Nasıl olurdu acaba, diye düşündü ağır adımlarının sesi boş sokakta yankılanırken. Varmaya çalıştığı bir yer yoktu, öylece yürüyordu, şehre yabancıydı. Gecenin huzur dolu sessizliğine minnet duyarak derin bir nefes alıp verdi. Ardından ellerini ceplerine soktu, hava soğuktu. Burada her şey soğuk, diye düşündü bu kez.
Kadınların bakışları donuk, güneş ısıtmıyor, yapılar bile soğuk...Sonra bir kez daha düşündü, doğduğu bu şehirde büyümüş de olsaydı nasıl biri olurdu? Burada bir çocukluk geçirmiş olsaydı misal, ne değişirdi hayatında? Daha ikinci kadehten votkaya yenik düşmeyeceği kesindi mesala. Ama daha başka ne olurdu? Bir annesi olurdu kuşkusuz. Bu defa bir anne ile büyümenin nasıl bir şey olacağını düşündü. Muhtemelen sıkıcı olurdu. Sürekli bir yerlere gitmemesini, bir şeyleri yapmamasını söyleyen bir kadınla yaşama fikri onu her zaman ürküten bir şey olmuştu.
Şanslıydı ki babaannesi o büyürken nereye gidip nereye gitmediğiyle, ne yapıp ne yapmadığıyla pek ilgilenmemişti.
Babaannesini düşününce yüreğine bir sızı düştüğünü hissetti; nasıldı şimdi, iyi miydi, özlemiş miydi onu, sormuş muydu Filiz'e onun nerede olduğunu?
"Cüneyt!"
Kulaklarına çalınan bu sesin sahibini tanıması için arkasına dönmesine gerek yoktu. Bu sesi nerede olsa tanırdı.
"Ne işin var burada?" diye sordu olduğu yerde öylece durup, bakışları hemen önündeki yuvarlak rögar kapağındaydı.
"Sana söyledim bir işimiz daha var diye.""Ben yokum artık, beni unutun."
Avazı çıktığı kadar bağırırken yüzündeki ifadeye de, öfkesine de hakim olamamış; çoktan arkasına dönmüştü. Döndüğünde, karşısında bulmayı beklediği anlayışlı bir çift göz değildi. Yine de şaşırmadı."Ben yapamam artık abi."
Bu defa sesi yalvarır gibi çıkmıştı, sanki azad edilmek istenen bir köle gibi yalvarıyordu karşısında babacan bir hami edasıyla ona bakan gözlerin sahibine.
"Neden diye sormayacak mısın Cüneyt? Ayrılmadan önce en azından bunu öğrenmek istemiyor musun?"
Cevap vermedi.
"Buraya senin ardından geldim. Ama senin için gelmedim. Neden burada olduğumu da mı merak etmiyorsun?"
Tek kelime etmeden öylece sustu."Artık bana güvenmiyor musun?"
"Öyle değil." dedi bu defa cılız bir sesle.
"Öyle değilse ne peki, söyle oğlum!"
"Nesini söyleyeyim bunun? Her şey gün gibi açık değil mi zaten? Neyini soruyorsun bunun bana abi sen?"
"Sana söyledim, sana anlattım Cüneyt! Nasıl işlediğini biliyorsun, hak et-"
"Kimse bunu hak etmez, hiç kimse!"Cümlesini yarıda kesen genç adama dikkatle baktı uzun boylu, esmer adam. Sanki içini görebilecekmiş gibi, dikkatle, uzun uzun baktı. Ardından derin bir soluk alıp verdi yenilgiyi kabullenir gibi.
"Sen de bunu hak etmiyorsun, değil mi? Bir hırsız olarak anılmayı, bir hırsız olarak yaşamayı hak etmiyorsun."
"Kimse hak etmiyor, Filiz de, sen de, diğerleri de. Kimse hak etmiyor, hiçbiriniz hak etmiyorsunuz."
"Kimse kötü şeyleri hak ettiğini düşünmez Cüneyt. Bana sorarsan eğer, ben de bakışlarındaki bu öfkeyi hak etmiyorum mesela."Kısa bir sessizliğin ardından "Ama zaten," diye devam etti orta yaşlı, esmer adam.
"Kim neyi hak ediyor ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRAR
FanfictionKendinden kaçarken aşka yakalanan bir adamın ve kendini ararken aşkı bulan bir kadının, Selin ile Cüneyt'in hikayesi.