Doğan
Güneş doğmuş çoktan sabah olmuştu. Fakat ben uyanıp uyanmama arasında bocalıyor göz kapaklarımı açamıyordum. Yorgunluktan mı yoksa uykusuzluktan mı kestiremiyordum. Gece doğru düzgün uyuduğum söylenemezdi. Bölük pörçük gördüğüm çatışma sahneleri uykumdan sık sık sıçramama neden olmuştu. Uzun zaman olmuştu böyle kabuslar görmeyeli umarım uykusuz gecelerim geri gelmez. Uyanıpta kendime gelir gibi olduğumda yatakta doğrulmaya çalıştım. Ahhhh buda neydi kolumun o halini unutup ağırlığımı vermiştim , kolumda ki sızım şiddetlenerek tekrar başlamıştı. Yatakta cebelleşerek on dakikada ancak doğrulabildim.
Kafamı toparlamaya çalışarak son bir iki gündür yaşadıklarımı sıraladım kafamda. Sonra nedense onun yüzü beliriverdi gözümün önünde. Uzun kirpikleri, kendinden emin ve bir o kadar da hüzünle bakan ela gözleri vardı. Beline kadar uzanan turuncu saçları, ince kıvrımlı narin beli yeni filizlenen bir tomurcuk edası katıyordu ona sanki. Böyle düşünürken yüzümde bir gülümseme belirdi. Kabûl kendine has bir çekiciliği vardı, fakat yaş olarak çok küçük adeta körpecikti o yüzden bir kadın gözüyle bakamıyordum ona. Ayrıca tipim bile sayılmazdı benimki bir koruma iç güdüsü olmalıydı, evet evet aynen öyle. Derken miğdemin kazındığını hissettim malûm dünden beri bir şey koymamıştım ağzıma bir an önce aşağıya insem iyi olacaktı.
Kör topal bir şekilde aşağıya indim. Emine Hanım kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı sanırım ; çünkü mutfaktan çok hoş kokular geliyordu. Dayanamadım biraz daha beklersem acımdan osacaktım.
Mutfağa dalarak böreklerin olduğu tabağa elimi daldırdım. Elime ilk gelen böreği aldığım gibi miğdeme indirdim. Emine Hanım benim geldiğimi farkettiğinde ' Doğan Bey size hemen bir servis açayım yaranızdan dolayı çok güçsüz düşmüşsünüz ayağa bile kalkmamanız gerekiyordu' şeklinde konuşmasını sürdürerek bir yandan da bana servis açıyordu.
İyiyim ben Emine Hanım merak etmeyin dinlensem geçer diyerek geciştirdim. Bir güzel karnımı doyurdum kimseyi bekleyecek mecalim kalmamıştı.
Bir an önce kendimi toparlayıp iyi olmalıydım. Kardeşim Meryem beni böyle görmemeliydi zaten çok hastaydı. Hastalığı o küçük narin bedenini her geçen gün daha da yorgun düşürüyordu. Doğduğundan beri sürekli hastanelerde sabahlıyorduk en ufak bir üzüntüyü bedeni kaldırmıyordu. Organ nakli olana kadar hastaneyi eve taşımıştık
Evin bir odasını ona terhis etmiştim. Karaciğer yetmezliği vardı kardeşim de onun o halini gördükçe çaresizliğime daha da sinirleniyordum. Kardeş olmamıza rağmen dokularımız uymadığı için nakil yapılamıyordu. Yıllarca uygun bir verici aradık ama bulamadık. Bir umut bekliyorduk işte.Umut dediğin bir melodi gibiydi. Bir kere duyup hayat boyu atamadığın... Benimki de böyle bir şeydi işte. Hayattan tek bir şeyi umut ettim ama bu yönümü kimseye göstermedim. Tek isteğim kardeşimdi hayattan tek dayanağımdı o benim.
Öyle derine dalmışım ki Kader denen kızın geldiğini bile farkedemedim. Günaydın dedi ürkekçe ve devam etti. Şey şimdi nasılsınız. Be be benim yüzümden bir şey olsaydı vicdan azabından ölebilirdim. O gün siz olmasaydınız ne yapardım bilmiyorum. Lafını keserek şimdi bir şeyler ye bunları kahvaltıdan sonra benim çalışma odamda konuşalım dedim. Mahçup bir şekilde yüzünü yere eğdi. Zar zor bişeyler yedi. Ben ise Ahmet Beyin yardımıyla odama kadar çıkıp üstümü değiştirdim.
Aşağıya indiğim de direk çalışma odasına geçtim. Kader gelene kadar hisse senetlerini kontrol ettim biraz. Bayadır bakamamıştım işten güçten. Yeni gireceğimiz ihale için rapor hazırlatmıştım ben de benzer bir rapor hazırlamış ikisinin karşılaştırmasını yapıyordum. Daha sonra da vereceğimiz teklif için bütçeyi kontrol edecektim. Raporlarla boğuşurken odamın kapısı çalındı. Girrr dedim yüksek bir sesle . Kader ürkek bir ceylan gibi yavaşça girdi içeri . Karşımda ki koltuğa oturmasını işaret ederek neler olduğunu en başından atlamadan anlatmasını istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevdanı Fısılda
RomanceNasıl bilebilirdi ki ayaklarıyla gittiği kişinin aslında kaderini de değiştirecek kişi olduğunu