Sonsuza ilk adım

30 8 0
                                    

Issız bir karanlıkta yürüyordum. Karanlıkta ki beyaz adamdım tam olarak, karanlıkda kaybolmak üzere bir beyaz daha vardı yüz metre kadar uzağımda. Adımlarımı ona yönelttim, ancak attığım her adımda sanki daha da uzaklaşıyordum. Buna bir anlam veremedim fakat yürümeyi de hiç kesmedim. Etrafta sadece karanlık vardı ve ben önüme bile bakmadan ilerliyordum. Aradan nekadar zaman geçtiğini bilmiyordum fakat ayaklarımda güç kalmamıştı,hala daha ameliyat olmam gerekiyordu. Yorgunluktan dizlerimin kuvveti kalmamış, çökmüştüm. Yere düştüğüm anda beyaz bana doğru gelmeye başladı. Bana yaklaştığı her santim de kalbim ritmini daha da hızlandırıyordu tıpki o at gibi dörtnalaydı kalbim. Bu hissi yaşamayalı uzun zaman olmuştu ve anlamsızdı. Çünkü bu hissi sadece bana o yaşatmıştı, dörtnala eden oydu kalbimi ve o beyaz git gide yaklaşıyordu bana. Gözlerimi kör edecek kadar parlaktı beyazı fakat gözlerimi ayıramıyordum. Yaklaştıkca belirginleşiyordu ve yüzünü gördüğümde kalbim sanki durmuştu. Olabilirmiydi? Gerçekten, ihtimali varmıydı ? Ben neredeyim diye sordum kendime ilk başta. Hiç bir soru şimdiye kadar gelmemişken aklıma. Neredeydim ben ? Beyaz'ı sanki çok iyi tanıyordum yaklaştıkca daha da belirginleşip, her attığı adım aklıma çivi yazısı ile yazılmakta idi. İkinci defa rüyama dahil olan şarkı ilişti kulaklarıma. Omuzumda başım eksik idi, yatağımda kokusu. Bana daha da yaklaşan beyaz değil, yeşil idi. Melisam, anlam verememiştim o an. Çünkü saçları kirpikleri kaşları vardı. Allahım olabilirmiydi bu. Deliricektim sanki mutluluktan. Altın sarısı saçları vardı. Doğa yeşili gözleri daha da yeşildi sanki ayaklarımda ki yorgunluğa aldırmadan hemen kalkıp koşmaya başladım. Yanına geldiğimde gözlerimin barajları taşmıştı. Yem yeşil gözlerine bakakaldım. Kollarımı açıp tam sarılacakken karanlık çevreledi etrafımı ve Melisam kayboldu gözümün önünden. Birden önümde bir silah belirdi, altın sarısı sürgüsü ve koyu yeşil kabzası var idi. Şarjörünü çıkarttığımda içerisinde ki tek kurşun selamladı beni. Hiç düşünmeden altın sarısı silahı kafama dayayıp tetiği çektim. Kan ter içinde kalmıştım. Bu bir rüya çıkmıştı bu kadar ölümle yakınken. Dolu gözlerle etrafımı seyrederken Melis kapıyı açtı. Saç ve sakallarım fazla uzamışlardı onları kesmeliydim. Hızlı adımlarla banyoya yöneldim. Hol de ki bir ayna dan kendimi gördüğümde mağra adamı gibi olduğumu farkettim. Bu düşünce komik geldiğinden dudaklarım kıvrılıverdi. Kapıyı açarak içeriye girdim ve sakallarımı kesme yoluna koyuldum. Yarım saatlik bir uğraşın ardından bebek suratım ortada idi. Kalkık çenem, nadiren kendini belli eden gamzem. Hiç terketmiyorlardı beni...

Fakat, unuttuğum birşeyi ayna hatırlattı bana. Sakallarımı uzatıyor olma nedenlerimden biri. Boğazımda ki kesik izi. Evet boğazımı da kesmiştim. Ancak bir kaza oldu ve ters tarafı kestim. Saçlarım neredeyse belime geliyordu. Melis özellikle kesilmemelerini rica etmiş. Pek anlam veremedim. Bu önemli değildi yüzümü yıkayıp duştan çıktım. Kaza ya sebep olan arkadaşımı bulmak istedim. Ona teşekkür borçluydum, beni ölüme bu kadar yaklaştırdığı için. Melis ile konuşmam gereken bir konu var idi ve bu kararı aniden almıştım. Karşıma oturmasını söyleyip yeşil derisiyle gözlerimi parlatan koltuğumda bacak bacak üzerine attim. Bu gün ona bir otel ayarlayacaktım ve kendim yapmam gereken bir kaç işi halletmem gerekecekti. Yapacaklarımı yalnız başıma halletmem gerekmekteydi. Kimse üzülsün istemiyordum. Benim sonum başlangıcından belirlenmişti. Her yıl tuğba beni zar zor ikna edip vazgeçirmişti. Bu yıl çevremde kimse olmamalıydı. Ve...

Bu gün ayın on dokuzu ve eylül ayı. Aslına bakarsanız kaç yılında olduğumu unuttum. Melis evden çıktı ve ben de arkasından. Onu otele bırakıp yola koyuldum. İki saat süren yolculuğun ardından bursada idim. Melisa'nın teyzesi 2019 da vefat ettiğinde ben kiraladım. Şehir değiştirdiğimden ev orada kaldı fakat bana aitti. Kimsenin girmemesini söyledim. Duvarda ki kan lekelerine, hatta melisa'nın odasının tümünü vernikletmiştim. Herşey aynı idi. Eve vardığımda kapıyı tıklattım, kimsenin evde olmadığını bile bile. Fakat her gelişimde yapardım bunu. Kapıyı melisa açacak ve bana sarılacak derdim dolu gözlerimi sıkarak. Kapıyı açan olmadı, içeri girmedim. O kapıyı açacak,bana sarılacak sımsıkı ve ben o zaman girecektim. Mezarlığın yolunu tuttum. İceriye girip yirmi altı adım atın ve sola dönün. On üç adım sonra Melisa Yılmaz isimli bir mezar taşı karşılayacak sizi. Soy adı kısmını teyzesinin iznini alarak değiştirdim. Kendim gitmeden yaptım bunu ve mezarlığı yeşil mermerden yaptırdım. Yılmaz aile mezarlığı idi. Melisa,teyzesi ve annesi beni bekliyorlardı. Melisa nın toprağını öptüm. Sonrasında sım sıkı sarıldım ona. Su içmek için konan bir güvercin yaklaştı yanıma, elimi uzatınca kaçışına aldırmadım. Binlerce yük varken hafiftim şu an. Yirmi yılı aşkın zamandır görmediğim yeri şimdi sarmalıyordum. Gözlerim görmekte ve kokusunu işitmekteydi burnum. Onu öptüğümde ağzıma toprak tadı gelmişti. Bunun nasıl bir acı olduğunu anlatmak kelimelerle olmaz. Bu öyle bir şey ki, acıdan da öte, ölümden de ölümcül ve HIV gibi içten içe yoketmekte insanı. Ben...

13Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin