Tüm çocuklar gözetmenlerden Bom'un kontrolünde bahçeye çıkmıştı. Lisa, Jungkook'la oynayan Rosé'ye baktı. Yine kıskançlık tüm bedenini sarmıştı. Ne yaparsa onun dikkatini çekebilirdi? Düşündü. Ardından kendisini yere atıp yalandan ağlamaya başladı.
Bom, onun ağladığını duyunca hemen yanına gelmişti. Fakat Lisa başka birisinin ilgisini istiyordu. Bom'un sorduğu sorulara cevap vermiyor, Rosé duysun diye daha yüksek sesle ağlıyordu.
Bom pes edip onu kucağına aldı ve az ilerideki sandalyeye oturttu. "Yara yok, belki de biraz oturursan geçer." dedi Lisa'nın saçlarını okşarken.
"Lişaa?" Lisa tanıdık sesi duyduğunda çabucak bağırmayı bıraktı. Rosé dolmuş gözlerle ona bakıyordu. "Neden ağlıyoysun?"
Bom Lisa'nın aniden susup gülümsediğini fark ettiğinde neler olduğunu tahmin etmişti. Sesli gülmemek için kendisini zor tutarak ikiliyi yalnız bıraktı.
"Düştüm..." dedi Lisa dudaklarını bükerek. "Ama sen bana sarılıysan acısı geçey." Masumca baktı ve sandalyede Rosé'in de oturabilmesi için yer açtı.
Ve az sonra küçük kız, onun yanına tırmanmıştı. Kollarını öteki minik bedene sıkıca sardı. Lalisa Manoban o gün onun nasıl koktuğunu on beş yıl sonra bile hatırlayacaktı. Küçük kalbini o kadar etkilemişti sarılışı. Ama bununla yetinmedi Rosé. Bir de bir öpücük bıraktı Lisa'nın yanağına.
"Şimdi daha iyi misin?"
Lisa kafasını aşağı yukarı sallayarak onu onayladı. "Ama bırakıysan yine kötü olurum." Sırıttı.
Ve Roséanne Park, o gün ayrılık vakitleri gelene kadar ona sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Roses were Black | ChaeLisa ✔
HumorSiyah güller çizmeye başladığımda beş yaşındaydım.