaşmıştı.
Parkelerin üstündeki sinir haplarını toplayıp kutusuna koydum ve kırmızı dolabımdan taşan kıyafatlerin birazı yerde birazı evin her bir köşesinde geziniyordu. Dolabın içindeki tek pantolon ve kazağı aldım ve üstüme geçirmeye çalıştım. Gene siyahtı üstümdekilet. Hayatım gözlerim gibi. Aynaya baktığımda ağlamaktan morarmış gözlerimle dağınık saçlarım biribirine uyum sağlamıştı. Saçımı çözüp dağınık bir topuz yaptım. Ayakkabılığın önünden ayakkabımı alıp giydim. Asılı çantamı açıp ön cebinden telefonumu aldım tabikide kimse aramamıştı çünkü kimsem yoktu. Yüzümde buruk bir gülümseme belirdi. Kapıyı açıp evden çıktım ve kitledim. Arkamı döndüğümde gözüme çarpan kutuya tekrar baktım. Buruk gülümsememe birde gözyaşları eklenmişti.
Merdivenlerden yavaş yavaş indim. Düşündüm. Düşündükçe öldüm.
Aşağı indim. Etrafa baktım. Galiba deniz kenarına gidicektim.
Yürümeye başladım. Artık düşünmek istemiyordum. Hala kalbimin ortasında koskcaman bir boşluk var ne koyarsan koy dolmayacak bir boşluk. Evim deniz kenarına yakındı o yüzden buraya gelmem fazla sürmüyordu. Bu sefer denizi oturup seyretmek istemiyordum. Deniz bana onu hatırlatıyordu. Artık adını bile söylemek istemiyordum. O koskaca bi enkaz olmuştu içimde kimsenin içinden çıkamayacağı bir enkaz o enkazın altında ezdi beni her kelimesinde. Bende her seferinde teslim oldum ona. Benim kaybedişim onun kazanışı. Hayatımda herkese bir kere yenilmişimdir. Ona yüzbinlerce kez . İnsanlar sevdiğinde susarlar.
Karşısındaki insanı kaybedicem korkusuyla. Benim korkum oydu. Korkumu yendim. Hayatım boyunca aldığım tek zafer içimdeki yaralarda gizli. Görülmeyecek kara bir boşluğun içerisindeki ufacık bir yıldız.
🌼
Gözlerimi yerden çekip karşıma baktım. Dolmuş gözlerimin verdiği bulanıkla karşımdaki dükkanın adını okumaya çalıştım.
"Buğra Kitapevi"
Şuan ihtiyacım olan şeyi karşımda buldum. Birazcık mutlu oldum bunca şeyden sonra . Kitapevinden içeri girdim. Beni yeni kitapların mis gibi kokusu karşıladı. Severdim bu kokuyu. Raflarda gezinmeye başladım ve bir söz kitabını elime aldım. Kitabın arka kısmında
🌼
Stowe adlı kişinin bir sözü yazıyordu.
"Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde, sakın pes etme; çünkü işte orası gidişatın değişeceği yer ve zamandır."
🌼
Ne güzel bir sözdü . Beni anlatıyormuş gibi hissettim bir an .
Her yazar hayatta yaşadıklarından bir ders çıkarıyorlar ve bunu en güzel bir şekilde sayfalara döküyorlar.
İnsanlarda ders alsın hayatın yanlışların kapılmasın diye.
Ama biz başlı başına yanlışız...🌼🌼🌼
Yanlışlarımı yorumlarda dile getirir misiniz? 😍❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzayın Evreni
Teen FictionEvren Uzay'ı içinde barındırır. Kuralları bozalım ben Uzay'ın Evren'i olmak istiyorum.