@Elifuchiha (7448583 kez denedim umarım etiketlenmişsindir.) bu ff senin için.💜 Teşekkür ederim. Sen olmasan kim bilir taslakta ne hâllere gelirdi... Seversin umarım.~
Not: Medyadaki gife aşığım. Kitapta hiçbir karaktere, özellikle Annie'ye kötü bir kelime duymak istemiyorum. Lafımı sakınan biri değilim, görürsem sert çıkarım; uyarımı yaptım.
Gördüğü kâbustan, terler içerisinde uyandı. Hâlâ uykusu vardı fakat gözlerini kapatmak, gördüklerinin hissettirdiği o gerçekliğe dönmek istemiyordu. Zaten hayatını dolduran devler, uykusunda da ona rahat vermiyordu. Yatakta dikleştiğinde titrediğini fark etti. Gerçekten, onu bu kadar korkutacak ne görmüş olabilirdi ki? Beynini zorlayarak hatırlamaya çalıştı. Bilinçaltı sanki çizilmiş bir CD'yi oynatan televizyon gibi davranıyordu; bazı yerler tamamen siyah beyazken, kesik kesik hatırlayabildiği görüntülerde her zamankinden farklı gözüken bir dev vardı. Titremesi durana kadar buna bir anlam vermeye çalıştı. Ne yazık ki başaramamıştı.
Dikkatlice ayağa kalkıp camın önüne geçti. Etrafta pek ağaç olmadığından etrafı yavaş yavaş aydınlatmaya başlayan güneşin; gökyüzünde bıraktığı hoş izler ve hafif esen rüzgar ile yaptığı iş birliği, kalbini ısıtmış ve gülümsemesini sağlamıştı. Temiz havayı içine çekti. Uykusunda kâbuslar, yaşamında devler ile mücadele etse de Petra; her şeye rağmen güne gülümseyerek uyanabilecek kadar iyimser biriydi. Çünkü o; ölümünü kendi gözleriyle görmüş yoldaşlarını ancak bunun mutlu edebileceğine, yaptığı her şeyde sırtında ona olan inançlarını hissettiği yoldaşlarının umutlarını taşıdığına inanıyordu. Bu yüzden insanlığın devleri yenebilmesi için son nefesine kadar gururla mücadele edecekti. Tam da bu sebeple, uğrunda çoğu insanın ölümüne sebep olan bu amacı gerçekleştirmek için canını fedâ edebilirdi. Evet; Petra'ya insanlık için ölmesi emredilirse, gözünü bile kırpmadan bunu yapardı. Tutulması gereken sözleri vardı, kırmaması gereken kalplerdeydi, fakat o, kendi çıkarlarından önce insanlığın gelmesi gerektiğini bilen bir fedakâr bir askerdi.
Huzurla gözlerini yumdu. Bugün, Trost Operasyonu'ndan sonra insanlığın kazandığı umut ile birlikte Shiganshina bölgesindeki bodruma gidecekler ve gerçeğe bir adım daha yaklaşacaklardı. Bu Sur Maria'yı almak için bir adım olabilirdi, mutluydu; gözlerini eline çevirdi ve diş izlerine bakarak gülümsedi. Kesinlikle pişman değildi, Eren'e ve onun bunu yapabileceğine tüm kalbiyle inanıyordu. Bu operasyon başarısız olsa bile, hiç pes etmeden ilerleyeceklerine emindi. Sur Maria'nın insan topraklarına katılmasını hem kendi hem de yoldaşlarının hırslarıyla istiyordu. Ölüm günü eğer bu zaferden önceyse bile, şu an kendi ve diğer birçok Keşif Birliği askerinin kalbinde yer edinen yoldaşlarıyla aynı bir duruma gelerek duygularıyla destek olabilmeyi diliyordu.
Kuşlar cıvıldamaya, güneş parıldamaya ve ay tamamen kaybolmaya başladığında gerindi ve kendi kendine mırıldandı. "Kaptan Levi'ın sabah kahvesini yapmam gerek, çoktan uyanmıştır," ardından duraksadı ve düşündü. "Hım, bugün sıra Gunther'da mıydı acaba?"
Kendi kendine kıkırdadı. Öyleyse bile, Gunther'ın, onun sırasını almasını sorun edeceğini zannetmiyordu. Zaten genellikle Petra, bu tarz şeyleri sevdiğinden diğerlerinin sırasını alırdı. Özellikle Oluo, buna çok sevinirdi çünkü hiç beceremezdi. Genellikle onun sırasını Petra ya da Eld aldığından, Kaptan Levi bu beceriksizliği görmezden geliyordu. Mutfağa doğru ilerlerken, duvar saatine baktı. Tam zamanında, diye geçirdi içinden. Kaptan Levi, her gün saat altıda kahvesini içmeye gelirdi. Petra, normal bir kahveyi yaklaşık on dakikada tamamen hazır hâle getirebiliyordu ve şu an saat beş kırktı.
Ocağın başına geçti ve kendince bir melodi mırıldanırken kahveyi yapmaya başladı. Büyük ihtimalle Kaptan Levi gelecek, kahvesini içecek ve saat dokuza kadar dördüne de çılgınlar gibi temizlik yaptıracaktı. Bundan şikayetçi değildi, görevi ne olursa olsun hakkıyla yerine getirmeyi severdi. Kahveyi yapmaya devam ederken birkaç adım sesi duydu, bunlar ona Kaptan Levi'ın adımları gibi geliyordu, yavaşça arkasını döndü ve gülümseyerek tahmininde yanılmadığını aklından geçirirken, "Günaydın," dedi. "Bugün erkencisiniz, Kaptan."
"Çoğunlukla olduğu gibi, bugün de uyuyamadım."
Petra'nın yüzündeki gülümseme birkaç saniyeliğine asılı kaldı ardından da silindi, sonra kahve yapmaya geri döndü. Levi, günde yaklaşık iki saat uyuyordu ve Petra bu uykunun ona yetiyor olmasına şaşırıyordu. Normalde herkes saat onda uykuya çekilirken Levi, dışarı çıkıyor ve aya bakıyordu. Petra da onun üstünde bulunan balkondan aşağıya, Levi'a bakıyor ve ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışıyordu. Bu, onun için hep zordu. Kaptan Levi'ın her seferinde düşünceler denizinde boğulduğunu görüyor, ama kurtarmak amaçlı tek bir hareket yapamıyordu ve bu yüzden de, kendine kızıyordu. Her daim onun yanında olmak istiyordu, fakat bu ona gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayal gibi geliyordu; o gün yaptıkları konuşmadan sonra bile bu düşünceleri sık sık beynine uğruyor, kafasını karıştırdıktan sonra bırakıp gidiyorlardı. Boğazını temizleyerek düşüncelerinden ayrıldı. "Uykuya da önem vermelisiniz, kaptan."
Levi, baş ve işaret parmağını alnında bastırarak gezdirirken, "Acaba yarın, ya da başka bir gün, hangi askerime vedâ etmek zorunda kalacağım diye düşünürken, bir bakmışım sabah olmuş." dedi, devam etti. "Zaten kısacık uyuduğum vakitte, kâbuslar bırakmıyor peşimi."
Petra, Levi'ın bir keresinde ona bundan bahsettiğini hatırladı. Kulağında 'anne!' sesleri yankılanırken gözlerini açıyor, ne gördüğünü hatırlamasa bile gözyaşları dökülmeye hazır uyanıyordu. Kaptanın geçmişi hakkında pek fazla bir şey bilmiyordu, sadece, yer altında haydutluk yaparken Komutan Erwin tarafından Keşif Birliğine alındığını duymuştu. Kaptana çoğu zaman bunları sormak istiyordu, ama anlatırken o ânları tekrar yaşayarak acı çekmesinden korkuyor, tek kelime edemiyordu.
"Kahveniz hazır," dedi, fincanı masaya bırakırken. "Diğerlerini uyandırıp bahçe temizliğine başlayacağım. Siz de bize katılırsınız."
Petra tezgâhın üstündeki malzemeleri yerlerine yerleştirdi, tam çıkacakken Levi'ın ona seslenmesiyle durdu ve arkasını döndü. "Petra... seni ve diğerlerini takımıma alma sebebimin, ne olduğunu düşünüyorsun?"
Petra duraksadı. Şaşırmıştı ve bunun gözlerine yansıdığından emindi, Kaptanı daha çok bekletmeden cevaplamak istediği için hızlı düşünmeye çalıştı. Ne olabilirdi? "Biz, güçlü ve deneyimli askerleriz." Cevabından tedirgindi çünkü Kaptan Levi, bunu zaten biliyor olmalıydı. Fakat şu an aklına, bundan başka hiçbir sebep gelmemişti. "Neden böyle bir şey sordunuz, Kaptan?"
Sorusu, ortamda anlamlı bir sessizlik yarattı. Petra, konuşmanın burada bittiğini düşünerek ayrılmak ardından da bunun üzerinde kafa yormak istedi. Fakat içinde, beklemesini ve Levi'ın cevabını almasını söyleyen bir taraf vardı ve o ağır bastığından, dikilmeye devam etti. Levi derin bir nefes aldı. "Sadece," dedi. "Yapacak olduğum seçimlerin doğruluğuna tereddütsüzce inanmak istiyorum, teşekkür ederim."
Petra bir cevap vermedi, çünkü bazen sessizlik, en güzel cevaptı. Beyninde dolanan düşüncelerini, kalbinde bulunan yoldaşlarının isteklerini dile getirmek; duymayan birine dünyanın en güzel şarkısını söylemek gibiydi, hatta bundan daha zor bile olabilirdi. Arkasını döndü ve beynini işgal eden düşünceleriyle birlikte diğerlerini uyandırmak için ilerledi.
-
Bir bakayım... Evet, bu bölümü yazmak altı günümü almış. Bu ne demek? Yavaş güncelleme! Sizi çürütürsem affedin.♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Will Meet Again // Rivetra
Fanfiction❝Takımı öldükten sonra hayatında değişen hiçbir şey yokmuş, onların ölümünü zerre umursamıyormuş gibi görünse de Levi; yaptığı seçimlerin beraberinde getirdiği sorumluluğun altında eziliyor ve duygularını saklamak için tarif edilemez bir çaba göster...