bu bölüm text değil arkadaşlar.
ve belirtmek isterim ki; BU BÖLÜMDEKİ HERKES HAYAL ÜRÜNÜDÜR. Yani, 'biz neden Lâl gibi sevilemiyoruz' diye düşünmeyiniz.
-
Suratını göstermeden bana sarılacağını söylemişti.
Belli etmiyor olsam da, onu çok merak ediyordum. Kim olduğunu deli gibi merak ediyordum ve ona güvenmeye başlamıştım.
Tanımadığım birisine güvenmeye başlamış olmam hastalıklıydı.
Nisan ayındaydık ve havaların henüz tam olarak ısındığını söylenemezdi. Bu yüzden tişörtümün üzerine siyah bol bir sweatshirt giydim ve telefonumu sweatshirtümün cebine atarak ayakkabılarımın bağcıklarını bağladım.
Şu an ona sarılacak olmamın verdiği gerginliği bir yana bırakacak olsaydım, bütün kırgınlığımı gözler önüne serebilirdim.
İrem'di o, ne bileyim. Ne olursa olsun, diğer yakın arkadaşlar kadar yakın olmasakta sahip olduğum, sahip olduğumu zannettiğim, tek arkadaşımdı.
Sweatshirtümün şapkasını kapatarak odamdan çıktım.
"Nereye gidiyorsun?"
Kapıdan çıkmak üzereyken babamdan gelen soruyla duraksadım. "Sitenin içinde dolaşacağım."
"Tamam," diyerek gülümsedi, babam. "Telefonun açık olsun, endişeleniyorum."
Ona boş bir tebessüm göndererek evden çıktım ve ellerimi ceplerime yerleştirerek parka yürümeye başladım.
Parka geldiğimde banklardan birisine oturdum ve telefonumu çıkartarak anonime mesaj attım.
L: ben geldim ama sen yoksun
Bilinmeyen Numara: suratıma bakma, yalvarırım
Dudaklarımı yalayarak telefonu tekrar cebime attım ve giydiğim siyah tayt yüzünden daha da ince görünen bacaklarıma bakmaya başladım.
Kısa bir kız değildim, üstelik çokta zayıftım ancak bu yemek yemeye itmiyordu, yetmiyordu. Yemek yemek midemi bulandırıyordu.
Bir süre sonra yanıma bir beden oturduğunda heyecanlanarak kasıldım. "Anonim..."
Sweatshirtünün şapkasını biraz daha aşağıya indirdi. "Bakma bana, lütfen."
Bakmadım.
Sadece kemikli ve titreyen ellerine bakmakla yetindim.
"Ben..." diyerek bana yaklaştı ve kafasını yana eğdi. "Lâl, sana sarılabilir miyim?"
Başımla onayladığımda derin bir nefes aldı ve ellerini önce bileklerime dolayarak yutkundu. Etraf bomboştu, yalnızca dalga sesleri vardı. Dolayısıyla yutkunduğunu duymak zor olmamıştı. Elleri sweatshirtümün üzerinden dirseklerime çıkarak yavaş yavaş yukarı çıkmaya devam etti.
"Ne yapıyorsun?" dedim, anlam veremeyerek. "Direk sarılsan ya."
"Dokunmaya kıyamıyorum ki," dedi boğuk bir sesle. "Dokunursam, kırılacakmışsın gibi hissediyorum."
"Zayıf-"
"Hayır," dedi, hızla. "Zayıf olmanla ilgili değil. Sadece... Ben seni seviyorum, ben seni dört senedir çok seviyorum ve bugün sana dokunabilme şansını yakalamışken...Bu rüya gibi hissettiriyor."
Karanlıktan ve şapkasından suratnı seçemiyordum. Suratımı avucunun içine alarak baş parmağıyla elmacık kemiklerimi okşadı. Ardından kollarını yavaş yavaş belime indirerek belime sardı.
Ben de kollarımı onun boynuna dolayarak tahminimce soğuktan kızaran burnumu onun boynuna gömdüm.
"Lâl ismi, Divan Yazımı'nda kırmızı şarap anlamına geliyor," diyerek tek elini belimden çekerek saçlarıma yerleştirdi ve saçlarımı okşamaya başladı. "Ve inanır mısın bilmiyorum ama, benim vücudumun direnemediği tek içki kırmızı şaraptır."
O saçlarımı okşarken ben ona sarılmayı bırakmadım. Güzel kokuyordu. Çok güzel kokuyordu.
"İre-"
"Hey," diyerek susturdu beni. "Düşünme şimdi bunları. Sadece sarıl bana."
Sarıldım.
O gece babam arayıpta nerede olduğumu ve eve çok geç kaldığımı, endişelenmeye başladığını söyleyene kadar sadece sarıldık. Arada saçlarımı okşadı, saçlarıma bir-iki öpücük bıraktı ve genel olarak, dokunmaya kıyamadı.
-
(17)

ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Fat [texting]
Short StoryDirettiğiniz güzellik anlayışının kurbanlarından sadece birisiydim.