Bölüm-2/Gözyaşı

224 27 6
                                    

'Bir yıl sonra.."

Efruz abdest aldıktan sonra kurulanmak için şadırvanın hemen yakınındaki bir dükkandan peçete aldı. Aslında yanyana dizilmiş birçok dükkan vardı, fakat bu dükkan diğerlerine göre daha yalnız ve daha tecrübeli görülüyordu.
Parasını verirken dükkan sahibinin eline ilişti gözleri. Elinde küçük bir sayaç vardı ve Efruzdan ücreti alırken gayriihtiyari olarak sayacı ona doğru çevirmişti. Efruz birkaç saniyeliğine sayaca baktı. Basmaktan butonu aşınmış küçük parmak sayacının ekranında 2761 rakamlarını gördü. Ardından gözlerini dükkan sahibine çevirdi. Karşısında gözlüğünün altından ona bakan, saçlarına yoğunca kar yağmış çok sevimli ve tombul bir amca gördü. Kendine hakim olamayıp samimiyetle gülümsedi. Çıkarken de onun için dua etti.

Abdest aldıktan sonra rakamlar geldi aklına. Kollarını kurularken mendilin deydiği sağ kolunun altında bir sızı hissetti. Kaşlarını çattı ve orayı hızlıca ovaladı. Az sonra tüm garip
sızı geçmişti. Buna anlam verememekle umursamadan mendili çöpe attı. Fakat attığı sırada bu sefer de kulağında çok şiddetli bir çınlama hissetti. Başını iki yana salladıktan sonra garip hislerle Camii merdivenlerden yukarı çıktı.
Öğlen ezanına henüz beş dakika vardı ki, Camii imamı Mustafa Amcanın vaaz verdiğini duydu. Cemaate gerçek aşkın nasıl olması gerektiğini, asıl sevilmeye layık olan ve asla yok olmayarak Bâki kalanın ancak ve ancak Allâh olduğunu anlatıyordu. Kelimeleri özenle seçen ve cemaatin ilgisini çekmek için yüksek sesle inişli çıkışlı konuşan Mustafa Amca, burada Efruz'un küçüklüğünden beri hizmet veriyordu. Efruz'un onu çok iyi tanıması ve sevmesi boşuna değildi. Çünkü yalnızca konuşan değil, aynı zamanda yaşayan biriydi Mustafa Amca. Kırklı yaşlarlarındaydı ve iki çocuğu vardı. Çocuklarını iyi bir Kur'ân kursuna vermişti ve orada hafızlık için eğitim alıyorlardı. Efruz o minik çocukları her gördüğünde gülümseyerek bakıyor ve onlar gibi çocukları olması için Allâha dua ediyordu.
Mustafa Amca vaazı Ezan'ın başlamasıyla bitirdi ve cemaate duada bulundu. Efruz ve yanındaki yetmişlerinde olan yaşlı amca amin diyerek cevap verdiler. Cemaatin arka saflarında babalarının namazı kılmasını bekleyen iki kardeş aralarında sesli bir şekilde konuşuyorlardı. Henüz 7-8 yaşlarında oldukları için cemaat hiç kınamıyor, aksine onlara sevgiyle bakıyordu. Çünkü Câmii'lere sevgi, ancak küçük yaşlarda oluşurdu. O küçük çocuklar bir tepkiyle karşılaşırlarsa bu Kutsal mekâna birdaha gelmek istemeyebilirlerdi. Ve bu gelecek nesillere hiç de iyi bir örnek olmazdı.

Ezan'ın da bitmesiyle müezzin Kamet getirdi ve herkes namazlarını kıldı. Nafile namaz bittikten sonra da cemaat yanyana dizilerek farz namazlarını eda ettiler ve bir kısım cemaat dağaldı.

Namaz bittikten sonra Efruz Camii'nin içindeki loş ışık yüzünden dışarıya çıktığı sırada gözü kamaştı. Bundan oldukça rahatsız oluyordu fakat sürekli başına gelen birşeydi. Ayakkabılarını giydi ve yola koyuldu.

Bahçe kapısıyla evin giriş kapısı arasında beş metre boyunca aralıklarla dizilmiş patika beton bloklar vardı. Bu şehirde yazları sık sık yağmur yağdığı için babası bunun gerekli olduğunu düşünmüştü.
Efruz bu kare beton bloklara basmak yerine aralarındaki on santimlik aralıktaki toprağa basıyordu. Küçüklüğünde edindiği bu tik benzeri huy aslında onun karakterinin bir yansımasıydı.
Efruz, hayatındaki onu zorlayan her olaya, duruma ve insana harp ilan etmişti. İnsanların ahlak kuralları içerisinde kendi hayatlarını istediği gibi yaşamasını savunuyordu ve bu onun değişmez görüşüydü. Eğer bir insan betona basmak istiyorsa betona, toprağa basmak istiyorsa toprağa basardı. Hangi mesleği seçeceğine onun yerine bir başkası değil, hayatı yaşayan kişinin seçmesi uygundu. Çünkü bir defa verilen bu yaşam hakkı özgürlük içinde olmalıydı, ama elbette Allâhın istediği biçimde.
İşte bu yüzden de Efruz küçüklüğünden beri o beton blokların arasına basarak ilerler ve bu görüşünü diri tutardı. Şimdiye dek hiç isteyerek o taşlara basmamıştı ve bunu anne babası bilmiyordu. Çünkü eğer bilselerdi büyük bir ihtimalle tepki verecekler yada alay edeceklerdi. Ama Efruz ikisini de çok sevdiği halde bu görüşünü hissettirmeyerek şimdiye kadar yaşamıştı ve şimdiden sonra da açığa vuracak değildi.
Nihayet ev kapısına geldiğinde zili çaldı. Zilin anormal şiddetteki kuş cıvıltısı her zaman sinirlerini bozmuştu. Çünkü basıldığı takdirde evin içinde çok fazla ses çıkıyordu ve fazla ses huzursuzluk demekti.
Az sonra annesi kapıyı açtı.

EfruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin