Medya çok güzel. :')))
İnsanlar, hayatta hiçbir şeyin sonunun gelmeyeceğini sanırlar. Bu güzel bir aldanmadır fakat çok karmaşık olmayan hayatın acı bir gerçeği vardır: Her şey başlar ve biter. Bir şeyler vardır, ama yok olacaktır ve nedense insanlar, bunu hüzünlere düşünce hatırlarlar. Ağlarken, hayattaki gerçekler hafif olmayan acılarla onlara eşlik eder. Çoğu zaman bunu istemezler. Zor gelir çünkü, kabullenmesi zor. Bitmeyeceği sandıkları, sahip olduklarına inandıkları şeylerden ayrılmak onları üzer. Huzur verici duyguların örttüğü gerçeklerler aniden suratlarına çarpıtığında çaresizlik sarar etraflarını, yaşadıkları güzel şeylerin bitişini kabul edemezler. Duygular, dilekler, hırslar... Tüm bunların sonu gelir. Bitişler ve başlangıçlar. Çok hassas bir uyum ve denge. Bu akıllara, tek ve kesin birkaç soruyu getiriyor: Sonsuzluğun da sonu var mıdır? Nereye gider bitenler?
Yıllardır Levi da, bu soruların cevaplarını arıyordu. Gördüğü cesetlerle beynini tekrar işgal etmişti bu sorular, engel olamıyordu içindeki fırtınaya. Her ne kadar ölü bedenlerin arasından öylece geçip gitse de; ona derin bir saygı duyan Gunter'ı, takımı her zaman iyi idare eden Eld'yu ve onu taklit eden Oluo'yu öyle gördüğünde yaşadığı şokla karışık acı, yine bununla beraber soğukkanlı olması gerektiğini ona sürekli hatırlatan tarafının yaptığı baskının verdiği hüzün tarif edilemezdi. Ardından görmeye korktuğu o bakır rengi saçların sahibi... Yüzü görünmüyordu fakat eşsiz saç rengi onu tanıması için yeterliydi. Derin bir nefes aldı, hissettiklerini saklamaya gerek duymadı, gözlerine bakan herkes pişmanlığını görebilirdi.
Birkaç hafta öncesini hatırlıyordu, içlerindeki umutla konuştukları zamanlar geliyordu aklına. Verdikleri sözü düşünüyordu, Petra'nın dile getirdiği şeylerin onda yarattığı etkiye anlam verememişti o zaman, şu an bile tam olarak idrak edemese de isim verebilirdi buna. Böylece bazı davranışları da açıklanabilir hâle geliyordu, ama şimdi aptallık yaparak bunları düşünmenin sırası değildi. Şu saatten sonra her şey için çok geçti. Bitmişti, her sonun yeni bir başlangıç olduğuna inanan birisi değildi Levi, bu yüzden yavaşça ilerlemeye devam etti fakat Petra'nın yüzü, askerlerinin ölümü aklından çıkacak gibi değildi.
〆
Yavaşça koltuğa oturdu, ağzından tek kelime çıkmasa da kafası fazlasıyla gürültülüydü. Kapının çalma sesiyle, kendini toparladı. Gelen kişinin kim olduğunu biliyordu, çünkü bizzat kendini çağırmıştı. "Gel." Cümlesinin ardından kapı açılmış, Petra tedirgince içeriye girmişti. Kaptanın onu neden odasına çağırdığını merak ediyordu, üstelik bir kusur işlediğini düşünerek gerilmişti. Kaptan Levi yeni takımını seçeli daha birkaç hafta olmuştu, Petra seçildiği için mutluydu, hata yapmamaya özen gösteriyordu. Ancak yine de bilmeden böyle bir durumun içine düşmüş olabilirdi ve bu ihtimali düşünmek kalp atışlarının ritmini bozuyor, avuç içlerini terletiyordu.
"Oturabilirsin."
Temkinli adımlarla koltuğa ilerlerken kötü bir şeyler olmamasını umuyordu. Kaptan Levi'ın konuşmasını bekledi, ama o hiç konuşacak gibi durmuyordu. Petra ise ortamdaki gergin atmosfer ve bir kusur işlemiş olma ihtimali sebebiyle nefes alırken bile tereddüt ediyordu. "Birkaç şey duydum..." ortamdaki sessizlik aniden bozulduğunda Petra, bunu beklemediğinden, fark edilir bir şekilde irkildi. Levi buna aldırış etmeden devam etti. "...ve bunu sana söylemek zorunda hissettim. Ben seni sevemem."
Sadece bu muydu, diye geçirdi aklından Petra. Aslında bu konuyu hafife aldığı kadar umursuyordu. Bir süre sessiz kaldı çünkü biliyordu ki eğer ağzını açsaydı kesinlikle sesi titrer, düzgün cümleler kuramazdı. Levi'a duyduğu hislere henüz bir isim vermemişti; sıradan bir hayranlık, geçici bir hoşlantı ve bununla birlikte kendini ona adayacağı bir aşk da olabilirdi. Yine de bunlardan hangisi olursa olsun, hislerine karşılık alamayacağının farkındaydı, bunu aklından bile geçirmemişti. Bu kanıya varmasının sebebi; kaptanın duygusuz olduğunu düşünmesi değildi, kendi duygularından çok insanlığı önemseyen bir asker olduğunu biliyordu ve onu bunun için yargılayamazdı. "Biliyorum. Hislerimin asla karşılık alamayacağının farkındayım," derin bir nefes alarak devam etti, "asla bu tarz şeyler düşünmedim."
Levi sakince devam etti. "Senin gerçekten... iyi biri olduğunu düşünüyorum, etkileyicisin de. Ancak bizim durumumuzda, bu tarz sözler akıllara bile gelmemeli. Bir yarınımız olmayabilir, boş yere umut etmek ikimize de zarar verir. Devlerin kökünü kurutuncaya kadar, böyle duyguların kalbimizi hızlandırmasına ve beynimizi işgal etmesine izin veremeyiz."
Doğrusunu söylemek gerekirse, Levi'ın kurduğu cümleleri etkileyici olduğunu söylediği ândan itibaren dinlese de yaşadığı şaşkınlık duyduklarını tam olarak saptamasına engel olmuştu. Kaptan Levi'ın kendisini beğenmesini geç, etkileyici bulması dahi onun için büyük bir talihsizlikti. Petra'nın içinde yok olduğunu söylediği tümüyle yalan olan bir umut kırıntısı vardı, herkeste olan zararsız bir umuttu bu, fakat beslendiğinde birdenbire büyüyebilirdi. Kaptan Levi onun etkileyici olduğunu düşünüyorsa ve cümlelerinde kullandığı üstü kapalı ifadelerin altında Petra'nın anladığı şeyleri kastettiyse, bu, devler hayatlarından çıktığında birlikte olabilecekleri anlamına geliyordu. Yavaş yavaş artan umudunun ve hiç azalmayan şaşkınlığının etkisiyle ağzından, "O zaman devler yok olduğunda, özgürlüğümüzü geri aldığımız zaman geldiğinde evlenebiliriz," cümlesi kaçmıştı, evet düşündükleri bunlardı fakat söylemek istediği son şey bile olamazlardı.
Ne komik şeydi değil mi; Levi onu buraya hiçbir umudun olmadığını anlatmak için çağırmıştı, söylediklerinin de buna işaret ettiğini sanıyordu ancak istemeden bu sözlerle Petra'nın umut etmesine sebep olmuştu. Tek sorun bu da değildi, Petra'nın söylediklerini reddettikten sonra pişman olacağını hissediyordu, ona bu durumda umut beslemenin zararlı olduğunu söylemesine rağmen şu an kendisinin yaptığı da buydu. Yutkundu, bir cevap vermesi gerekiyordu. Tam o sırada Petra'da ağzını açmıştı fakat bunu ciddiye almamasını söyleyeceği cümleyi tamamlayamadı çünkü Levi'ın yanıtı olumluydu. Petra tüm vücudunu utançla karışık bir telaşın kapladığını hissetti, konuşamadı. Levi cümlesinin devamında bir şart koşuyordu, eğer bugünü unutmazsa bu isteğinin gerçekleşebileceğini söylemişti. En azından algılayabildiği sözcük topluluğundan bu anlam çıkıyordu. Derin bir nefes aldı, ilk başta yaşadığı utanç ve şaşkınlık yerini salt mutluluğa bıraktığında ciddiyetle bugünü asla unutmayacağını söyledi, ne olursa olsun unutmayacaktı.
〆
Kahveden bir yudum daha aldı fakat boğazından midesine ilerleyen sıvı ona hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bir zamanlar zafer olarak kabul ettiği şey şimdi onun için büyük bir saçmalıktı, bunu nasıl doğru kabul ettiğine dair kendisine bir sürü soru soruyor ve aldığı cevaplardan hiçbiri onu tatmin etmiyordu. Eren de sessizdi. Levi bunu bilerek mi yaptığını anlamamıştı ancak o lanet velet takımının oturduğu yerlere değil, masanın en uç köşesine oturmuştu; bir şeyler söylemek istiyor, kurumuş dudaklarını açıyor, birkaç saniye sonra kelimelerini özgür bırakmaktan vazgeçip kapatıyor ve yutkunuyordu.
Çoğu insan duygularını güvendikleri yakın dostlarına açmaktan çekinmez. Onlar çok hissetmiş, çok duymuşlardır; aşırı sevginin ne olduğunu bilirler, bunun onlara verilmiş bir ödül olduğuna inanırlar ve sevgiyle bir oyuncak gibi oynarlar.
Levi'ınsa güvenip duygularını anlatacağı kimsesi yoktu. Üzgün olduğunu söylediği yahut belli ettiği takdirde ne olacaktı? Hanji onu teselli etmek için bir şeyler söylecek, konuşup duracaktı. Fakat ne anlamı vardı ki kelimelerin artık?
Bir kez daha boş sandalyelere baktı. Ürperdi, sanki o anda görünmeyen bir kapı açıldı ve yabancı bir dünyadan gelen soğuk rüzgârlar odayı doldurdu. Ölümü ve ölümsüz sevgiyi hissetti, ruhunun derinliklerinden bir şeyler koptu. Bir daha hiç göremeyeceği o kadın çok ötelerden gelen tanıdık bir müziğin nakaratı gibi beyninde yer edinmişti.
//
FAZLA BEKLETTİM :'(
Sonraki bölüm başlıyorum olaylara vuhuu
Umarım beğenmişsinizdiir ❤ (okuyan kaldı mı ki jflxdnmzw)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Will Meet Again // Rivetra
Fanfiction❝Takımı öldükten sonra hayatında değişen hiçbir şey yokmuş, onların ölümünü zerre umursamıyormuş gibi görünse de Levi; yaptığı seçimlerin beraberinde getirdiği sorumluluğun altında eziliyor ve duygularını saklamak için tarif edilemez bir çaba göster...