“Kes şunu seni koca kafalı!” diye bağırdım olağan sesimle,sonra da elimdeki kurşun kalemi odanın kapısına fırlattım.Ama kapı çoktan kapanmıştı.Ben de yarım bıraktığım işime geri döndüm.Kahveyi andıran,kısa kestirdiğim saçlarımı elimle arkaya ittim.Aslında eskiden belime kadarlardı ama buraya gelirken çoğu değerli şey gibi onlardan da vazgeçmek zorunda kalmıştım.Oyuncak ayıcığım ve müzik kutum da bunlara dahil.
Elimi saçımdan çekince gözüm yüzük parmağıma kaydı.Babamın 8 yaşımda bana hediye ettiği kurdele şeklinde altın bir yüzük parlıyordu parmağımda.Üzerinde 3 tane taş vardı…O benim en değerlimdi…
Bu eve ilk geldiğim gün Halam Korin onu almaya çalışmıştı.Ama yüzük garip bi şekilde parmağımda tekrar belirmişti.Saklandığı yer her neresiyse oradan hoşlanmamışa benziyordu.Hala da artık yüzüğün peşini bırakmıştı.
Bu ev Halam Korin ve yeğenlerim Karol,Mira ve Jamie’nin eviydi.9 yaşımdan beri buradayım ve bazen çok zor geliyor.
Bu eve ilk gelişimi daha dün gibi hatırlarım,çünkü fena halde olaylıydı.Annemi ve babamı gizemli bi şekilde kaybedince kendimi bu,sadece bir odasında fazla mobilya olmayan (benim odam) evde bulmuştum.
Diğer odaları ben temizlerdim.Nasıl eşyalar kullandıklarını,kuzenlerimin bile lüksü nasıl sevdiklerini bilirdim.Mutluydum aslında.Ailemin kaybolmasını falan daha kavrayamıyordum.Zaten olduğumdan geç olgunlaşan beynim onların yokluğunu kabullenmeyi reddediyordu.Ama onların yokluğunu hissettim hep.Hala da hissederim.
Korin Hala’yı ve üç çocuğunu rahatsız ettiğimi anlayamıyordum dolayısıyla.Onları karşımda somurtkan bir yüzle görünce bunu beni ilk defa görmelerinin şaşkınlığına vermiştim.9 yaşındaki bir çocuğun yapacağı gibi elimi uzatıp “Ben Evanessa Demetria,sizi görmek çok güzel” demiştim.Onlarsa karşımda cehennem zebanisini mağarasından çıkarmışım gibi kısık gözlerle durmuş bana bakıyorlardı.
Kuzenlerimle kavgalarımız aslında hep tek taraflı başlar tek taraflı da biterdi.Onlar kavga etmek ister ve ben sadece durup seyrederdim.Bana ettikleri hakaretleri dinler,susmalarını beklerdim.Sonra da haklı olduklarını dile getirip sakinleşirlerdi.
Bu evdekileri fena halde rahatsız etmiştim.Bunu her fırsatta bana hatırlatıp büyük kaybımı gözüme sokmaktan zevk alıyorlardı.
Kabullenmesem de kaybımın farkındaydım ve ailemin yokluğu kalbimde açılmış ve hiçbir şekilde kapanmayacak gibi duran bir boşluktu.Yeri en az şimdiki kadar bomboştu o zamanlar da.Sadece çocuktum ve unutmak o zamanlar daha kolaydı.
Annem Rachel ve babam Calvin Demetria-birbirlerini tutkuyla seven ve büyülü sözler verip bunları tutmaya çalışan ateşli aşıklar falan dememi bekliyorsunuz değil mi? Hayır.Onlar sadece bir birlerini seviyorlardı.Aşk yoktu,ya da ben göremeyecek kadar küçüktüm.
Tanışmalarını kimden duydum,nasıl hatırlıyorum,hiçbir fikrim yok.Ama bildiğim kadarıyla bir trende birbirlerini görmüş ve o günden sonra da hiç ayrılmamışlardı.Nasıl olmuştu bilmiyorum ama o günden sonra babam hep annemin yanında olmuş ve onu hiç yalnız bırakmamıştı.
Ama 11 yıl önce-yani ben tam 9 yaşımdayken ilginç bir şekilde onları kaybetmişim.Hala hatırlamaya çalıştığımda başıma ağrılar girer.Kaybolduklarında,ya da siz öldüklerinde de diyebilirsiniz,onların yanında bir tek ben vardım ve ben de elle tutulur hiçbir şey hatırlamıyordum.Tek hatırladığım loş ışık,mavi bir odadaki çerçeveler ve pembe bebek beşiği.Ama bunların ne anlama geldiğini hala çözememiştim.
O günden sonra da asla onları göremedim.Onlardan bana kalan sadece parmağımdaki kurdele yüzüğüm ve yatağımın başındaki küçük resimleri.Resimde öyle güzel gülümsüyorlar ki.Onları hep öyle hatırlamak istiyorum.Gülümsedikleri her an ben de mutlu oluyorum çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Awaking
FantasyHiç canlanan çizimleriniz oldu mu?Peki ya sizinle konuşan resimleriniz?Onlarla dertleşebileceyiniz,sorunlarınızı çözen kreasyonlarınız?Ben hep onlarla yaşadım.Geldikleri gibi hayatımı hem cehenneme çevirdiler,hem de karanlıkta bi ışık misali odamı v...