11: Bir Huzur Vaadi

547 47 26
                                    

Gülerek Filiz'in saçlarını dağıtırken "Hadi be oradan!" diye bağırdı. Genç kız, dünya üzerinde ona katlanabilecek bir kadının olmadığını savunurken Cüneyt ise geçimi çok kolay bir erkek olduğunu iddia ediyordu. Filiz ellerinden kurtulup birkaç adımda aralarındaki mesafeyi açarak "Bak mesela, bir örnek vereyim, farz edelim çok aşıksın bir kadına, nasıl fark edersin bunu?" diye sordu gülerek. Kıza göre Cüneyt'in zor bir erkek olmasının sebebi ürkek ve tecrübesiz oluşuydu. Sevişmek konusunda ne kadar bilgili ve tecrübeliyse, aşk konusunda da o kadar toy ve yeniyetmeydi çünkü. Genç adam omuz silkerek "Aşıksam aşığımdır, birde fark etmeye mi uğraşacağım?" dedi. Filiz "Umutsuz vaka..." diye mırıldanırken Cüneyt hızla ona doğru uzanıp tekrar saçlarını karıştırdı.
"Senin sorunun ne biliyor musun, ne olduğunu bilmediğin her şeyden dört nala kaçıyorsun ve aşık olduğunda da bunu yapacaksın. Bu yüzden canım, evet, birde fark etmen gerek."
Cüneyt tek bir kelimesine dahi inanmadığı söylevlerine gülerken bir yandan da kızı sinirlendirmek için alaycı bakışlar atıyordu.
"Eğer birgün aşık olursam, inan ki Filiz, bunu muhakkak fark ederim. Zaten aşkın da kendini fark ettirmesi gerek, yani mesele de bu aslında."
Genç kız tok bir kahkaha atarak elini havada şöyle bir salladı.
"Bir insan ancak bu kadar tanımaz kendini!"
Bu cümleye karşın kaşları çatıldı adamın. Filiz'in bunu art niyetle söylemediğini biliyordu, ama oradaki haklılık payı onu rahatsız ediyordu işte. Kendiyle bir kavgası vardı zaten... Filiz'in söylediklerini düşündü kısacık bir anda, gerçekten kendini tanımıyor muydu? Birgün gerçekten seveceği biriyle tanışıp ya bunu fark etmezseydi? Yutkunarak biraz ilerisinde koşturan genç kıza baktı. Haklı mıydı sahiden?
"Filiz!" diye seslendi birden, bahçedeki papatyaları toplamaya girişen kıza.
"Ben fark etmezsem, sen fark edersin değil mi?"
Cevap vermedi kız, sadece gür ve neşeli bir kahkaha attı. Cüneyt ise tebessüm etti duyduğu sesle. Bunun anlamını bilecek kadar tanıyordu kızı. Rahatlamıştı.

Öte yandan, o günden sonra adamın en büyük korkularından biri oldu; aradığını bulup da bulduğunu fark edememek...

***

Balık tutmayla, pişirmeyle ve Selin'e takılmayla geçen uzun ve yorucu bir günün ardından eve geldiklerinde dedesiyle zoraki kısa bir sohbet etti Cüneyt. İhtiyar adam, yeni hayatını benimsemeye başladığını düşündüğü torununa İstanbul'a döndüklerinden beri ilk kez sıkıca sarılmış, sonra da uzun uzun güzel erkek yüzünü seyrederek annesiyle benzerliğini tartmaya çalışmıştı. Nihayet genç adamı azat edip dinlenmesi için odasına çıkmasına izin verdiğinde ise Cüneyt kendini doğruca banyoya atmış, küveti doldurup sıcak suyun tüm bedenini tazelemesine izin vermişti. Sonra küvette uykuya dalmak üzereyken güç bela banyodan çıkıp yatağa devrilmişti. Neredeyse kırk sekiz saattir uyumamıştı. Beyin fonksiyonlarının zayıfladığını hissediyordu. Biraz daha uykusuz kalsaydı yürürken ya da konuşurken aniden olduğu yere devriliverecekti, emindi.
Uzun ve deliksiz bir uykunun ardından sabah uyandığında hala yorgun olduğunu fark edip bıkkınlıkla hazırlandı. Birkaç kelime ancak konuştukları hızlı bir kahvaltının ardından dedesiyle birlikte şirkete geçtiler. Adam yol boyunca öğrenmesi gerekenlerden ve önlerindeki projelerden bahsetmişti ama Cüneyt'in aklı çok başka yerlerdeydi. Bahar'ı düşünüyordu. Babasını, annesini ve geçmişini... Dedesini gördüğü her sefer genç adama öğrendiklerini anımsatıyordu. Yüzleşip hesap sormak istiyordu aslında, ama bunu yaparsa sonrasında ne ailesinin intikamını alabilirdi ne de huzura erebilirdi. Şirkete geldiklerinde hiçbir şey olmamış gibi davranan Mine'nin tavırlarındaki mesafeyi hissederek sessiz kalmayı tercih etti. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Kadın yapması gerekeni yaparak ondan uzak duruyor ve işiyle uğraşıyordu.
O halde Cüneyt neden vicdan azabı çekiyordu?
Dirseklerini oturduğu masaya dayayıp başını ellerinin arasına aldı. Her şey üstüne geliyormuş gibi hissediyordu. Yüreği ağzında, ha oldu ha olacak, bir yıkım bekliyordu. Hadi, diyordu kafasının içindeki onlarca ses, hep bir ağızdan.
Hadi, olsun ne olacaksa artık!

FİRARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin