1975 yılında, Dannion Brinkley gök gürültülü bir fırtına esnasında telefonda konuşuyordu. Telefon kablosuna düşen bir yıldırım başına ve vücudunun diğer kısımlarına binlerce voltluk elektrik gönderir. Kalbi durur ve ölür, fakat işin aslında, bir NDE yaşamıştır. Brinkley morgda 28 dakika sonra yeniden canlandığında, anlatacağı müthiş bir hikayesi vardı. Aşağıdakiler, Paul Perry ile yazdığı kitabı "Saved By the Light"tan alınmıştır.
...Sonrasında duyduğum ilk ses bir yük trenine benzeyen bir sesin kulağıma ışık hızıyla gelmesiydi. Elektrik şokları bütün vücudumdan aktı ve her hücremi pil asitinin içinde eridiğini hissettim. Ayakkabımın çivileri yerdeki çivilere yapışmıştı dolayısıyla havaya fırladığımda ayaklarım ayakkabılarımdan çıktı. Gözümün önünde tavanı gördüm ve yatağımın üzerine düşerken bir dakika için nasıl bir gücün bu kadar acıya sebep olabileceğini ve beni bu şekilde tutabileceğini tahmin edemedim. Bir saniyenin bile yarısı kadar olan bir süre bir saat gibiydi.
Korkunç bir acıdan sonra kendimi huzur ve sakinlik verici bir denge hissiyatında buldum. Daha önce hiç bilmediğim ve şu ana kadar da hiç hissetmediğim bir histi. Sanki çok güzel bir sakinlik içinde banyo yapmak gibiydi. Ne olmuş olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu, ama bu kadar huzur içinde olmama rağmen nerede olduğumu bilmek istiyordum.
Etrafıma bakmaya başladım, havada dönüyordum. Aşağımda yatağın üzerine fırlatılmış vücudum vardı. Ayakkabılarım tütüyordu ve telefon ellerimde erimişti. Sandy’nin odaya koştuğunu görüyordum. Yatağın yanında durup bana korkunç bir ifadeyle bakıyordu, tıpkı bir ebeveynin çocuğunu yüzme havuzunda ters dönmüş bir şekilde yattığını gördüğündeki ifade gibiydi.
Tommy 10 dakikadan az bir süre içerisinde geldi. Ters bir şeyler olduğunu biliyordu çünkü patlamayı telefondan duymuştu. Tommy'nin beni tutmasını ve ambulans geciktiği için küfürler ettiğini izledim..Siren sesleri duyulmaya başlamıştı. Sağlık görevlileri beni sedyeye koyup ambulansa götürürlerken üçünün tepesinde uçuşuyordum, Sandy, Tommy ve kendim.
Uçuştuğum yerden, herkesten 5 metre kadar yükseklikte, yüzüme düşen yağmuru ve ambulans ekibinin arkalarının ıslandığını görebiliyordum. Gördüğüm perspektif bir televizyon ekranı gibiydi. Öfke ve acı duymadan, sedyedeki kişinin titreyip, seğirip, sıçradığını seyrettim. Ölü bedenimden ambulansın önüne doğru baktım. Bir tünelin oluştuğunu gördüm, bir hortumun gözü gibi açılıyor ve bana doğru geliyordu. Ben hiç kımıldamadım, tünel bana doğru geldi.
Çan sesleri vardı tünel bana doğru ve sonra da etrafımda spiral çizerken. Hemen sonrasında görülen hiçbir şey yoktu. Ne ağlayan Sandy, ne ambulans ekibinin ölü bedenime kalp masajı yapması, ne hastaneyle telsizden yapılan çaresiz konuşmalar.. sadece bir tünelin beni bütünüyle sarışı ve yedi çanın ardı ardına ritmik bir şekilde çalan güçlü güzel sesleri..
Karanlığa doğru baktım. Yukarıda bir ışık vardı ve ona doğru elimden geldiği kadar hızlı hareket etmeye başladım. Bacaklarımı kıpırdatmadan ışık hızıyla hareket ediyordum. İlerledikçe ışık daha da parlaklaşıyordu ta ki bütün karanlığı yok edecek ve beni tamamiyle göz alıcı bir ışık cennetinde bırakana kadar. Bu gördüğüm en parlak ışıktı, ve buna rağmen gözlerimi birazcık bile acıtmıyordu. Bu ışık, karanlık bir odadan güneşli bir odaya geçildiğinde hissedilen acının tam tersine, gözlerimi rahatlatıyordu.
Sağıma doğru baktım ve sisin arasından gümüş bir formun bir siluet şeklinde görünmeye başladığını fark ettim. Yaklaştıkça sevgi kelimesinin bütün anlamlarını içeren derin bir sevgi hissetmeye başladım. Sanki sevgilim, annem ve en yakın arkadaşımın binlerce kat fazlası gibiydi. Işık varlık yakınıma geldikçe, bu sevgi hissiyatı o kadar yoğunlaştı ki dayanamayacak kadar zevk vericiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARANORMAL OLAYLAR
ParanormalArkadaşlar bu olayların gerçekten yaşanıp yaşanmadığının kesin olarak bilinmediğinin farkında olarak okuyun.. Belki birer efsanelee belki gerçekten yaşandı. İyi okumalar :)