Eski kitapların, dökülmeye yüz tutmuş sayfalarını çeviriyor yavaşça. Kitaptan gelen küf kokusu burnunu dolduruyor. Herhangi bir sayfayı açıyor ve okumaya başlıyor,
" "Yavrum!" diye bağırdı Veronica. "Korkma, yanındayım!" Anna annesinin o yumuşak sesini duyuyordu, ama cevap veremiyordu. "Nolur beni bırakma." demek istiyordu. Ağzını haraket ettirip duruyordu, ama nafile. Sımsıkı bantlarla bağlanmış o incecik dudaklarından hiç ses çıkmıyordu. Korkuyordu.
Afra, "Yavrum" kelimesinin üstünde gezdiriyor parmaklarını. Eskiden anneside öyle derdi... Aklına geliyor yine. Gözleri doluyor ama farkında değil. Sıcak bir damla akıyor pürüzsüz yüzünden. Sonra arkasından bir kol ona dokunuyor ve irkilerek kitabı yere düşürüyor.
"İyi misin kızım?" diyor arkasından gelen yaşlı ses. Sese dönüyor ve 70-75 yaşları arasında, beyazlamış saçları, mavi gözlerinin ışığı sönmüş, çökük bir adam görüyor.
Gözünü silip "İyiyim." diyor Afra.
"Kitap mı duygulandırdı?" diyor adam ardından.
"Anne-kız sevgisi... Beni hep duygulandırır..." diyerek yere düşürdüğü kitabı alıyor.
"Anlıyorum... Ne zaman kaybettin anneni?"
"2 yıl oluyor."
"Allah rahmet eylesin kızım."
Sadece başınk sallamakla yetiniyor. Afra'nın annesi öldükten sonra hiçbir dine inancı kalmadığı için bu tür sözler artık ona çok gereksiz geliyor...Kitabı adama verip kitapçıdan çıkıyor. Rüzgar yüzüne vuruyor, saçları dalga dalga arkasına dağılıyor. Kulaklığını kulağına geçiriyor ve telefonundan All I Want-Emma Bale'yi açıyor. Kapşonunu kafasına geçirip kızıl saçlarını iki yana paylaştırıyor. Ellerini cebine sokup evine doğru yürümeye başlıyor.
Kafasında annesinin yüzü beliriyor. Beyaz teni, açık kahverengi gözleri, hiç yaşlanmayan cildi, küçük burnu...
Korna sesiyle üstüne şimşek gibi gelen kamyonu görüyor. O panikle ayağı bir taşa çarpıp yere düşüyor. Çığlık atıp ellerini yüzüne siper ediyor ve gözlerini kapatıyor.
Gözlerini açtığında deri bir cekete sımsıkı tutunuyordu. Biri onu kucağında tutuyordu. Adam yüzünü siyah bir atkıyla kapatmış olduğu için yüzünü göremiyordu. Sadece aynı annesine benzeyen açık kahverengi bir çift göz görüyordu.
Adam Afra'nın gözlerinin içine bakıp yavaşça yere bıraktı. "İyi misin?" dedi tok ses. O adam konuşuyordu. "Bir yerinde bir şey var mı?" Afra bir an cevap veremedi ama sonunda konuşmayı başarabildi.
"İyiyim. Beni sen mi kurtardın?"
"Önemi yok."
"Ama nasıl? Kamyon çok yakındı!"
Afra'nın ellerini tutarak, "Daha fazla soru sorma, sakın bunları düşünme ve evine git. " dedi adam.
Hiçbir şey demeden, Afra evine yürümeye başladı.Afra giderken adam da arkasından derin bir nefes alarak "Ah, Tasya." dedi ve o da yoluna devam etti.
Afra eve vardığında babası daha gelmemişti. Odasına gidip üstündeki siyah tüylü kazağı çıkartıp yerine, kalın pembe ayıcıklı polarını geçirdi. Altındaki dizlerinden yırtmaçlı siyah pantolonu da yere çıkartıp pijamasını giydi.
Salona gidip kendini koltuğa attı. Bugünü düşündü. Bir boşluk vardı. Ama ne? Başını arkaya yatırıp gözlerini ovuşturdu. O sırada kapı çaldı. Oflanarak yerinden kalktı. Kapıya gidip "Kim o?" dedi. Babası dışarda soğuktan donmuş bir şekilde "Benim Afra." dedi. Kapıyı açıp babasını içeri aldı. Babasının kırmızı olmuş burnuna baktığında yüzünde istemsiz bir gülüş oluştu. "Neye gülüyorsun?" dedi babası. "Paylaçolara benziyorsun." dedi daha çok gülerek. "Afra Öz. Ne dediğini farkındasın değil mi? Karşında bir polis duruyor." dedi rozetini tutarak gururla. "Palyaçolara benziyen bir polis... " dedi gözlerini devirerek. Babası da güldü ve Afra'nın saçlarına ellerini sokarak karıştırdı. "Baba yapma şunu! Çocuk değilim artık!" dedi Afra. "Pekala çocuk olmayan Afra. Büyüdüğüne göre sofrayı hazırlayabilirsin. Bende o sırada üstümü değiştiririm. Ne dersin?" Afra kafasını aşağı-yukarı sallayıp onayladı.
Hemen sofrayı hazırlayıp babasını çağırdı. Her gece olduğu gibi yine birlikte yemek yiyip sohbet ettiler. Yemeklerini bitirdikten sonra televizyonun karşısına geçip biraz dizi izlediler ama herzaman ki gibi yine Galip yani Afra'nın babası, uyuyakaldı... Afra babasınk uyandırıp yerine yatmasını söyledikten sonra etrafı toparladı ve camdan dışarıyı izlemeye başladı.
Biri vardı. Afra'nın içini hemen bir korku kapladı. 2 gündür birini görüyordu ama bunu kimseye söylememişti. Çünkü adamı her gördüğünde gözünü açıp kapatasıya kadar kayboluyordu.
Ama bu sefer gitmiyordu. Dosdoğru silüete bakıyordu. Orda gerçekten biri vardı! Babasının silahını almayı düşündü ama bundan hemen vazgeçti. Silah kullanmayı bilmiyordu. Bir keresinde babası ona denetmişti ama silah geri tepmişti ve atış yapamamıştı. O günden beri eline hiç silah almıyordu.
Silüet yaklaşıyordu!
Ve yine gözden kayboldu. Deliriyor muyum diye düşündü... Derin bir oh çekip arkasınk döndü ve karşısında bir adam belirdi. Afra tam çığlık atacakken adam eliyle ağzını kapattı. "Putri kecil..." dedi. Afra anlamayan gözlerle ona baktı. "Tasya." Adam bunu "Tasia" der gibi söylemişti. Türk değildi. Değişik bir aksanı vardı. Ama Afra şuan bunu umursamıyordu. Çok korkuyordu.
Bir cam patladı. Bütün parçalar etrafa saçıldı. Ve birinin hızla içeri girdiğini gördü. "Kintan! Jauhi dia!" içeri giren adam bağırarak bunu söylemişti. Afra salak gibi onlara bakıyordu. Çünkü hiçbir şey anlamıyordu.
Afra'yı tutan adam küçük keyifsiz bir kahkaha attı. "Unutmamışsın. 16 yıldır burdasın Intan. Bizim dilimizi hiç kullanmadığını düşünüyordum." dedi.
"Kintan bırak onu."
"Yoksa naparsın Intan?"
"97 yıl önce yapamadığımı..."
"Bundan pek emin olma kardeşim." dedi ve tek eliyle Afra'nın koluna bir bıçak batırdı. Batırıdığı yerden sıcak kanlar akmaya başladı. Afra'nın gözlerinden yaşlar düşmeye başladı. Çünkü çağresizdi. Bağıramıyordu, haraket dahi edemiyordu. Intan kanı görür görmez gözleri kırmızılaşmaya ve parmaklarının yan tarafları grileşmeye başladı.
"Bunu bana neden yapıyorsun Kintan?!"
"Sen bana neden yapmıştın kardeşim?"
"Ben senin kardeşin değilim!"
Kintan bir süre Intan'ın yüzüne baktı ve sonunda "Evet, değilsin." dedi.Afra'nın koluna batırdığı bıçağı diline sürdükten sonra üst dişlerini Afra'nın koluna geçirdi. Ve kanı emmeye başladı.
Kapı çarptı ve Galip dışarı elinde silahıyla çıktı. "Kızımdan uzak dur Kintan!" Kintan kafasını kaldırıp bir silaha bir Galip'e baktı. "Eski... Galip hadi ama bunlar bana zarar vermez biliyorsun... " Galip keyifsiz bir kahkaha attı ve "Eski bir silah olabilir ama içindeki kurşunlar yeni... "
"Hep böylesin Galip. Önlemini önceden alıyorsun. Keşke Aslı'da senin gibi olsaydı. Yazık oldu."
Afra annesinin ismini duyduğu anda gözleri fal taşı gibi açıldı ama çok kan kaybettiği için ayakta durmakta güçlük çekiyordu.
"Onun ismini ağzına alma... " dedi Galip.
"Şimdilik size bu kadar yeter... Zaten kızda birazdan kan kaybından ölecek. 16 sene daha bekleyemem bir an önce iyileştirin onu." dedi ve Kintan gitti.Afra, Kintan'ın gitmseyle yere yığıldı. Intan ona yaklaşamıyordu. Galip hemen kızını kucaklayıp Intan'a gitmesi için başını salladı. "Yardım etmem gerekiyor Galip! Ölüyor!"
"Onu sende öldürebilirsin! Şimdi git!"
Intan kolunu ısırıp kanını bir bardağa doldurdu ve gözden kayboldu.
Galip bardağı alıp Afra'nın ağzına döktü. İçinde kalan kanı ise bıçak izi olan yere sürdü. Derin bir oh çekip kızını yatak odasına götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACI
VampireOkuduğunuz bütün vampir kitaplarını unutun! Yepyeni bir aşk, yepyeni bir hayat! Afra Öz ve Intan Ade! Ateş ve barut... Yan yana gelirse ne mi olur? İşte cevabı bu kitapta! Sizcede geçmiş, gelecekten daha çok korkulan değil midir?