Bölüm 6

145 8 0
                                        

Verilen soundtrack ile okuyabilirsiniz.
O an içerisinde,neden burada olduğumu,neden onun burada olduğunu,neden böyle bir şey yaşadığımı sorguladım Tanrı'ya.

Sevgili Tanrım,lütfen bunun bir kabus olduğunu söyler misin?
Çünkü iyi hissetmiyorum.
Çünkü bu yanlış.
Mutlu son olması gerekmez mi?
Bunun bir davet olması gerekmez miydi?
Ama olmadı.
Sevgili Tanrım,neyin cezasını çekiyorum?

Bir sürü düşünce, o an için çalışmayı bırakmış beynimde dönüyordu.Zihnim depreme uğruyor,bacaklarım yere basmakta zorlanıyordu.Bulanıklaşan görüntü,fazla hızdan mı,yoksa giderek çöken karanlıktan mıydı?Vücudum neden bu kadar güçsüzdü?
Beynimin algıları yavaş ve sessiz bir biçimde kapanırken,ben bunun farkında değildim.Ama en son,bulanık görüntünün hem fazla hızdan hem de giderek çoklaşan karanlığın sebep olduğunu anlamıştım.

Gözlerim,onlar acıyor.
Sanki göz kapaklarım tonlar taşıyor.
Sesler.Ayırt edebilir miyim?
Evet,bir monitör sesi var.
Ayak sesleri var,fakat uzaktan geliyorlar.
Fısıltılar var.
Neden gerginim?
Çünkü fısıltılar iyiye işaret değil.
Peki koku?
Koklayabilir miyim?
Ayırt edebilir miyim?
Hayır,çünkü tek koklayabildiğim şey saf oksijen.
Bu iyi hissettiriyor mu?
Biraz.Ama saf oksijen nerede bulunur ki?
Hastahane.
Hastahanedeyim.
Gözlerimi açamıyorum.
Onlar çok acıyor.
Düzenli kalp atışı sesleri monitörden odaya yankılanıyor.
Ağzımda ise acı bir tat var.
Kurumuş.
Ağzım susuzluktan kurumuş.
Tanrım,bana yardım et.
Şuan öldüm mü?
Ölü olmak böyle bir şey mi?
Hiç sevmedim.
...
Eğer öldüysem Tanrım,bana cevap verebilirsin.
Cevap yok,ölü değilim.
Değil mi?
Biraz sabredersem,gözlerimi açabilirim.
En son neredeydim?
John ile beraber,operadaydım.
Sonra kızı gördüm.
Ve şuan buradayım.
Düşüncelerimin içinde boğulmadan uyanmalıyım.

Gözlerimi sonunda açabildiğimde,ilk gördüğüm şey beyaz tavan oldu.Başımı hareket ettirmeye çalıştım,yavaşça sağa döndürdüm bakışlarımı.Ziyaretçi koltuğu denilen yeşil renkli,kumaşı solmuş olan koltuk boştu.Başımın sağ üst köşesinde bulunan monitör sinir bozucu sesler çıkarıyor,onun yanında bulunan koyu ahşap komodinin üzerine damlayan küçük su birikintisi ise minik damlalar halinde yere damlıyordu.Monitörle pek uyum sağlayamayan su sesleri,sanki beni delirtmek için yaratılmıştı.
Hey baksanıza,burada çok düşünen bir adam var.Hadi uyum sağlamayalım ve onun sinirini bozalım.Zaten adamda sinir olduğundan da emin değilim.
Kapıya doğru kaydırdım gözlerimi.Geçen bir iki hemşireden başka kimse yoktu.Ne başımda bekleyen John,ne de durumumu bildiren bir doktor vardı.Ne tür bir hastahaneydi bu?Muhtemelen civardaki en yakın hastahaneye getirilmiştim,soluk koltuğa bakarsak.O sırada kapının önünden geçen bir hemşire,benim uyanık olduğumu anladığı sürede göz teması kurdu.Bir saniyelik göz temasından sonra hızlıca yürümeye devam etti.Fısıltılar arttı,sonra kesildi.Biri sert basan ayak sesi,diğeri hafif ve narin olan ayal sesleri yankılanmaya başladı hastahanede.İçeriye siyah saçlı ve yeşil gözlü minyon bir hemşire,ardından da John girdi.Hızlıca adımlarla yanıma gelen ordu doktorunun bana söylediği ilk cümle şuydu;
"İyi misin?"
Halsiz bir biçimde evet anlamına gelen bir göz kırpması yaptıktan sonra bakışlarımı hemşireye kaydırdım.
"Bana ne oldu?"dedim boğuk sesimle.Sesimi duyan hemşire komodindeki sürahiden plastik bardağa su doldurdu ve benim almama izin vermeden yatağı dikleştirip suyu içirdi.Plastik bardağı boş komodine koyduktan sonra yüzüne bir gülümseme yerleştirip sağ elinde olan dosyayı kaldırdı.Solaktı.Önlüğünden kalem aldı ve dediğim gibi,sol eliyle dosyada bulunan kağıda bir şeyler yazdı.
"Fazla heyecandan dolayı bayıldınız."dedi minyon kız.
John'un gözlerini bana diktiğini hissedebiliyordum.Fakat kıza bakmaya devam ettim.
"Tamı tamına...İki saattir baygınsınız."
Odaya sessizlik çöktü o anda.Kız,sessizlikten ve bakışlardan anlamış olacak ki sessizliği bozmak için ağzını açtı.Sonra geri kapadı,dosyanın diğer sayfalarını çevirdi.Bunu da sadece rol olsun diye yapıyordu.Sonra hışımla dosyayı kapatıp komodine fırlatır gibisine koydu.
"Çok klasik bir soru olacağını biliyorum,fakat iyi misiniz?"dedi tedirgin bir biçimde.
"Sanırım evet,fakat başım biraz ağrıyor,ilaç getirirsen beni sevindirmiş olursun." dedim ve kız fırlarcasına odadan çıktı.Yorgun hareketlerle başımı John'a çevirdim.Siyah ceketinin içine giydiği beyaz gömleğinin yakası bozulmuştu,boynunun oradaki düğme ise açılmıştı.Yorgun gözlerle beni izliyordu.Fakat gözlerinin içinde bir duygu saklıydı.Ve ben bu duyguyu iyi tanıyordum.
Korku.
Neyden korkuyorsun,Watson?
Gerçeklerden mi?
Yoksa benden mi?

Uzun süre sonra selam,yeni bölüm yazmamamın nedeni bu hikayeyi yazdığımı unutmamdı.
Sonraki bölümde görüşürüz.

Keman TelleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin