Angela-Uyuşukluk

187 12 0
                                    

'Mutlu bir güne uyandım. Kuşların sesleri ve güneşin yaptığı ışık huzmeleri pencereme vuruyor, annem aşağıdan uyanmam için sesleniyordu.'

Bunları söyleyebilmeyi çok isterdim ama duyduğum tek ses arabaların vızıltısı ve caddenin gürültüsüydü. Güneş de penceremden içeri vurmuyordu, çünkü odamın pencereleri Batı'ya bakıyordu. Annemse tamamen ayrı bir konuydu, düşünmek istemiyordum yoksa üzülecektim. Ve de mutlu olmama karşın hissettiğim bir tuhaflık vardı kalbimin derinliklerinde.

Merdivenlerden aşağı inerken Hannah'ın ne yaptığını düşünüyordum. Muhtemelen şu an yanında Bayan Robinson (psikiyatrımız) vardı. Yine de onu merak ediyordum, kahvaltım bittikten sonra aramaya karar verdim.

Mutfağa girdim ve buzdolabını açtım. Her zamanki gibi karşılıklı bakıştık. En sonunda peynir ve çilek reçeli çıkardım. Ve dolaptan da biraz kahve çıkarmıştım, o ocakta pişedururken ben de iki dilim ekmeğe peynir ve reçel sürdüm. Hepsini bir tepsiye koyduktan sonra da salona yollandım.

Televizyonda kanalları atlarken çizgifilm ve yarısında olan diziler dışında bir şey göremedim. Tam pes edecektim ki yeni başlayan bir korku&fantastik karışımı diziye denk geldim. İlginçti, öyle ki şu ana dek büyücüler, periler ve cüceler hakkındaydı. Önemsemedim, nasılsa daha iyi bir şey yoktu, ve kahvaltımı etmeye koyuldum.

Dizinin ortasına geldiğimde iki lokma reçelli ekmeğim ve çok az da kahvem kalmıştı. Tam kahve kupamı ağzıma götürüyordum ki kapı çalındı.

Normalde, izlediğim iyi bir korku dizisinin etkisindeyken, hem de yalnızken, kapı çalındığında korkardım. Ama gündüz olması ve diziye pek dikkatimi verememiş olmamdan olacak o an pek umursamamıştım.

Kapıya doğru yürürken Hannah'ı aramayı düşünüyordum. Kapı deliğinden baktım, her zamanki alışkanlıklarımdan biridir, gelen Hannah'tı. Biraz şaşırmıştım, kapıyı açtım.

En yakın arkadaşımın, ve de tek, aurası yeşil rengin üzerindeki turuncu beneklere kaplanmıştı. Ama o an bunun ne anlama gelebileceğini hiç düşünmedim, sadece mutlulukla sarıldım ona. Ve başladım sorularımı sıralamaya.

"Nasılsın Hannah, bir şeyin yok ya? Merak ettim seni gelmesen ben arayacaktım. Bu arada Bayan Robinson yok mu?"

"Biraz sakin Angela" , dedi önce gülerek. "Ben şimdi iyiyim, sadece biraz hastalanmıştım. Ama çok önemli değildi. Bilirsin, grip gibi."

Tabii canım, kesin grip kadar basit bir şey yaşamıştı ya zaten.

"Hmm, Bayan Robinson bir yere uğrayacağını, birkaç saate döneceğini, uslu uslu oturmamızı söyledi."

Bunları söylerken resmen gözleri parlamıştı. Haklıydı da, uzun zaman sonra ilk defa birinin denetimi olmadan istediğimizi yapabilecektik.

Hmm, parti yapacak kadar uzun zamanımız yoktu ki olsa da yapacak arkadaşımız yoktu. Sinemaya gitsek vaktimizin tamamını öldürmüş olacaktık. Evdeki sıradan şeyleri yapmamız ise hiçbir anlam ifade etmeyecekti...

" Parka gitmeye ne dersin? "

Aslında bu çok güzel fikirdi. Park; evrenden uzakmışçasına yeşillikler, ağaçlar, çiçekler, böcekler... Kısacası ormandaymışsınız hissi veriyordu. Uzak olduğu için de çok kişi bilmezdi, biz ise kapatılmak üzere olan kötü bir toprak yoldan gelirken fark etmiştik burayı. O sırada yoldan ne kadar şikayetçi olsak da parkı keşfetmek harikaydı.

" Hannah, bu fikre bayıldım ama yol sorununu nasıl halledeceğiz? "

Burada tanıdığımız arabaya sahip tek kişi Bayan Robinson'du. Otobüs kullanmayı da bilemiyorduk tam olarak, iznimiz de yoktu zaten. Yürüsek, yürüsek hiç olmazdı zaten, yürünecek mesafe değildi. Arabayla 20 dakika, yürüyerek iki saat sürerdi herhalde. Belki de boş boş evde oturmalıydık ki zaten bundan başka bir şey de yapmıyorduk.

Görünmez KaçakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin