2. Bölüm ~ "Sen de gitme!"

31 3 0
                                    

Karşımda bana hayran hayran tabiri caizse öküzün trene baktığı gibi  bakan adama 'ne bakirsen lo' bakışlarımdan fırlatıyorum. Tabi anlamıyor bu domuz.

"Ne alırdınız efendim?" İmdadıma yetişen garsona minnettar bakışlar sunuyorum.

"Ben bir sütlü kahve alayım." diyor adının İlhan olduğunu bildiğim adam.

"Sade." diyorum garsona bakarak. Kısa ve net.

Karşımdaki adamı inceliyorum kısa bir süre. Keskin yüz hatları var. Bir erkeğe göre hafif uzamış olan açık kumral saçları ve düz beyaz tişörtünün üstünden bile belli olan kaslarıyla tam bir 'fitness boy' imajı çiziyor. Geniş omuzları ve sanırsam 1.85 civarı boyuyla her kızın etkilenebilceği bir adam. Bal rengi gözleri, biçimli kaşları ve çenesini çevreleyen hafif çıkmış sakallarıyla baş döndürücü.

Ama tüm bunlar onunla oturacağım anlamına gelmiyor. Geliyor mu?
Evet!
Hayır!
Ah şu iç sesim!

Bir kaç masa ilerdeki arkadaşlarıma bakışlarımla feryat ediyorum da anlamıyor - belki de anlamak istemiyor - at ağızlılar. Ben aşkın bu kadar basit olmadığını düşünüyorum. Yani bir randevu, bir kahveyle olacak iş değil bu. Bence aşk tesadüflerin getirisi olmalı. Birden bire çıkmalı karşıma, beklenmedik bir anda...

Burda hâlâ daha neden oturduğumu anlayamıyorum. Bir şey de konuştuğumuz yok ki, aptal aptal bakıyor bana. Tam ben ayaklanıyorum, gideceğim derken adam birden elimi tutmasın mı?
Ay hoşt ulen!

"Gitme." Salak beynim bu kelimeyi neden yalvarış olarak algılıyor? Adamın gözleri mi doldu? Yoksa bu benim hayal ürünüm mü?

"Sen de gitme."

Yavaşça yerime geri oturuyorum. Cüzdanından bir fotoğraf çıkarıyor. Bu fotoğraftaki kız ben değil miyim? Evet, evet bu kız benim. Sarı saçlarım,mavi gözlerim, herşeyimle benim. İyi de bu adamda ne işi var benim fotoğrafımın? Böyle bir fotoğrafım olduğunu da hatırlamıyorum.

"Hülya." diyor. "Bu kız Hülya."

"Ama..." diyorum ama devamını getiremiyorum. Bu nasıl olur?

"O öldü."
Sol yanağından aşağı bir damla yaş süzülüyor. Sandelyemi yanına çekiyorum ve oturuyorum.

"İlhan..."

Tedirgince bana odaklıyor bakışlarını. Bal rengi gözleri ağladığı için parıl parıl. Yavaşça yanağına götürüyorum baş parmağımı, siliyorum gözyaşını.

O ağlamamalı.

O masum.

Beni bu düşünceye itenin ne olduğunu bilmiyorum.
Belki de acıyorum.
Bu saf sevgisiyele sanki karşımda duran yirmili yaşlarında bir adam değilde küçük, acımasız olan bu dünyadan habersiz bir çocuk gibi gözümde.

Giderken son kez bakıyorum gözlerine. Zorlukla gülümsüyor. Yanağında oluşan küçücük çukuru elleme isteğimi bastırıyorum.
Arkamı dönüp gidecekken bana sarılıyor. Hafif uzamış kumral sakalları enseme sürtüyor. Ama anı bozmak istemediğimden ses etmiyorum. Bedenini benden ayırınca yüzüne bakmadan çıkıyorum mekandan.

MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin