Ordu doktorunun gözlerinin içindeki korku, hissedilebilir bir derecedeydi.Gerçekleri anlamam uzun sürmemişti.Yarısı açık bir yaka, kırmızı ruj izleri ve hafifçe yayılan amber kokusu.
Aldatıldım.
Hayır, böyle düşünmemeliyim.
Bu koku doktorun, yakası da terlediği için açık.
Peki ya ruj izleri Sherlock?
Onlara da bir bahanen var mı?
Bir açıklaması olmalıydı.Her şey düzgün giderken, bombok olmamalıydı.
Fakat bir açıklaması yoktu.İhanete uğramıştım.
İhanete uğradım, şuan karşımda duruyor.Benden korkuyor, çünkü ne tepki vereceğimi bilmiyor.
Peki nasıl tepki vereceğim?
Affetmeli miyim, bağırmalı mıyım, her şeyi kırıp dökmeli miyim?
Bilmiyordum.Lanet olasıca beynim durmuştu.Gözlerim yakanın her tarafında geziniyordu.Açık kırmızı ruj izleri, gömleğinin yakasını yırtarcasına çıkaran kadın, amber kokusu, ve en düşündürücü olan bölge, gözleri.
Daha fazla dayanamayacağım, siktir et.
Sol el damarıma taklılan serumu hızlı fakat dikkatli bir biçimde çıkardım.Bu sırada ordu doktoru bana bir şeyler söylüyordu, ne bilmiyorum.
Düşünmüyordum.Beynime kırmızı kod gönderilmişti.Kırmızı tehlikeyi simgeler, kırmızı kod ise düşünmeden hareket etmeyi.Ayağa kalktığımda ayaklarımın üzerinde durmakta ilk başta zorlandım.Kaşlarımı kaldırıp başıma baskı yaptım, bu sırada ise John yanıma gelmişti.Dinlemedim.Dinleyemezdim.Önceden serumlu olan ve beyaz tenime damla damla kan damlayan elimle onu omzundan yatağa ittirdim, kendime açılan yoldan yürümeye başladım.Üstümde bulunan tek şey bebek mavisi renkte, beyaz puantiyeleri olan hasta önlüğüydü.Fakat ne önlük umurumdaydı, ne de yere damlayan kanım.Birkaç hemşire beni fark ettiğinde bir tanesi telefon açtı, iki tanesi de peşime takıldı.John da muhtemelen peşimdeydi, veya yaptığının suçluluk duygusuyla hasta yatağında oturmuş ağlıyordu, emin değildim.Fakat bu andan sonra tek bir karar almıştım.
Bir daha kimseye güvenmeyecektim.
Sarı saçlı bir hemşire kolumdan tutup bana bir şeyler söylemeye başladı.Sinirime dokunan aptal sesi daha çok sinirlenmeme neden olurken, anın içinde durdum.Esmer bir hemşire sarışına beni odama götürmesine katıldığını belirten birkaç şey söylerken duygularıma yenik düştüm.Kıskançlık, yenilmişlik, ızdırap, acı, ve en çok da kendini belirten duygu, intikam.
İntikam.
Durduğum yerdeyken arkama döndüm.Sarı saçlı hemşire ve yanındaki bana bir şeyler söylüyordu.Kolumu hızla hemşirenin kolundan çektim ve önüme dönüp yürümeye devam ettim.Peşimden esmer hemşire, onun arkasından da sinirimi bozan manyak geliyordu.Anın içindeki adrenalin ve bütün duyguları kontrol edemiyordum.Esmerin kolundan tutup onu yere ittirdim.Ona ne olduğuna bakmayı aklımdan bile geçirmeyerek adımlarımı hızlandırdım.Çıkış kapısını sertçe ittirdikten sonra gün ışığı yüzümü vampir gibi buruşturmama sebep oldu.İnsanların bakışları üzerimdeydi.
Ne zaman değildi ki?
Umursamayıp yoldan geçen bir taksiyi çağırdım.İçine bindiğim anda şöförün bakışlarında anlamsızlık vardı.
"221B Baker Sokağı, çabuk ol." dedim ve adam başını salladıktan sonra arabayı sürmeye başladı.
Bu sırada kanayan elime baskı yapıyordum.Sarabileceğim hiçbir şey yoktu.Önlüğümü yırtmayı denediğimde başarısız olmuştum.Pes edip eve ulaşmayı bekledim.
Evimin önüne geldiğimde taksiciye para veremedim.Bu yüzden ona beklemesini, evden para getireceğimi söyledim.Kapıyı çaldıktan sonra ve Bayan Hudson'ın telaşlı konuşmalarını dinlemeden geçmemden sonra parayı alıp taksiciye verdim.Yeniden içeri girdiğimde Bayan Hudson'ın gözünde telaş yoktu.Artık gözlerinde kızgın bakışlar vardı.
"Sherlock, bana ne olduğunu anlat.Ayrıca elin?Peki dün akşam neredeydin?Kaç kez telefon ettim fakat-"
"Bir sorun yok." diyerek sözünü kestim.
"Sadece bandaj istiyorum." Bayan Hudson başını kırgın bir biçimde salladıktan spnra holden ayrıldı.Merdivenleri çıkarken gerçekleri anlamaya yeni başlamıştım.
Duygularımı tutamadığım için şiddete başvurdum.
Sevdiğim adam tarafından aldatıldım.Eğer bir insan gerçekten seviyorsa aldatmaz.
Duygularıma yeni düştüm/düşüyorum.
Siktiğimin hayatı çok boktan.
Odama geldiğimde üstümde bulunan tek parça kıyafeti çıkarıp gömlek ve pantolon giydim.Salonda da elimi bandajladıktan sonra deri koltuğuma oturdum.
Bir sebebi olmalı.
Ordu doktoru beni seviyor.
Veya seviyordu.
Bir sebebi olmalı.
Olmalı.
Olmalı.
Peki ya yoksa?
Düşüncelerimin içinde boğuluyordum.Beni kurtaran kimse yoktu.
Ayrıca aklımı kurcalayan bir şey daha vardı.
İntikam.
Gittiğim hastahanenin personellerinden siyah saçlı kızı buldum.Hastasıymışım gibi yaparak -ki mantıken hastasıydım- telefon numarasını aldım.Düşünmeyen beynimim içindeki alarm yine kırmızıydı.
Fakat bu sefer o kadar iyi gözükmüyordu.
"Sheila konuşuyor, alo?" dedi tiz bir ses.
"Merhaba, ben Sherlock Holmes.Hatırlarsanız bugün hastahanenizdeydim-"
"Evet, bunlar kaçmanızdan önceydi." dedi bıkkın bir ses tonuyla.
"Bunun için üzgünüm, ama mesele iş meselesiydi.İşime bağlı bir adamımdır." dedim kararlılıkla.
"Ne istiyorsunuz?" dedi aldırmaz biçimde.Ses tonunun değişimlerini dinlemek hoştu.
"Aslına bakarsan Sheila, açtığınız damar yolunun kanamasını durduramıyorum.Evime gelip pansuman yapabilir misin?" derken bir yandan da elimin üzerindeki kurumuş kanı soyuyordum.
"Hastahaneye gelmeniz daha kolay olur."
"Gelemem."
Hattın diğer ucundan sinirli bir nefes verişi duyduktan sonra;
"Tamam.Adres?"
"221B Baker Sokağı, kan kanamasından ölmek istemiyorum." dedikten sonra telefonu hızla kapattım.Elimdeki iyileşmiş yaraya baktım.Aslında yarayı kendim yapmıştım.Serumun iğnesini çıkarırken düzgün çıkartamamış, derimi biraz yırtmıştım.Bu da yaraya sebep olmuştu.
Kitaplık rafına koyduğum enjektörlerden bir paket alıp açtım.İğnesiyle yarayı biraz deştikten sonra iğneyi çöpe attım.Şimdi elim yine kanıyordu.Fakat sanki biraz fazlaydı, aşırıya kaçırmıştım.
Yaklaşan ayak seslerini duyunca başımı kapıya çevirdim.Sheila üzerinde üniforması ve sırt çantası ile gelmişti.Yüzü çok yorgun gözüküyordu.Odaya göz gezdirdikten sonra yanıma geldi ve başıyla masayı işaret etti.Masaya oturduğumuzda sırt çantasından birkaç ilaç ve bandaj çıkarıyordu.
"Bir merhaba bile demeyecek misim?" dedim mızmızca.
"Bak tüy yumağı, normalde evimde, sıcacık yatağımda uzanırken bilgisayarımdan Netflix'i açıp dizi izleyecektim.Fakat senin gibi bir çük kavanozunun eline pansuman yapmak için değerli zamanımı ayırdım, o yüzden amacım buradan siktir olup gitmek."
Yüzümü buruşturdum.
"Hastahanedeki cici kızlığına noldu?" dedim burun kırıştırarak.Bu sırada elime bir şeyler sıkıyordu.
"Cidden yorgunum.Bana sataşma." dedikten sonra pür dikkat işine odaklandı.
Pansumanı bitirene kadar konuşmadık.O işini yaptı, ben onu izledim.Eşyalarını topladıktan sonra gitmek için kapıya yöneldi.
Odadan çıkacakken aniden"Dur," dedim.Bana döndüğünde onun yakınındaydım.
Alarmlar beynimde yanıp sönüyor.
Aniden onu sağ elimle belinden tutup kendime çektim, ani dürtülerimle dudaklarını dudaklarıma bastırdım.Karşılık vermediğinden iki saniye sonra belindeki elime sertçe ittirip beni de ittirdi.
"Cidden mi?" dedi hayal kırıklığıyla.
Senin beynini sikeyim Sherlock.
Donup kalmıştım.Sadece onun yüzüne bakıyordum.
"Bak, sevgilini senin yatağında ağlarken buldum.Belli ki kavga etmişsiniz ama onun sana, senin ona ihtiyacın var.İntikam almaya çalışma." dedi öğüt veren bir anne gibi.
"Sevgili değiliz." dedim titreyen sesimle.
"Her neyse ne, intikam sana bir şey kazandırmayacak.Pişman olursun o kadar." dedi ve sıkıntılı bakışlarıyla bana son kez bakış attıktan sonra odadan ayrıldı.
Olduğum yerde donakalmıştım.
İntikam sana bir şey kazandırmayacak.
Ben ne yapıyorum?
Bana neler oluyor?
Duygularım terazinin ağır tarafında.
Onları azaltmalıyım.
Çalan telefonumun sesini duyduğumda duyguların ağırlığının artacağını bilmiyordum.
Ekranda beliren John Watson yazısı, delirmem için idealdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Keman Telleri
Romance"Belki de kalplerimiz beyinlerimize yalan söylemiştir, doktor."