Aral elini çektiğinde elim gidonu sıkıca kavradı. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum merakla. Hiçbir şey söylemedi ve kaşlarını kaldırarak sırıttı. "Hey nereye gidiyoruz?" Sorumu yinelediğinde bisikletiyle önümden geçip ön bahçeye doğru ilerlemeye başladı.
Kaşlarımı çattım. Biraz gittikten sonra arkasını döndü ve yüzüme baktı. "Gelsene." Gözlerimi devirerek pedalları çevirdim. Ona yetiştiğimde gözlerimi kısarak yüzüne baktım. Ne iş çeviriyordu bu?
"Cevap vermeyecek misin Aral? Sana soruyorum. Nereye gidiyoruz?" Hızlanarak önüme geçtiğinde iç çekerek ben de hızlandım.
"Sürpriz." dedi bana bakıp gülümseyerek.
"Nereden çıktı bu sürpriz meselesi?"
"Çok soru soruyorsun Maral." dedi. Bu söz bir yerden tanıdık gelmişti! Acaba nereden?
"Rolleri mi değiştik?"
"Al işte!" Benim cevaplarımı bana karşı kullanıyordu. "Nereden çıktı diyorum sürpriz meselesi?"
"Sürpriz yumurtadan." Bir de sırıtıyordu, dudaklarımı birbirine bastırdım. Madem benim sorularıma benim yanıtlarımı veriyordu ben de onun gibi olacaktım. Soğuk.
Yarım saat boyunca yarışarak bisiklet sürmüştük. Deniz kenarında durduğunda ben de durdum. Aral bisikletten inerek banka oturduğunda kaşlarımı çattım. Bana baktığında bisikletten inip bankta yanına oturdum.
Bakışlarım denizdeyken, Aral aramıza bir paket yerleştirmişti. Pakete bakmadan Aral'ın gözlerinin içine baktım, gülümsedi. Ne çok gülümsüyordu bugün, ilginç.
"Alsana." diyerek paketi bana doğru ittirdi. Tebessüm ederek paketi elime aldım. Bu paket... Benim Aral'a kurabiye yapıp verdiğim saklama kabıydı. Gülümseyişim daha da büyürken kabın üzerindeki plastik kapağı kendime doğru çekerek paketi açtım.
Hadi be!
"Sen kurabiye yapar mıydın?" diye sordum yüzümdeki şaşkın ifadeyle yüzüne bakarken.
Güldü. "İlk deneyişim." diye mırıldandı.
"Zehirlenmeyeceğime garanti verebilir misin?" Elimi kabın içine daldırıp iki tane çikolatalı kurabiyeyi aldım. Birini ona uzattım. Dudaklarını büzerek elimdeki kurabiyeyi aldı.
"Garanti veremem." Gülerek kurabiyeyi ısırdım. Bakışlarım donuklaşırken elimdeki kurabiyeyi saklama kabının içine bıraktım.
"O kadar mı kötü olmuş?" dedi Aral şaşkınca. Başımı salladığımda elindeki kurabiyeden bir ısırık aldı. Ağzımdaki kurabiyeyi zar zor yutup elimi dudaklarıma bastırdım.
Aral sertçe yutkundu. Kaşlarını çatarak elindeki kurabiyeyi paketin içine attı. "Aman Allah'ım bu nasıl kurabiye?"
"Sana sormak gerek. Ne kattın kurabiyenin içine?" Aral saklama kutusunun kapağını örtüp bisikletin önündeki sepetin içine fırlattı.
"Limon tuzu..." dediğinde gözlerimi kocaman açtım. "Birazcık ta tarçın."
"Aferin!" diye söylendim. "Çikolatalı kurabiyenin içine limon tuzu ve tarçın eklendiğini de sende görüyorum!"
"Ne var yani senin gibi güzel çikolatalı kurabiye yapamıyorsam?" Gözlerimi devirdim.
"İnternet icat edileli epey süre oldu. Haberin var mı o icattan?"
"Zaten internetten baktım tarife." Gözlerini gözlerime dikmişti. "Bana çikolatalı kurabiye yapmayı öğretmen gerekiyor."
"Neden? Gerçekten ama gerçekten şu çikolatalı kurabiye sevdanı anlamıyorum." dedim ellerimi ovuştururken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dudaklarım Parçalandı
Cerita PendekTecessüs'ün ikinci kitabıdır! Hazal; Sen Maral'ı kaybettin. Hazal; Hani şu minik elleriyle yaralarını örtmeye çalışan kız.