1.BÖLÜM: "MORG"

47 6 30
                                    

1. BÖLÜM: "MORG"

Bir kalbin atışı, durduruldu.
Bir adam öldü, bir kadın son kez feryat etti.

Ellerim titriyordu. Mavi ışık hüzmesinin, yoğun olduğu loş bir odaya gelmiştim. Hayranı olduğum adam, burada mıydı? Önümde ki, beyaz önlüklü adam beni yönlendiriyordu. Beyaz bir sedyenin üzerine yatmış, bir beden vardı. Üstüne; beyaz bir çarşaf örtülmüştü. Vücudunun; hiç bir kısmı görünmüyordu.

Belki de o değildir?

Yavaşca baş kısmına gittim. Morg görevlisi adam, yavaşca örtüyü yüzünden çekti.

Yüzü; ona yakışmayacak tezatlıkta, beyazdı. Bu o muydu? Olduğu ortamı severdi. Çünkü o; loş mekanlara bayılırdı.

"Şu evini biraz renklendir. Her geldiğimde karanlık, karanlık. Senin bu odada ruhun sıkılmıyor mu?" Kavisli siyah kaşları her zaman olduğu gibi; alayla, yay gibi yukarı doğru gerildi.

"Yo." Kaşlarımı çattım.

"Odanda, evinde aynı senin gibi." Hınzırca sırıttı.

"Yo." Kaşlarımı iyice çattım ve ona döndüm.

"Nesin sen çocuk mu?" Tek kaşımı kaldırmış ona bakarken, bu çocukluğu kimsenin bilmemesine üzülmüştüm. O sadece benim yanımda böyle serseri ve şımarıktı.

"Yo." Sinirle dişlerimi sıksamda ses çıkarmadım.

"Bana bak gerizekâlı, sen böyle ortamlara bayılırsın, ama beyazı sevmezsin." Sesim kısık ve çatlak çıkıyordu.

"İyi ki de sevmezmişsin." Omuz silkip, burukça gülümsedim.

"Çünkü beyaz da sana yakışmazmış." Ve sol gözümden bir damla yaş; çeneme doğru intihar etti. Tuzlu göz yaşı, geçtiği yerde; derin yarık hissini bıraksada, şuan hiçbir acı onun bende bıraktığı yarık kadar etkili olmazdı.

"Neden gittin? Hani daha evleneceğim adamı öldürecektin?"

Arkamı dönmüş gidiyorken, bana baktığını hissediyordum. Taksimdeydik. Ve beraber, çok nadirde olsa yaptığımız şeyi yapıyorduk; geziyorduk.

"Nereye acaba?" Kolumdan tutmuş, beni kendine çevirmişti.

"Kocaya?" Bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Ben ise karşısında, rahat bir tavır sergiliyordum.

"Senle evlenecek adamı, öldürürüm." Yüz ifademin anında parçalara ayrıldığını hissettim.

"Neden?" Kaşları yay gibi, alayla yukarı gerildi.

Omuz silkti. "Çünkü daha benim ayaklarımı yıkamadın."

Her hâli ile alaycıydı. Dıştan onu görenler; sert bir mizacı olduğunu söyleselerde, bana karşı öyle bir adam değildi.

Hayranı olduğum yüzünü incelemeye başladım. Koyu kahveleri; görünmüyordu, kapanmıştı. Göz altlarında bir kaç çizik olmuştu. Ve o çizikler, uykusuzluğun ve yorgunluğun attığı en acımasız darbe gibi gelirdi bana. Fazla yatmayı sevmezdi. Haftada; on saat onun için yeterdi. Ucu yukarı bakan burnu; bembeyaz ve pürüzsüzdü. Dudakları eski canlılığını yitirmişti. Eskiden; çürük vişne rengindeki dudakları, şimdi ölüme layık olmak ister gibi, rengini kaybetmiş; beyaza doğru yüz tutmuş bir toz pembe rengini almıştı. Dolgun alt dudağının tam ortasında, soğuktan olsa gerek derin bir yarık oluşmuştu ve o yarık kırmızı ile donatılmıştı. Yüzü; tertemizdi. Uzun kirpikleri; birbirine girmiş, kıskanılası göz rengini köreltmişti. Kavisli kaşları belkide, ilk defa bu kadar uzun süre, düz duruyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 24, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin