Gece tüm karanlığıyla üstüme çöküyor adeta.
Koşuyorum...
Koşuyorum...
Bir çıkış,
kaçış yolu arıyorum.
Bulamıyorum!
Kurt ulumaları doluyor kulaklarıma.
O an kanıma kadar işliyor tarifsiz korku.
Bugün...
Burada...
Öleceğim...
Hayır!
Gögsüme bir hançer batmış gibi her nefes alışverişimde acıyor ciğerlerim. Her soluğumda baştan aşağı korkuyla titriyor bedenim. Adrenalin yüksek.
Bir ağaca yaslıyorum bitkin bedenimi. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken çöküyorum ağacın dibine.
"Esin!"
Kaçmam, kurtulmam gerek lakin bir adım dahi atacak dermana sahip değilim. Son demime kadar harcanmış gibiyim.
Her zaman hayata kafa tutan bu ruh şimdi güç bulamıyor kendinde.
Tekrar aynı yakarış doluyor, sessizliğe bürünmüş ormanın sükunetini bozarak kulaklarıma: "Esin!"
Etraf kararıyor,
Her yer kafamın içinde dönmeye başlıyor,
Sessizlik...
Karanlık...
Patlama sesleri...
Ardından bir gölge beliriyor uzakta. Bana doğru koşuyor. Çok geçmeden bir çift ayak duruyor hemen önümde.
Başımı yavaşça kaldırdığımda şaşkınlığım daha da büyüyor. Karşımdaki adam lise aşkım değil mi? Evet, evet o.
"Cihan!"
"Sakin ol kanka sadece bir kâbus." Şaşkınca bana bakan arkadaşıma zorlukla gülümsemeye çalısıyorum. Halâ afallamış gözlerini üstümde gezindiren Sudeye sıkıca sarılıyorum.
"O nerde?"
Ve bir damla acı akıyor sol yanağımdan aşağıya...
Sonsuzluğa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi
Teen FictionGözlerini gökyüzüne çevirdi küçük kız, gözleri kadar mavi olan gökyüzüne... Hiç böylesine güzel görmemişti sanki gökyüzünü. Orada bir yerlerde beklediğini biliyordu. Onu bekliyordu. Bir gün gelip onun olacaktı. Uzansa dokunacak, dokunsa tutabilecek...