Angela-Bela

220 11 4
                                    

Saçma sapan rüyadan sonra yatakta biraz daha uyuma isteğim kalmamıştı. Hoş, az sonra da alarm çaldı. Sallana sallana banyoya gittim. Saçlarımı düzleştirip biraz makyaj yaptım. Daha sonra da siyah dar paça kotumla mor bir tişört giydim. Ayağıma da converselerimi geçirip çantamla montumu aldım. Güne güzel başlamak istiyordum, Hannah'a el salladım ve evden çıktım.

Okula doğru yürürken rüya sürekli aklıma gelip keyfimi kaçırıyordu. Düşünmek istemiyordum ama elimde değildi.

Sınıfa vardığımda sırama oturdum ve kalem kağıt çıkardım. Kağıda anlamsız şeyler çizmek beni rahatlatıyordu- kabul, garip alışkanlıklarım vardı. Az sonra Sebastian geldi, nasıl mı biliyorum? Kafamı kaldırmadım bile ama kokusu delip geçti. (Tabii parlaklığının da etkisi vardı.) Fark ettirmeden içime çektim, o da yanıma oturdu.

O anda bir ses kulaklarımı delmeye başladı.

"Hey, orası benim yerim ezik!"

Okulun kabadayılarından biri Sebastian'a laf ediyor gibi gözüküyordu ama Sebastian umursamazlığına devam etti.

"Hey, sana diyorum!"

Chris ( sanırım adı buydu ) yumruğunu Sebastian'ın masasına geçirdi. Itiraf etmek gerekirse biraz korkmuştum. Ama daha sonra olacakların yanında bu neydi ki?!

"Tapun mu var? Nerede oturacağımda sen değil ben karar veririm."

Hala sakin görünen Sebastian'a hayretle baktım. Birçok erkek şimdiye kavgayı bitirmişti bile... Ama korkak olduğunu da hiçbir zaman düşünmemiştim, duruşundan belliydi gücü. Özgüvenli, biraz kibirli ama dengeli...

Chris birden yumruğunu kaldırdı, Sebastian'a vurmak üzereydi. Ama yumruğu havada kaldı, kafamı kaldırdım, Sebastian'ın eli Chris'in yumruğunun üzerindeydi. Birkaç 'çatırt' sesi duydum, Chris acıyla bağırdı ve elini tutup koşarak sınıftan çıktı. Şaşkınlıktan gözlerim yerinden fırlayacaktı neredeyse.

Daha sonra diğer öğrencilerin ayağa kalkmış olduklarını ve hayretle bize baktıklarını gördüm. Birkaçı ise önüne bakıyordu, gözlerimi çevirdiğimde müdürü gördüm! Müdür Sebastian'ı çağırdı, Sebastian da müdürün peşisıra yürümeye başladı ve sınıftan çıktılar.

Üzgünce beklemeye başladım; hayır tabii ki Sebastian'la ilgisi yoktu, (böyle düşünmeniz çok yanlış ) kim olsa üzülürdüm -belki Chris hariç-. Sonuçta müdürün odasına çağırılmak kötü bir şeydi.

Dersler olanca yavaşlığıyla geçmeye, endişem de artmaya başladı. Sonunda okul bitti. Kafamda sürekli Sebastian vardı. Neden sürekli onu düşünüyorum ki, kendimi gerçekten anlamıyorum.

Çantamı topladım ve yavaş adımlarla evime yürümeye başladım. İçeri girdim ve odama çıktım. Akşam yemeğinde sevdiğim yemekler vardı, normalde hızlı hızlı yerdim hepsini. Ama şu an keyifsiz hissediyordum. Hannah ve psikiyatrım ruh halim hakkında konuşmamaya özen gösterdiler ya da bunu fark etmediler. Ben de tekrar odama çıktım.

Birkaç ödevim vardı ancak kafamı toplayıp yapamıyordum onları. En sonunda yapmamakta karar kıldım ama normalde ödevlerimi hiç aksatmazdım. Bir gün de yapmasam bir şey olmazdı herhalde.

İnternete girdim ve boş boş gezindim. Biraz müzik dinledim. Yatağıma uzanıp tavanı seyrettim. Evin içinde turladım. Biraz cips ve kolayı alıp televizyon izledim. Hannah'la konuşacaktım ama uyumuştu, onu seyrettim.

Bunların hiçbiri fayda etmedi ve Sebastian'ın düşünmeye devam ettim. Bir de kendime onunla ilgili yasak koymuştum (!). Neyse ki yarın da okul vardı, gelmesini umuyordum. Sonunda uyumuşum...

Sabahleyin çok hızlı bir şekilde giyindim, çantamı da alarak artık binmeye iznim olduğu otobüse bindim. Okula vardım ve kendimi koşmamak için zorlayarak sınıfa girdim. Lanet olsun, sınıfta değildi! Ama tabii ki bugün cumaydı. Ve cuma günleri kimya dersimiz yoktu. Bunu unuttuğum için kendime kızdım ama dersinin ne olduğunu da bilmiyordum ki!

Zil çalana kadar tüm sınıfları en az iki kere dolaşmıştım. Yoktu işte yoktu! Acaba okuldan uzaklaştırma mı almıştı? Ya da hastaydı ama dün hiç de öyle görünmüyordu Chris'in parmaklarını kıraraken.

Teneffüslerde ara sıra kantine uğradım, belki de derse geç kalmıştı ve boşuna içim içimi yemişti. Hatta erkekler tuvaletinin aralık kapısından bile baktım, içerdeki mallar da tip tip bana baktı " Sapık mısın?" dercesine. Auraları renkten renge girdi; kimininki kırmızı oldu, kimininki sarı ve kimininki mavi...

Keşke bu renklerin ne anlama geldiğini de bilebilseydim ama bilmiyordum işte. Bu bir yetenekse de hiçbir işe yaramıyordu yani.

Sabahki umutlu ve biraz da endişeli ruh halim yerini berbat ve çok endişeli ruh haline bırakmıştı. Evime yürümeden önce biraz kafamı rahatlatmaya ihtiyacım vardı,metrafta dolaşmaya başladım bu sırada bir mesaj geldi psikiyatrımdan.

"Hannah biraz kötü bir durumda bu yüzden onunla hastaneye gitmek zorunda kaldık. Merak etme, kendisi iyi ama biz biraz burada kalacağız. Başının çaresine bakabilirsin değil mi? Eğer anahtarın yoksa paspasın altına bıraktım. En geç üç gün içinde döneriz, yardıma ihtiyacın olursa beni ya da yardımcı psikıyatrı arayabilirsin."

Hannah için küçük bir endişe duydum çünkü psikiyatrım asla yalan söylemezdi. Bu onun hayat felsefesiydi ve bize bu konu hakkında sürekli nutuk çekerdi.

Ben bunları düşünürken birden havanın karardığını fark ettim. Bu saatte dışarıda olmam çok yanlıştı. Evren de bu düşüncemin doğruluğunu kanıtlamak istiyormuş gibiydi, her taraf karanlık olduğu için yolumu kaybetmiştim!

Hızlı adımlarla yürümeye çalıştım ama nereye gittiğinizi bilmeden hızlıca yürümek size ne kazandırırdı ki! Tam da her şey yolundaymış gibi sarhoş görünen iki adam bana laf atmaya başladı. Tanrım, böylelerini bilirdim, sadece belalardı. En azından rotam belli olmuştu, sarhoş adamlardan olabildiğince uzağa...

Ancak çıkmaz bir sokağa girdiğimde yaptığım yanlışı fark edebildim. Etraf ıssızdı, soğuktu, sessizdi ve tehlikeliydi. O anda bulunmam gereken ortamın tam zıttında bir yerdeydim ve adamlar çok yaklaşmıştı. Kaçabileceğim bir yer yoktu. Görünüşleri kadar aurarları da korkutuyordu beni, hiç görmediğim iğrenç bir gri rengindeydiler.

Daha da yaklaştılar, çığlık atmayı düşündüm ama nefesim boğazımda tıkanıp kalmıştı. Koşmayı düşünemezdim bile, arkamda duvar önümde adamlar vardı. Gerçekten de daha da yaklaştıklarında ne yapacağımı bilemez halde öylece duruyordum, keşke çantamda biber gazı taşıyor olsaydım...

Görünmez KaçakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin