Bölüm-4/İhanet

121 17 4
                                    

"Bir yıl önce..."

Hava güneşli ve sıcaktı. Öğlen saat 2'ye geliyordu ve yaprak kıpırdamıyordu. Okulun en sıkıcı zamanlarıydı. Sınavlar bitmiş, okulda olanların çoğunluğu devamsızlık haklarını kullananmışlardı. Bu yüzden Efruz da okula mecburen gitmiş, sınıfta kendi başına oturuyordu. Böyle kendi başına olmasından rahatsız değil, aksine sessizliği sevdiği için hoşuttu.
Az sonra sınıfa Talha ve Yusuf geldi. Öğretmenin olmamasından yararlanarak öğretmen masasına biri, sandalyeye biri oturdu.
Talha telefonundan arabesk rap açtı ve Talha'yla gülüştüler. Sınıfta yankılanan Rap, Efruzun kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
Rap'i söyleyen adam sevdiğine çok kızmış olacak ki, pervasızce horultular çıkarak bağırıyordu. Söylediği kelimeleri aslında ne olduğu anlaşılamayarak, garip halde anlatıyor, aşkının aşık olduğu kişiye layık olmadığına yanıyordu.
Efruz telefonuyla ilgilenirken bu belli belirsiz sözleri sinirle söyleyen adamın sesinden rahatsız olarak şarkıdan daha yüksek bir sesle;

"Talha sevdiğinden mi ayrıldın diyecem ama bunu dinliyorsan ayırlmaktan daha büyük bi acıya düşmüş olman lazım. Ayrıca bizim sümüklü Nazmiye bile bakmaz ki sana. N'oldu köpeğin Hayrettin yine Ahmet Amcanın bahçesine girdi de dayak mı yedi." dedi. Ve gözlerini devirdi.
"Kanka efkar bastı biliyo musun. Bu raplar beni rahatlatıyo."

Yusuf oturduğu yerde kahkaha atarak dinliyordu ikisini. Ağzından çıkan tükürüklerle katıldı konuşmaya.

"Buna efkar basınca olan millete oluyor Efruz. Gel biz dışarı çıkalım seninle."

"Aynen ya yürü yürü burası efkar koktu.."

Sınıfın kapısından çıkarlarken uzun uzadıya sağında solunda sınıflar olan okul koridoru karanlıktı. Yalnızca tünelin ucundaki ışığa benzer bir aydınlık vardı.
Efruz gözünü kısarak ileriye baktı. Fakat gördüğü şeye anlam veremedi. Beş yaşından beri arkadaş olduğu, fakat geçen seneden beri de hoşlandığı Zeynep, yanında Furkan'la koridordan arkalarına dönük yan yana çıkıyorlardı.
Yusuf da dikkatlice bakıp anladıktan sonra başını hızla Efruza çevirdi.

"Bu Zeynep mi ? Yanındaki da Furkan! Kanka benim gözler doğru mu görüyor ?"

"Dur hele şimdi anlarız" derken depar atıp yetişmek için koşmaya başladı Efruz. Ayaklarını her adımında yere nazikçe basıp ses çıkmasını engelliyordu.
Nihayet ulaştıklarında Zeynep ve Furkan onları görmemişti. Efruz ve Yusuf görülmemek için duvarın arkasından başlarını çıkarıp bakmaya başladılar.

"Bak Zeynep, biliyorum ne hissettiğini. İnan bende böyle hissediyorum. Umutların tükense de hep yanındayım. Omzunu yaslaman için hep yanında olacağım. Ne zaman yalnız kaldığını hissetsen gözlerin beni arayacak belki. Ama bil ki bir adım arkandan olacağım. Seni çok öz-"

"Tamam Furkan. Anlıyorum. Teşekkür ederim yanımda olduğun için. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. İçimde biriktirdiklerimi nereye boşaltabilirdim. Düşündüklerimi senden başkası anlamayacaktı.. Yardımın için sağ ol."

Efruz ağzı yarım açık olanları izliyordu. Furkan eliyle Zeynep'in elini tuttu ve kaldırıp kendi göğsüne koydu. Zeynep'in çimen gözleri Furkana bakıyordu. Efruza değil.
Yusuf fısıltıyla birşeyler söylüyordu ama Efruz tek bir kelimesini bile duyamayacak kadar şaşkın ve sinirliydi. Saklandığı yerden çıktı ve kararlı adımlarla hızla Furkana doğru ilerledi. Koridor Efruzun ayak sesleriyle inlerken Yusuf onu tutmak için arkasından koşmaya yeltendi fakat olası bir hedef olmaktan kaçınarak iki adım sonra durdu.
Koridor bomboştu. Zeynep Efruzu gördü ve eliyle durdurmak için uzandı. Fakat Efruz sağ koluyla onu itti, ardından Furkanın sağ elmacık kemiğine sert ve şiddetli bir yumruk salladı. Zeynep'in "Hayır!" çığlığı koridorda yankılanıp geri döndü. Furkan yediği yumruk yüzünden yerde sürüklendi ve upuzun uzandı. Yediği yumruğun şokuyla kalakalan Furkan bir yandan ayağa kalkmaya, bir yandan da yanağındaki şiddetli acıyı durdurmak için ovalamaya çalışıyordu.
Efruz Zeynep'e anlamsızca baktı. Herşey sanki donmuştu. Kimse nefes almıyor, kıpırdamıyor ve konuşmuyordu. Efruzun
gözleri doldu ve yüzünü Zeynep'in yüzüne bir karış kadar yaklaştırdı. Üzerine titrediği, irkitmemek için çocukkenden beri elini nazikçe tuttuğu, kalbini kalbine ısıttığı, geceleri dua etmekten uyuyamadığı Zeynep, şimdi karşısında gözleri dolmuş ona bakıyordu.

"Ne kadar yazık etmişim kendime. Bu muydun sen ? Elini başkasının eline vermek için mi sakındın benden ? Seni sevdiğimi bile bile bu fazla değil miydi Zeynep ?"

Zeynep olduğu yere mıhandı ve hiç konuşmadı. Tek bir kelam çıkmadı ağzından. Tek bir özür, tek bir affet çıkmadı.
O günden sonra ne Efruz aldı onun adını ağzına, ne de Zeynep onun adını. İki yabancı oldular. On bir sene biriktirilen beraberlik, birkaç dakikada tamamen son buldu. Seven de, sevilen de küstü hayata. Ne mahallenin sokaklarında bağırış çağırış büyüyen iki dosttan eser kaldı, ne de Efruzun kalbindeki o acı veren aşktan. Ellerle inşa edilen muhabbet binası birkaç saniyelik konuşmayla, bu sefer dille yağma edilmişti.
Zeynep bir kelepçe taktı Efruzun boynuna adeta. Ellerine değil, boynuna. Çünkü canını taşıyordu boynunda. Gözlerine baktığında satır satır onu okuyordu Efruz her defasında. Fakat bu sefer o satırlar aldı canını. O son bakışlar, o son kelimeler aralarındaki son konuşma oldu. Ama tek taraflıydı ki aşk, konuşan yalnızca tekti. Ya hatasından suspus oldu Zeynep, yada duygularının karmaşasından. Ama alelade ortadaydı herşey. Efruzun kalbine bir hançer girdi ve yardı ortadan ikiye tüm duygularını. Yıllar sürecek bir hissizlik çukuruna itilmişti. Çukurunda da yanına yalnızca bir defter, birde kalem verilmişti.
~ ~ ~

Bu bölümü kısa yayımlamamın nedeni kafanız karışmasın diyedir. Birkaç gün sonra devamını yayımlayacağım..Diğer bölümde görüşmek üzere!

EfruzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin