6.bölüm

2K 301 241
                                    

-Bütün sevgilerimi atıp içimden varlığımı yalnız ona verdim ben

Şubat / 1936 (Londra)

Turuncu ateş çıplak tenlerini ısıtırken Hoseok, parmak uçlarını yanağının altındaki bembeyaz tende gezdiriyor, şöminenin içinde çıtırdayan ateşin sevgilisinin tuz rengi saçlarında yaptığı renk oyunlarını izliyordu. Yoongi çok güzeldi. Kapanmış gözlerinin altındaki morluklardan çatlamış dudaklarına, yüzündeki belirgin kemiklerden ince parmaklarına kadar. Şöminenin önünde battaniyeler ve yastıklarla yaptıkları ufak yer yatağında yatarken düşündüğü tek şey nasıl da onun her zerresine aşık olduğuydu.

Parmaklarını biraz daha aşağı, göğsünün tam ortasına kadar indirip ilk gördüğünden beri ilgisini çeken yara izinde dolaştırmaya başladı. Açık renkli tenle zıt kahvemsi pembe iz, pürüzlüydü ve ince uzun bir yol halinde karnına kadar uzanıp sonra turunculaşarak silikleşmişti. Sanki izin olduğu kısım biraz daha hassas ve sıcak gibiydi. Hoseok eğilip orayı öpmeyi çok seviyordu.

"Buraya ne oldu?" diye sordu dayanamadan. Yoongi'nin uyuyor gibi görünmesine rağmen uyanık olduğunu biliyordu.

Yoongi ona cevap vermek yerine örtülerin arasında biraz daha kıpırdanıp Hoseok'un merakla havaya kaldırdığı başını yeniden aşağı indirdi, sonra da çenesini sevgilisinin koyu renkli saçlarına gömdü. "Önemli bir şey değil." Dedi bir süre sonra da ama cevabının oğlana yetmeyeceğini gayet iyi biliyordu.

Hoseok başını Yoongi'nin elinin altından kurtarıp yeniden doğruldu. "Bana anlatmayacak mısın?" Hafif nemli yüzü loş ışıkta pırıldarken merakla yüzüne bakmaya devam ediyordu.

Anlatacakları Hoseok'un pek de hoşuna gitmeyeceğinden Yoongi tereddüt etti ama sevgilisi hala ısrarla kendine bakarak sabırla bekliyordu. Sanki sabaha kadar öylece durabilirmiş gibiydi. O yüzden pes etti ve anlatmaya başlamadan önce avuç içini oğlanın yanağına yaslayarak başparmağını dudaklarının üzerinde gezdirdi.

"On beş yaşındayken Londra polisi ile ufak bir anlaşmazlık yaşamıştım, o da belindeki kılıcı kullandı işte." Dedi devamını getirmek istemediğinden elinden geldiğince kısa keserek.

Ama Hoseok, elini hala izin üzerinde inatla aşağı yukarı gezdirirken "Sonra ne oldu?" diye diretti. Kılıç yaraları geride sadece gümüşümsü izler bırakırdı.

"Kaldığım pansiyonun sahibesi eski savaş hemşiresiydi, yarayı dikmeye çalıştı fakat kesik çok derinmiş. Mecburen orayı dağlamak zorunda kaldı." Tam da beklediği gibi Hoseok kollarının arasında irkilirken yanağındaki avuca biraz daha yaslandı.

"Kendine hiç iyi bakmıyorsun, Min Yoongi." Diye sitem etti sonunda. "Umursamazlığın yüzünden başına bir şey gelecek diye korkuyorum. Üstelik bu işin burada bittiğini de zannetme. Yarın kaldığım yerden devam edeceğim."

Yoongi hakkında öğrendiği yeni bilgi onu bir gün daha idare ederdi ama ertesi gün neden pansiyonda kaldığını, sonraki gün neden polisle sorun yaşadığını bir sonraki gün de bulduğu bambaşka soruları soracaktı. Oğlanın kendisiyle alakalı her şeyi bu kadar merakla ve hevesle istemesi Yoongi için hala hayret vericiydi.

Düşündüğü diğer şey ise, Hoseok bu soruları sorduğunda ona bilmediği bir ülkede parasızlık ve kimsesizlikle, neredeyse sokakta geçen çocukluğunu nasıl anlatacağıydı. Ara sıra çalmış, yalan söylemiş, ilk birkaç romanını ve şiirlerini yayınevlerine yok pahasına satmıştı. Geçmişi asla hatırlamak istemediği kadar iğrençti ve sonunda tanınmış bir yazar olması da bunu değiştirmiyordu, Hoseok'tan öncesinde yaşıyor olduğunun farkında bile değildi.

Bury My Heart | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin