believe

316 30 50
                                    

"İnsanlar bir daire içindeler ve yaşadıkça başladıkları noktaya geri dönüyorlar. Bu insanı sona yaklaştırmak için var olan bir his. Unutmuş olduğum yaşantılar tekrar canlanıyor gözümün önünde. Onları adeta yeniden yaşıyorum. Tüm bitmişliklerin toplandığı yerdeyim fakat burası benim başlangıcım. Evet, öyle. Sonlarımız, başlangıçlarımızdır."

Petra çiçekleri kendisinin alacağını söylemişti, zaten Eld'nun işi başından aşkındı. Cenaze işlemleriyle ilgilenmek onu yoruyordu, bunu onun gözlerine bakan herkes rahatlıkla anlayabilirdi. Defin işlemleri sırasında ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da, dik duruşundan ödün vermemeyi başarsa da kalbindeki kırıkların yansıması olan gözleri tüm davranışlarının aksine içindeki yıkıntının gerçekliğini gösteriyordu etrafa.

Petra ise bir bıçak gibi kesip geçiyordu her şeyi içinden, ama aynı zamanda tüm olayların dışından seyrediyordu her şeyi. Eld'yu teselli etmek amacıyla omzunu sıvazladığında ya da birkaç klasik söz dilinden döküldüğünde, kalbinin derinliklerinde, tek başına, çok uzakta, karlı bir dağın başındaymış veya bir denizin ortasındaymış duygusunu yaşıyordu sürekli; her zaman tek bir gün bile yaşamanın çok ama çok tehlikeli olduğunu hissetmişti, bu dünya üzerinde geçirdiği her saat ona diğer insanların hissedemediği duyguları öğretiyordu sanki.

Bazen kendisine soruyordu. Neyi yeniden bulmaya uğraşıyordu? Her sabah tek cümle okuyabildiği için bir haftada tek bir sayfa dahi ilerleyemediği kitaptaki bahsi geçen solgun şafağı mı arıyordu? Maviyi plansızca desenlemiş turuncunun arasında beliren güneş verebilir miydi ona aradığı duyguyu? Belki de tüm varsayımlarından uzak bir şeydi bu; gözle görülemeyen, akılla netleştirilmesi zor -belki de imkânsız olanlardandı.

Adım atmayı bıraktığında, nehir gibi akan düşünceleri de durup ona biraz zaman vermeye karar vermişti. Başını yukarıya kaldırdı, parlak güneş gözlerini keskin bir bıçağın yaptığı gibi kesti, alışkın olmadığı bir şey değildi bu. Yaklaşmış olduğu dükkana doğru ilerlemeye devam etti.

Buraya ilk geldiği zamana dair anıları beynini işgâl etti birden, menteşelerin o şimdi de duyabildiği ufacık gıcırtısıyla, çiçekçinin camlı kapılarını bir hâmlede itip içeriye daldığı zaman. Etraf hiç değişmemişti. Gözlerini gezdirirken "Merhaba, Petra," diye seslendi Oluo, hayli abartılı bir edayla, çocukluklarından beri tanıyorlardı birbirlerini. "Neden buradasın?"

"Asıl sen neden buradasın?" derken ikisi de, burasından kastının çiçekçi olmadığını biliyordu. Oluo şehre henüz gelmişti, birkaç ay önce yaşamaya başladığı kalp sorunlarını çözümlemek için. Epey keyifsiz olduğunu söyledi Oluo, ciddi bir mesele değildi, açıkça söylemese de eski bir dost olarak Petra'nın elbette anlayabileceği bir şeydi bu. Elbette anlayacaktı, yüzünde bir gülümseme belirdi, o ân kendini ona hem yakın, hem de üzerindeki giysiler nedeniyle tedirgin hissetmişti. Bu kadar kötü giysilerle onunla karşılaşması mıydı sorun? Aslında görünüşünü pek umursayan birisi değildi, sadece Oluo'nun yanında hep biraz yetersiz hissederdi kendini Petra; liseli bir çocuk gibi, ama bağlıydı da ona, kısmen onu yıllardır tanıyor olduğu için. Kendisinin üzerinde bıraktığı bu etkiye rağmen onun kendince iyi biri olduğunu da düşünmüştü hep.

Üniversiteyi bitirdikten sonra bu zamana kadar ayrı kalmışlardı ikisi, Petra hiç mektup yazmamıştı, Oluo'nunkiler de içerisinde hiçbir etki bulundurmayan kuru mektuplardı; ama bazen ansızın bir duyguya kapılıverirdi Petra, kalemi eline alır, mürekkebe batırır fakat kağıt üzerinde dans etmesine imkân veremezdi. Bazı günler, bazı görüntüler, usulca geçmişe götürürdü onu, eski duygularından uzaktı; belki de fazla sevmesinin lanetiydi bu; o görüntüler güzel bir sabah vakti yeşillikler içerisinde bir parkta gelirdi. Etrafın güzelliği onu büyüler, o ânları tekrar yaşarmış gibi olurdu. Fakat Oluo için tamamen farklıydı. Eğer Petra dile getirirse, etrafa göz gezdirmeye tenezzül ederdi. Dünyanın durumu değildi onu ilgilendiren.

We Will Meet Again // RivetraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin